ne olursan ol gel, ama çok uzun kalma

mevlevi tekkesi değil canım burası

1 Ağustos 2010 Pazar

deniz kokusu

Öyle güzel kokuyordun ki, öyle nezle olduğum zamanlarda az da olsa aldığım bir koku özelliğine sahiptin,ayrıydın ayrıcalıklıydın, ülkemde demokrasi gibi bir şeydin. Parfüm şirketim olsaydı, herkes alsın isterdim bu kokuyu, ama yapmayacağım, sen de istemezsin zaten, sen de istemezsin denizin kenarında parası olanlara kiralanmış alanları, sen de istemezsin bu yalanları, bu deniz kenarında almaya çalışıp da alamadığım deniz kokusunu sende aramamı sen de istemezsin. Ben de istemezdim, ama artık eski şair şiirlerinde bulur oldum, halbuki daha çok olmadı çocuktum, şimdi beton olan kumsallarda ayağımın sıcak kuma bastığı çok olmadı, kumun ayağımı yaktığı da. Şimdi bu gece oturdum da o beton dolgu sahilin üzerine, yakmıyordu, yine rüzgar esiyordu, ama deniz kokmuyordu. Bütün gün evde oturmuştum, sahil kasabası ruhunu yaşatamayan şehrimde, terlemiştim, deniz artık kirliydi, yüzemiyordum, duş aldım, sonra yine terledim, sonra aklıma sahil geldi, seni özledim, gittim bi bok hissetmedim, gittim geri gelmek istemedim, aklıma sen geldin, geri gelmedin. Kokunu konu ettim, ama çoktan unuttum, deniz kokusunu da. Elbette böyle olsun istemezdim. Sonra çocukluğumda bakkal, şimdi meyhaneci olan güzel bi insanın yanına gittim, güzeldi onunla konuşmak deniz kokusu hissettirmedi elbette, ama denizin hala güzel olduğunu hissettirdi, sonra tanesi bir buçuk lira olan mısırdan, bir buçuk liraya üç tane aldım, eskiden olsa pazarlık yapmazdım, eve gelmeden önce de tekel bayiine uğradım, her gün yapılması farz olan bir hac vakası bizimkisi de, herkesin inançlarına saygılıyım diyen bir toplumun, içki içmesin meyve yesinler diyen bir başbakanına inat, toplumun kimi kemsinin de, hatta birçok alanda birçok farklı görüşte kimsenin de aslında diğerlerine o kadar saygılı olmadığını, ve bu böyle bir akış şeklinde devam eden düşünceleri aklımdan geçirdim. Yalandan biraz oyalandım, yıllardır duymadığım deniz kokusunu duyacakmışım gibi, kendimi sahile çıkardım, içimdeki köle için mutlu bir gezinti oldu ya da bana mutluymuş numarası yaptı, ben de efendi olarak ona inandım, halbuki sınıflı ruh hallerini yıkabiliyorduk bazı zamanlarda, sonuçta denize bakarken ikimiz de biliyorduk ki, domates kendi gibi kokmuyordu, kadınlar dünyanın dört bir yanında aynı kokuyordu yani kadın gibi kokmuyordu, denizde artık birçok coğrafyada kokmuyordu. Bunlarda sadece kadınların tercihiydi kendi gibi kokmamak. Aklıma sen geldin de, denizin suçu değil bu durum, ben onun koktuğu zamanları da bilirim, dalgalıydı deniz, yüzemeyecektim saat gece yarısı içine girdim, ben dedim ki bende dalgalıyım. Şimdi ben de duruldum, durgun denizim ben, ama hiçbir yat giremez bu limana, sen yat kalk da dua et hala deli olmadığıma, yoksa boğulmak mevzu olmazdı benim için, ki farkındasın hala mevzu değil, öyle deniz kokuyorsun ki, öyle deniz, öyle densiz, öyle seviyorum ulan ne konuştuğumu sanki ben biliyorum, sanki ne konuşacağız ?