ne olursan ol gel, ama çok uzun kalma

mevlevi tekkesi değil canım burası

27 Haziran 2015 Cumartesi

BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (6.BÖLÜM)

BİR AŞK SARHOŞU: BAŞAK

Yazlıkta yine kendimce eğlenceler yaratıyordum. Burada geçirdiğim beşinci seneydi ve bir yaz çocuğu olarak yine doğum günümü; gündüz bahçenin otunu temizlerim, sıva yaparım,  akşam üstü bi havuza dalar çıkar, yemekten sonra da en az üç kilometre yürüyüşümü yapar, sonra kendime iki duble rakı koyar, vurur kafayı yatarım şeklinde planlamıştım. Çünkü buraya taşındığımızda yaş ortalaması ellibeşti ve artık altmış olmuştu. Üreyemedikleri için genç nüfus artmıyor, aksine beni de kendileriyle birlikte yaşlandırıyorlardı. Bundan üç yıl önce Selma'yla şimdi havuz olan ama o zaman kocaman otların olduğu yerde sevişmiştik. Selma'nın dipdiri bir vücudu vardı. Hani kadınların, üzerinde bir kıyafet gördüğünde, içlerinden 'Ama ben de onun ki gibi durmaz' dedikleri modeller gibiydi Semra. Şimdiyse 'Su o kadar soğuk ki, benim ölüyü diriltti' diyen amcalar var aynı yerde. Ama sağolsunlar, bana doğum günümde en güzel hediyeyi onlar verdi ve beni pide almaya göndermediler mübarek ramazanda. Rakı değil, bira içeceklermiş iftardan sonra o yüzden kuvvetli yemelerine gerek yokmuş. 'Ama, ama, ama! Bugün benim doğum günüm lan! Beni niye çağırmıyorsunuz orospu çocukları?' diye geçirdim içimden. Hırsımdan yürüyüşü altı kilometreye çıkardım. 'Bi daha otobüste yer vereni siksinler' dedim kendi kendime. 'Havuza tuz değil, kireç atın lan, kokuyosunuz' diye bağırmak istedim. Selma'nın babası geldi sandım, evin ışığı yanınca. Dolapta kesin bi şeyler vardır umuduyla, sekizinci kilometrede yürümeyi bıraktım ve koşarak zili çaldım. Kapıyı bir Emre Bölezoğlu açtı; tam taşaklarına tekmeyi basacaktım ki, Selma'nın sesini duydum: "Tanıştırayım Erdal, komşumuzdur, babamın kankası" Bu kadar mı lan bu kadar mı? Sevişirken dikenlerin götümüze battığı, karıncaların meme uçlarımızı ısırdığı anları ne çabuk sildin attın be! bakışı attım Selma'ya. Emre elini uzattı, karşılık vermeden içeri girdim. Tek bir şansım vardı artık, Selma'ya onun için gelmediğimi göstermeli ve nokta atışı yapıp, mekanı terk etmeliydim. "Şu dolapta benim bi yarım rakım olacaktı" dedim. Ulan ne güzel babalar var, yarımdan biraz fazla rakıyı elime aldım, iki birayı da şortumun ceplerine sıkıştırdım. Mutfaktan çıkarken ceplerime bakmasınlar diye dik dik ikisininde yüzlerine baktım. Evi terkederken, şortun biraları koyduğum ceplerine arkadan bakınca göreceklerini bildiğim için, yüzümü tekrar onlara döndüm ve "Yalnız bu sitede aileler yaşıyor, ona göre!"dedim. Kapıdan geri geri çıktım. Elimdekileri bir kenara soteleyip, bizim ihtiyarların içtiği yere gittim. Bir tanesi elindeki altından deldiği poşete çeşit çeşit meyveler doldurmuş, yıkamaya gidecekti ki; elinden poşedi kaptım. "Beyler ayıp olmuyo mu ya, ramazan vakti! Hadi içiyosunuz adabınızla için, ne bağıra çağıra şarkı söylüyosunuz!" dedim. Bira içicez dedikleri, aslında iftar yemeğiymiş, yani rakı içmiycez bu akşam demekmiş. Şarkılarda başka yerden geliyormuş. Az önce göt olmuştum, şimdi göt oğlanı oldum. Meyve poşedi elimde derhal oradan ayrıldım. "Rakı bardaklarımı almayı unutmuşum" diyerek tekrar eve daldım. "Erdal, hiç değişmemişsin" dedi Selma. Boydan bir süzdüm ve "Sende bir şeyler değişmiş ama" dedim. Emre tam bana ağzına ne geldiyse söyleyecekti ki Selma ağzını kapattı. Havuz başına oturdum, zincirle kapatılmış dolaptan su çıkarmayı başardım. Meyve poşedimde hazırdı, başladım içmeye. Rakıyı bitiremeyecektim ama hala sahur olmamıştı ve annem ayaktayken bu halde eve gitmek istemiyordum. Hala inceden bir kadının şarkı söylediği duyuluyordu. Alkolünde etkisiyle "Arkadaşım bu sitede yaşlı insanlar oturuyo, ayıp olmuyo mu" diye bağırdım. Kadın sustu, sessizlik oldu ve o an Selmaların evinin havuz tarafından görünen ve Salma'nın odasına ait olduğunu bildiğim pencerede, o lanet batı sinemasının klasikleşmiş anlatımlarından birini gördüm; perdenin üzerine birazdan yatağa düşecek iki insanın ön sevişme halindeki gölgeleri düşüyordu. "Sen miydin lan, o az önce bağıran, şimdi de bağırsana" ben bunu kendi kendime söylerken Başak'ta bana söyledi. O az önce bağıran adamdan iz kalmamıştı. Ne diyebilirdim ki, 'Senin şarkın yarıda, benim aklım karıda kaldı' diyemezdim ya. "Çok sıkılıyorum be, bi boka da yaradığı yok, kendi sorunlarımı çözemeyince, başkalarına sarıyorum, eğlence arıyorum işte, sen bana aldırma, ben öyle bağırır susarım, sen şarkını söyle" dedim. "Rakı mı o?" diye sorarken, havuza düştü Başak. Elbette onu kurtarmak için havuza atlamayı aklımdan geçirdim ama ben o kafayla harekete geçene kadar o kıyıya varmıştı. Çıkmasına yardım ettim sadece, ve memeleri Polis Akademisi'ndeki o mükemmel sarışın çavuşun memelerinden daha sertti. Yazlığın az olan güzel taraflarından biri evin tek kapısının olmaması. Hocanın ezana durmasını fırsat bilerek, kendimi hissettirmeden evden havlu, şort ve Selma'dan kalma hala sakladığım tişörtü alarak çıkmam bir oldu. Başak kurulanırken, perdeye düşen gölgelerin yüzde biri kadar net göremediğim fakat çok daha erotik, bir filmin içinde gibiydim. "Tamam, dönebilirsin" dediğinde sihir bozulacak gibi hissettiğim için ilk başta dönmek istemedim. "Oh ya iyi geldi" deyince merak ettim ve dönmek zorunda kaldım. Saçını kuruluyordu, neden bahsettiğini anlamadım. Yanına gidince, "Hangi şarkıyı söyleyelim?" dedi. Aklıma Burhan Çaçan'ın 'Liseli' parçası geldi, kendimi frenledim ve "Ne iyi geldi?" diye sordum. "Evde de rakı vardı ama, herkes sızdı, bende tek başıma içecek halde değildim, havuza düşmek iyi geldi" dedi. Evet yaptım, hemen havuza atladım. Bir kadını güldürmeyi sırf kişisel mevzularımdan değil, çok kutsal bulduğumdan da seviyorum galiba. Ya da Selma şu an hangi fantezinin içinde diye düşünmek beni delirttiği için bunu yaptım. En nihayetinde Başak güldü. Onu da sevgilisi terk etmiş, kendini kötü hissettiğini gören arkadaşları yalnız kalmasına izin vermemişler ve bu geziye onu da dahil etmişler, yalnız arkadaşları sevişmeye başlayınca yine yalnız kalmış. "Benim de eski sevgilim, şimdi şu ışık yanan odada sevişiyor, o yüzden seni çok iyi anlıyorum" dedim. Başak, hiç beklemediğim bir anda beni öptü. Ne kadar içkimiz kaldıysa içtik ve annemin sesimizi duymayacağı kurguda seviştik. Sabah 11'de telefonuma bir not bıraktığımı hatırlamıyordum ama, alarm ötmeye başladı, uyandım ve notu okudum: "Aşkın telafisi olmaz, dün gece çok sarhoştum ve sana her şey için teşekkür ederim ama hala aynı adamı seviyorum" yazıyordu. Elime kahve bardağımı alıp sitenin içinde dolanmaya başladım. Selma da gitmişti. O sırada aklıma geldi: 'Ben en iyisi balkonları boyayayım'.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder