tag:blogger.com,1999:blog-74613224681255242392024-03-13T18:28:14.820+03:00KADINALKOLGODARDbu blogta aradığınız hiçbir şeyi bulamayacaksınızkadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.comBlogger72125tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-39051219194454561582017-12-14T03:05:00.006+03:002017-12-14T03:05:52.768+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (24.BÖLÜM)<div align="center" class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: center;">
<b><span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;">BİR AYRILIK HİKAYESİ<o:p></o:p></span></b></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: center;">
<b><span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;">Bazen
nefretle, bazen öfkeyle, ara sıra kendinden, çoğunlukla benden tiksinerek
bakıyordu bana sevgilim. Yine bir şeylere neden olmuştum çok belliydi ya da
yeni bir şeylere neden olmuştum. Sonuçta fonksiyonlarım belliydi: Yemek yapar,
bira içer, iyi kötü sevişir, sevgilisini sever ve onun kızacağı şeyler
yapardım. Şu an kritik olan soru, son olarak ne yaptığımdı! Sormayacaktım,
sormamalıydım, yaptığım hatanın farkında olmamak, iyi hal indirimi almamakla
eşdeğerdi benim için. Sonuç kaçınılmazdı cezalandırılacaktım, bari çok
yatmayayım derdindeydim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> Lütfen bu kısmı “Gerçek Kesit”
programında karanlıkta tutulan mağdurun anlatımıyla okuyunuz: O gün eve
geldiğimde bir gariplik olduğunu sezmiştim. Normalde iş dönüşleri kapıyı açar
açmaz canım sevgilim yatak odasından ya da salondan, “Yemek söylüyorum, açsın
değil mi?”, “Pizza söylüyorum, sana uyar mı?”, “Canım yaa, çok üşendim yemek
yapamadım, dışarıdan söylüyorum tamam mı?” gibisinden sevgi sözleriyle beni
karşılardı. Ama o gün eve girdiğimde bana “Dolapta kahvaltılıklar var,
atıştırırsın, ben dışarı çıkıyorum” deyip, “Nereye?” dememe kalmadan evden
çıktı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> Pizza söyledim ben de haliyle.
Salona geçtiğimdeyse ikinci bir şokla karşılaştım. Oyun konsolu yerinde duruyor
ama kontrol kollarını bulamıyordum. Tüm aramalarım sonuç vermedi. Sevgilimi
aradığımdaysa başka birisiyle konuştuğunu öğrendim. “Yahu ben onu değil kontrol
kollarını arıyorum” diye espri yaptım kendi kendime. Moralimi bozmadım, kötüye
yormadım. Pizzanın yarısını yedim, yarısını dolaba kaldırdım. Normalde orta boy
bir pizza ikimize yeterdi. Alışkanlıktan yine aynı siparişi vermiştim. Biraz
twitter alemine daldım ama bir eksiklik vardı. Timeline değil, yine ülkenin
bildik halleri filan ama “Aşkım şunun tweetini okudun mu, bunun yazısını gördün
mü?” sorularını duymamayı yadırgamaya başlamıştım. Sanki her şey planlanmış
gibi o gün evde çalışmam da gerekmiyordu. Televizyonu açmamla kapatmam bir
oldu, uyuşturucunun bazı türlerine karşıyım!<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> Ben de arkadaşlarımın yanına gideyim
bari diye düşündüm. Lanet olası yüksek topukluların ve kirli sakallıların hepsi
evlenmişti. Üstüne anlatmaya doyamadıkları çocukları olmuştu. Beş telefon
görüşmesi sadece “çıkamayacaklarını” duymayı beklerken bir saat on dakika
sürdü. Bence çevrelerindeki insanlarla konuşabilecekleri yeni bir şey arayışı
onları çocuk yapmaya itmişti. Çaresiz, sönük, sinik, yüzsüzlük ve arsızlığı
aynı anda içimde taşıyarak sevgilimi tekrar aradım, başka birisiyle
konuşmuyordu bu sefer ama benimle de konuşmuyordu, telefonu cevaplamadı.
Seçenekler giderek daralıyordu, neler yapabileceğimi düşünüyordum: Porno
izlemek… porno izlemek… porno izlemek… eski sevgililerimi aramak! Eski
sevgililerimi aramak ilk üç seçenekten farklı olarak, içinde aşk
barındırıyordu. Çünkü ben aşık olduğum tüm kadınlara hala aşığım. Aşkı asla gelip
geçici bir duygu olarak taşımadım ya da yaşamadım. İlk üç seçenekten sonra eski
sevgililerimin aklıma gelmesininse tek bir sebebi var: Aşk aynı köftenin Tekirdağ,
Akçaabat, Seyyar versiyonunu yemek gibidir, hepsinin lezzeti ayrı, hepsini
özlersin. Böyle nahoş bir örnekle kendilerini andığımı bilseler yiyemem tabi
ki, o ayrı mesele. Tamam yemediğinizi biliyorum, canım biraz onlardan birisiyle
sevişmek istemiş olabilir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> O gün kanıma girmeye çalışan
şeytanın hesaplamadığı bir şey vardı: Ben ateisttim. Hemen kendimi evden dışarı
attım. Kadıköy’de barmen arkadaşı olan, oturduğunda sipariş vermeden içeceği
önüne gelen bir insan evladıydım en nihayetinde. Üstelik barda yalnız başıma
otururken televizyonda dönen filme bakacaktım ve o yönde oturan güzel kız neden
beni sevmesindi ki! “Rock’nrolla!” Anlamaz gözlerle bana baktı. “Filmin adı”
dedim. “Ha yok ben filme bakmıyorum” diye beni düzeltti. O sırada televizyonun
tam altında oturan ve bana aşağılayıcı bir gülüşle bakan yalı çapkınını fark
ettim. Fondip! Bardağımı bara bırakır bırakmaz, yenisi önüme konur! <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> Eve döndüğümde bir hayli sarhoştum.
Ne yapıyorum, ne yaşıyorum, niye yapıyorum, niye yaşıyorum gibi sorgulamalar
içerisindeydim. Kendimi doğrudan banyoya attım, duşumu aldım, dişlerimi fırçaladım,
bornozumu giydim ve yatak odasına girdiğimde sevgilimin hala gelmemiş olduğunu
gördüm. Telefonuma baktım arayan soran yoktu. Ben bir arayayım sorayım dedim,
cevaplayan yoktu. Mutfaktan bir bira alıp salona geçtim, kontrol kolları yoktu!
Müzik açtım, sıkıldım. Yeni diziler, biraz baktım sıkıldım. Sosyal medya, iyi
niyet temennilerinden, eleştirilerden, yalan yanlış yavşaklardan sıkıldım. Bir
bira daha, içerken sızdım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> Sabaha karşı uyandım. Çişim
gelmişti, içtiklerimin etkisiyle erekte olmak ama donsuz yatmanın etkisiyle
büzüşmek arasında kalan sakıncalı organım beni uyandırma ihtiyacı hissetmişti.
Uyku sersemi çişimi yaptıktan sonra sevgilim aklıma geldi. Yatak odası hala
boştu, donsuzdum ve yapacak hiçbir şey yoktu! Aklıma kötü ihtimaller gelmedi değil,
hangi ülkede yaşadığımız belli sonuçta ama sevgilimin eve iki saat erken
döndüğüm bir gün beni hırsız sanıp yüzüme biber gazı sıkacak kadar tedbirli
olduğunu daha doğrusu olmak zorunda kaldığını bilmek, beni polisi aramaktan,
arkadaşında kalmıştır diye düşünmeye yönlendirdi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> Kahvaltı masası en büyük tartışmalarımızın
anasıydı! Yapmayı sevmiyordum. Ve uzun süre sonra ilk defa ağzıma bir iki lokma
attıktan sonra, kahvemi içip sigaramı tüttürmenin keyfine varıyordum.
Sevgilimden mesaj gelmişti: “Gece uyumuşsundur diye aramadım, ben bugün de
gelmem sanırım, haber veririm” Hemen bilgisayarın başına oturdum, işim üç saat
sürdü. Bütün gün benimdi. Cevap yazdım “Kontrol kolları nerde aşkım?” Mavi tik
görünmek bilmedi. İşim de bittiğine göre, çılgın bir gün beni bekliyor
olabilirdi. Arkadaşlarla bira içmek, porno izlemek, barda tek başına karizmatik
rolü kesmek gibi bokları bugün yemeyecektim. Ama tüm bunları da yapmayacaksam,
ne bok yiyecektim?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> Eski sevgiliyi aramak! İyi fikir,
heyecanlandırıcı, arzulamıyor da değilim üstelik. Peki ama hangisi? Aşık
olduklarımın hepsine hala aşığım, sevgilime de aşığım. Yapmasam mı? Yapsam
sonuçları ne olur, yakalanmazsam sorun olmaz. Karşı taraf, bana yeniden aşık
olmazlar. Ya olurlarsa tepkin ne olur? Ben zaten aşığım. Ama sevgilin var!
Onların yok mu? Ya yoksa! Sosyal medyanın iyi yönlerini alalım öyleyse. Dört
farklı sekme, dört farklı kadın, hepsi güzel! Ve sevgilin! O da güzel. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> Gerçek Kesit, mağdur anlatıyor: O
gün bende bir gariplik olduğunu sezmiştim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hiç
beklemediğim bir şey oldu. Vakti zamanında çok hoşlandığım bir kadın “Nasılsın
Erdal?” diye mesaj gönderdi. “Aynı, serseriliğe devam </span><span style="font-family: Wingdings; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ascii-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-char-type: symbol; mso-hansi-font-family: "Times New Roman"; mso-symbol-font-family: Wingdings;">J</span><span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;">”
diye cevapladım. Akşam buluşmayı teklif etti, kabul ettim. Doğal olarak o da
sorgudan geçirdi, yıllardır niye aramamıştım. Çünkü bir zamanlar evli olduğu
gerçeğiyle yüzleşememiştim. Sıkışmışlık içerisinde “Denk gelmedi” oldu, tek
verebildiğim cevap. Sonra sevgilimi sordu, ama yoktu! Evine gittik, çocuklarını
uyuttuktan sonra yanıma geldi. Şarabından bir yudum aldı, anne olmanın verdiği
refleksle, ortada duran çocukların eşyalarını kaldırmaya başladı. Bu sırada
gözüme kontrol kolları çarptı. Gizlice sevgilime mesaj attım: “Nerdesin sen?”. “Ne
oldu kontrolünü kayıp mı ettin?” diye cevapladı. “Kollarımda sen olmayınca!”
diyerek üstten bir tavır takındım. “Başkasının kolları mı yani!?” manidar bir
soru oldu. “Ödünç almaktan başka çarem yok!” yürü be oğlum! “Konsolu evde
bırakmışsın ama!” gel demenin dolaylı yolu, ah canım sevgilim. “Kollar
olmayınca manası yoktu!” Biliyorum beni kaybetmek istemiyorsun. “Kollar var, şu
an bana sarılıyorlar” Bazen kendimi kolay kaybediyorum galiba. “Ağzına sıçarım
lan senin!” Kadehinden bir yudum daha alırken sordu: “Ne, ne diyorsun Erdal ya?”
Panikle ayaklandım. “Çok özür dilerim, ben gitsem iyi olacak, özür dilerim!”
Çıktım. Önümde iki seçenek vardı: Birincisi hemen geri dönmek, ikincisi eve
dönmek. İkincisi!<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> Eve girdiğimde korku, endişe,
pişmanlık, hayal kırıklığı ve aynı zamanda umut dolu gözlerle etrafa baktım
kapıyı açar açmaz. Beklediğim olumsuz, iğrenç, çıldırtıcı manzarayla
karşılaşmadım. Kulağıma çalınan rahatsız edici bir seste yoktu. Ağır ve sessiz
adımlarla yatak odasına yöneldim, boştu. Banyonun ve mutfağın ışığı yanmıyordu.
Salona girdiğimdeyse asıl süprizle karşılaştım, kollar eski yerinde duruyordu,
yüzümde bir mutluluk belirdi. Sevgilim acı gülümseyerek bana baktı ve dedi ki “Hala
ilk gördüğün şey bu siktiğimin kolları mı?” Ne cevap vereceğimi bilemedim.
Dolapta kıyafetlerinin, banyoda kremlerinin olmadığını da fark etmemiştim
zaten. Sağlı sollu sağlam yumruklar alıyordum. “Küçük boy pizza söyledim, sana
afiyet olsun!” dedi ve çekti gitti. Ona hala aşığım ve sarılacak kollara
ihtiyacım var. Ama çocuklarla da iyi anlaşabileceğimizi düşünüyorum. <o:p></o:p></span></div>
kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-54014247917577262872017-09-16T03:45:00.002+03:002017-09-16T03:45:39.661+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (23. BÖLÜM)<b>BİR 'İŞ BİTİRİCİ' OLARAK, BEN!</b><br />
<br />
"Beni seviyor musun?" dedim, "Hayır" dedi, "O nasıl cevap lan, ben bu ülkenin diktatörü değilim, benimle nasıl konuştuğuna, sokakta nasıl yürüdüğüne ve kullandığın tuz miktarına dikkat et!" diye atarlandım.<br />
<br />
Atarlanmak, benim gibi ilkokulda dersten kaçıp, ateri salonuna giden çocukların yaptıkları bu eyleme verilen isimdi, ya da en azından ben öyle olduğunu tahmin ediyordum. Çünkü kelimenin kökenine inemiyordum. At yani sonuçta, atın çiftesinden mi geliyor bilmiyorum.<br />
<br />
Meryem, komşumun kızıydı, yani kendisi doğrudan komşum değildi. Anne ve babasıyla her gün aynı eve girip, çıkmasına rağmen komşumun kızıydı. Yaklaşık 20 yıldır aynı apartmanda yaşıyorduk ve ikimizde artık 30'lu yaşların ilk yıllarındaydık ve o hala benim komşumun kızıydı. Dikkatli okuyucuların gözünden kaçmamıştır, 35'e merdiven dayamıştık demeyi tercih etmedim. Çünkü 35 öyle merdiven dayanacak bir yer değildir. Manisa'dan aşağı kendini saldın mı, varacağın cennettir 35.<br />
<br />
Konudan saptım. Genel olarak karşımda hoşlandığım bir kadın varsa, her zaman yaptığım gibi, konudan saptım. "Meryem" dedim, aynı minibüste denk geldiğimizde, "Sana birinci isminle hitap edebilmek ne hoş!", şaşkınlıkla bana baktı. "Bak dedim, her ne kadar saygı-sevgi çerçevesi içerisinde ilerleyen bir komşuluk ilişkimiz olsa da, minibüsteki Kumburgaz'a gidecek şu taş gibi yaratıktan daha çok seni arzuluyorum" Ben aklımdan bunları geçirirken Meryem, "E sen bana zaten hep birinci ismimle hitap ettin, ben senin adını üç yıl önce öğrendim ama şimdi yine unuttum" demez mi! Der.<br />
<br />
Hemen whatsapp'ı açtım, bir gün önce bankadan kredi çekmek için gereken belgeleri mesaj atmıştım, bankacı canti çocuğa, şoförün yanına gittim ve şoförler odasına kayıtlı olduğumu ibraz eden faaliyet belgesini gösterdim, dedim ki "Kaptan, aynı yolun yolcusuyuz" Bir umut gözlerinin içine baktım, "Yalnız birader, bu bizim hat değil" dedi. "Uzatma lan bu kızdan aldığın parayı geri vereceksin!" diye atarlandım.<br />
<br />
Dayak yedim, yani dayak derken, bi sağ çaktı bana, gerisine lüzum kalmadı zaten ama duraktaki arkadaşlara haber verince intikamımı alacaklarına emindim. Almadı orospu çocukları. Yine de bir sorunumuz vardı, bizim hat Meryem'in indiği minibüs durağından geçmiyordu. Üç ay boyunca belediyeye yazdığım dilekçeler olumsuz cevaplandı. Fakat son 20 yıldır ilk defa bir minibüste denk gelmiştik, 8110 gündür ben bu an'ı bekliyordum, ve gerçekleşti, bu bence bir mucizeydi ve hemen yarın evlensek diktatörün üç çocuk hedefine ulaşabilirdik, pes etmeyecektim.<br />
<br />
Minibüste öğrenebildiğim kadarıyla artık öğretmen değil, müdür yardımcısıydı, fakat hala işe giderken ya da dönerken giydiği kıyafetler onu acayip seksi kılıyordu, yüzü pek gülmediği için yatakta kırbaç kullanabileceği tedirginliği vardı üzerimde, fakat bu ihtimali gözümde çok fazla canlandırmamaya çalışıyordum. O'nun öğrenebildiği kadarıyla iki alt katta pek fazla değişen bir şey yoktu, ben yine üzerimde bir şortla kahveye, bankaya, bakkala gider gibi iş görüşmesine gitmiş, geri dönüyordum. Yıllardır ben o'nun kıyafetlerine bakıp eve geldiği an'ı, o benim kıyafetlerimden sonra çevresindeki canti çocukları düşünüyordu. Bu döngüyü kırmalıydım.<br />
<br />
Metrobüs kimilerine göre diktatörün halka sunduğu bir nimetti. Bence de öyle ama diktatötümüz yanlış anlamazsa bir sıkıntımdan bahsetmek istiyorum. Şöyle ki eskiden hoşlandığım kadın iş yerinden 18.30'da çıkarsa, 18.22'de hareket alan minibüse, 18.36'da binmiş olur, 18.52'de de iner ve ben peşine takılırdım. Fakat narin bir ipekli olan Meryem işten çıktığı saatlerde metrobüse binerse solar, sayın diktatör, tamam nüfus çok fazla, yapabileceğinizin en iyisi bu ama şimdi ben Meryem'le 3 çocuk yapsam, her Meryem ve Erdal üç çocuk daha yapsa, geçen gün kahvede böyle söyledim diye gözaltını aldırdınız, haddimi aştığım için çok özür dilerim fakat, sikime yetmez o metrobüs. Ayrıca Meryem'in geliş saatini bir türlü hesaplayamadım bu yüzden, çünkü karışık çamaşırın yanına giremeyecek ipeklim, boş metrobüs gelene kadar binmiyor, ne ara aşık olacağız da, çocuk yapacağız sayın diktatör?<br />
<br />
Bu mektubum diktatöre ulaştıktan sonra, Meryem'de bana ulaştı, işine son verilmiş.kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-7537390204933284572017-07-13T03:22:00.001+03:002017-07-13T03:22:15.477+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (22. BÖLÜM)<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<b><span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">TİNDER<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">80’lerin
ilk yarısında doğmanın kötü tarafları var. Bunları çocukken değil de, büyürken
daha iyi anlıyorsunuz. Örneğin, anne-babanız çocukken arkadaşınızla bir şeyi
paylaşmadığınızda size kızarken, büyüdüğünüz de daha paylaşımcı bir dünya için
savaşmanızı da istemiyor. Çünkü benim gibi solcu ebeveynlere sahipseniz, sizin
asla hak yemeyen, çalmayan, çırpmayan insanlar olmanızı istemekle birlikte;
böyle bir ülkede namuslu, onurlu, temiz bir hayat sürmeye çalışmanın, hakkı
yenen için de, kesilen ağaç için de, alın teri akıtanların karşısında uzatılan
o haller için de mücadele etmenin yavrularını canlarından dahi ettiklerini
bildikleri için korkarlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"> Biliyorum, başlıkla pek ilgili başlayamadım ama ancak
böyle başlarsam daha iyi anlaşılacağımı düşünüyorum. Hayatıma ve hayatımıza
internet girdiği günden beri ve daha da genellersek teknoloji; ben hep basit
olsun, zor olmasın arayışındayım. Fakat zaten zor değil aslında bunun da
farkındayım. Yine de kullanırken üzerimden atamadığım bir ikirciklilik haline
sahibim. Çünkü 146 ve çelik kapı yüzünden….<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"> Hatırladığım ilk ölüm büyük amcamın ölümüydü, çocuktum,
dev gibi adam, yemek masasının üzerinde yatıyordu. Ölümün ne olduğunu çok idrak
edememiştim sanırım, çok etkilenmedim. Sonra babaannem öldü, biz nene deriz, e
nenemin de yaşı 80’i bulmuş, son 40 yılında da gözleri görmeden yaşamıştı, ben
15’li yaşlardaydım, o da kurtuldu demiştim. Fakat benim 15’li yaşlarımda ülkeye
internet girmişti. Yani biz biraz da şehirden uzak bir ilçenin, ilçeden uzak
bir noktasında yaşadığımız için, 146’dan bağlanırken coşan fatura bize bir
hayli girmişti. Yine de yılmamıştık, asla yılmayacaktım! Lakin evinize bir
hırsız girdikten sonra, büyük bir travma yaşıyorsunuz. Bizim de başımıza bu
gelmişti ve normalde anahtar kapıda yaşadığımız mahallemizde, pencereler demir
korkuluklarla kaplanmaya, eski kapılar, yerini çelik kapılara bırakmaya
başlamıştı. O gece, mirc chat sayfasında kendimce av peşindeyken, çünkü
çocukluk aşkım Nermin’in beni seven erkekler diye liste yaptığını görmüş ve
benim zihnimin kavradığı kadarıyla 75 milyon kişilik listede sadece benimle
sevgili olmadığını anladıktan sonra, ona ders vermek adına İstanbul’un en güzel
kızıyla birlikte olacağıma karar vermiştim. Ki Nermin’in, şimdi evli ve çocuğu
var biliyorum, güzelini bulmak zordur. Genelde konuştuklarımın bir süre sonra taşak
geçmek için kadın isimleriyle chat sayfalarında takılan erkekler olduğunu
anlıyordum. Yalan ya da doğru bilmiyorum ama Tuğba onlar gibi değildi,
Büyükçekmece’yi avucunun içi gibi biliyor, ve o zaman ki benim de aptallığımdan
kaynaklanan hıyarların, “Birlikte Tarkan konserine gider miyiz?” gibi saçma
sorularını bana sormuyordu. Ben de, ona, onunla ne kadar çok sevişmek
istediğimi, aslında sevmeyi çok sevsem bile, fiziki olan dürtülerimin henüz
önüne geçemediğimi ve yazışırken bazen heyecanlanıp, 31 çektiğimi
anlatmıyordum. Seviyeli Chat bu olsa gerek. Her neyse Tuğba’yla konuştuğumuz ikinci
gece, kardeşimle aynı odada yattığımız için, ve bir abi olmanın verdiği
sorumlulukla, kardeşim uyuduktan sonra Tuğba’ya görüşelim mi diye sordum, tam o
sırada bir çığlık duydum ve kuzenim yoktu artık ve lanet olsun ki eskisi gibi
kapı kolunu aşağı indirmek dışarı çıkmak için yeterli değildi, sinir krizi
eşiğinde tek yapabileceğim şey nasıl açıldığını bilmediğim ve evimizde ilk gecesini
geçiren çelik kapıyı yumruklamaktı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"> Uzattım biliyorum. Sonra işte ben 20’lerime filan
geldiğimde internet daha da çok yayılmaya başladı. İlk defa facebook hesabım
oldu ve ilk İngilizce bilmemenin ne kadar boktan bir şey olduğunu anladım,
çünkü ilk paylaşımım “Ermeni soykırımı bir yalandır!” oldu. Bana ‘share’
butonuna basmak ‘siktir et’ demek gibi gelmişti aslında. Yani bugün çok siyaset
yapıyorum ama face’inde az da olsa ekmeğini yedik. Açıkçası sevişmek için
gittiğim en uzun mesafe Çanakkale, aşık olmak için gittiğim en uzun mesafe
İzmir. Fakat benimle sevişmek için 1000 km gelen bir kadın facebook olmasa,
olmazdı. Nihayetinde vardığımız sonuç şu oldu, sevgili olmak istedi, e bi yerde
haklı, o kadar yol geldi, ben de ona: “Artık ne sen Mecnun’sun, ne de ben Leyla”
dedim.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"> 80’lerin ilk yarısında doğmanın iyi tarafları var. Bok
var! İlk gençlik yıllarınızda, ceketiniz omzunuzda kavgaya yürüyorsunuz, sonra
kavga etmeseniz bile kendinizi bozmuyorsunuz, en kötü ihtimalle bi iki kelam
ettiğinizden kaynaklı, en iyi ihtimalle yazdıklarınızdan kaynaklı
tutuklanıyorsunuz. Tutuklanmazsanız da işsiz kalıyorsunuz. Twitter’dan,
Facebook’tan uzak durayım diyorsunuz. Yahu aşık da mı olmayayım dediğinizde
Tinder’a giriyorsunuz ve kimsenin sizi sevmediğini, sevemeyeceğini, aslında
herkesin gerçekten sevilemeyeceğini anlıyorsunuz. Ne saçmaladım ya </span><span style="font-family: Wingdings; font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ascii-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-char-type: symbol; mso-hansi-font-family: "Times New Roman"; mso-symbol-font-family: Wingdings;">J</span><span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">
Hala Tinder kullanıyorum, bi gün olacak… <o:p></o:p></span></div>
kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-41872566943654209522017-06-01T05:11:00.001+03:002017-06-01T05:19:01.232+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (21.BÖLÜM)<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<b><span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">SENİ
ÇOK ÖZLÜYORUM: SİMGE (KALP İŞARETİ)<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"> Dün gece fazla kaçırdığım vodka gırtlağımı sikip atmıştı.
Mahalleye taşındığında şen gülüşü, havalı yürüyüşüyle tüm ortalama yalnızların,
yani mahalle ortalamasının yarısını oluşturan erkeklerin cemi cümlesinin hayal
dünyasında kızgın demir tavından, deniz kumu inceliğine geçmesine, şairler gibi
düşünüp, şiirler gibi konuşmasına sebep olduktan sonra, zengin bir piçin
arabasına binen o güzel kadın gibiydi vodka. Bir an önce kahvaltı faslı bitsin,
üstüne çıkayım istiyordum. “Ben bir Etiyopya alabilir miyim?” Sorgularcasına
baktı bana Simge. “Ben İngilizlerin hindiye Turkey demesine bozulmuyorum, onlar
da kahveye Etiyopya denmesine bozulmayacak Simge” dedim. “Onu sormuyorum!” dedi
Simge. Okuduğunuz üzere, Simge henüz bir soru sormamasına rağmen, aslında bana
bir soru sormuştu. O hep böyleydi zaten cevap vermememe rağmen bir cevap vermiş
olurdum... Bir şey söylememesine rağmen ben anlamamış olurdum... Alemin yaptığı
espriye Simge güler, benzer bir espriyi ben yaptıysam umursamaz, göt olurdum. “Dün
yine çok içtin di mi!?” <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"> <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">İnsanın
hayatında iyi alışkanlıkları da olmalı. Her kahvaltıdan sonra yürüyüş yapmayı
alışkanlık haline getirmiştik. Mesafeler uzuyordu, üstelik yaşlanıyordum ve
lanet olsun ki dün gece çok içmiştim. “Şurada biraz oturalım mı?” Simge, beni
benden iyi tanıyordu. “Artık üniversitede değiliz ve yürüyüşe ara verip bira
içme zamanlarımız da geçti Erdal!” Hadi oğlum yapıştır espriyi, ince gör,
yumuşak karnına çalış, ezber boz, dik oyna, “Ben bu kadar disiplinli 1 Mayıs
korteji görmedim Simge…” Gülücük, zekice yapılmış bir espriden sonra, hadi
senin de canın çekiyor aslında bakışı. “Sabah erken kalkmayıp, doğrudan meydana
geldiğin için olabilir mi canım! Ha pardon sen onu da yapmak yerine Mis Sokak’ta
bira içiyordun değil mi!?”… İmalı bir sırıtış, yine de yüzü çok güzel, şimdi
döndü gidiyor, siyah düz saçlarını seviyorum, kalçaları benim için her
gördüğümde hiç olmadığı kadar harika! Peşinden gitmeye mecburum, çok şeyden
kaçtım, çok şeyden korktum, çok şeyden vazgeçtim, deseler ki ‘İstanbul
yıkılacak, sizin evi kurtarmaya bak…’ Sikiyim İstanbul’u, ben İzmir’i seviyorum
zaten derdim. Deseler ki ‘Simge oraya taşınacak ama İzmir o taşındıktan sonra
yıkılacak…’ Amına koduğumun çocukları siz beni neyle sınıyorsunuz, bu
yaptığınız insanlığa sığar mı, hayallerimin şehrinde, hayallerimin kadınını
öldürmek, altı üstü bir bira içmiş sürücüye alkolden ceza yazan kalem tutan
eline yazı yazmayı öğreten öğretmene kız veren kayın pederinin götüne odun
sokmak istediğim trafik polisi olacak orospu çocuğunun yaptığından ne farkı
var! İsyan mı, şairin dediği gibi “Evet İsyan!” Ama şu an değil, ben Simge’nin
peşinden gitmeye mecburdum!<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"> Bazı gerçekler vardır, bir de bazı gerçeklikler. Gerçek
olan şuydu ki; Simge, adıyla zıtlık oluşturacak biçimde hayatın ilk ve ilkel
tarafıyla nasıl yaşanması gerektiğine dair doğru bir yol izlemeye çalışıyordu.
Fakat benim gerçekliğim farklıydı, bunları bilerek onunla paylaşmıyordum. Çünkü
bana ‘Gerçek ne, gerçeklik ne?’ diye soracak olsa, açıkçası ne yanıt vereceğimi
bilemiyordum. Zaten Simge’yle özel olarak filozofik, genel olarak hiçbir
tartışmaya girmemeye dikkat ediyordum. Bir pehlivanın bile yenildiği güreşe en
nihayetinde bir doyma eşiği vardır, ben artık bükemediğim bileği öpme faslından
da geçmiş yalama faslına doğru ilerliyordum. “O yokuşu çıkarsam kitabımı
siksinler!” Simge’nin yüzünde ne zaman bu alaycı gülümsemeyi görsem, freni
boşalmış bir kamyon bana çarpacak gibi hissediyorum, “Formdan düştün demek
görüşmeyeli, kitap sikme işini başkalarına pasladığına göre!” ve yanılmıyorum.
Birlikte oturduğumuz apartmana her girdiğimiz an, merdivenleri peşi sıra
izleyen bir insan olarak, bu lanet yokuşta da Simge’yi takip ediyorum. Aşk
Zamanı filminin o mükemmel sahnesi çekilirken, set ekibinin hissettiklerini, ah
nasıl anlatsam, Uzak Doğu sineması nasıl bu kadar gelişti sanıyorsunuz? Bakış
açısı çok önemli, bir merdivenden çıkan kadını nasıl gördüğünüz, Uzak Doğu
sinemasının simgesidir benim için o sahne. Yokuş bittiğinde inanın ki,
yorgunluktan değil, aşktan ölüyordum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"> <o:p></o:p></span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">“Eveeeettt”
dedi Simge. İkinci sesliyi uzattığı zamanlar, benim için tereddütlü, tedirgin,
gergin ve korkak bir duygu durumunun oluşacağı alarmının beynimde çakması
demektir. “Ayrılık vakti geldi…” Tüm o şımarık, çocuksu halleriniz vardır ya,
bir anda yıkılmasına rağmen, çaktırmamaya çalışırsınız, hafif tebessüm etmek
bile zordur, kaslarınız kasılmamakta ısrar eder, kasım kasım kasılan ruhunuz, “Ya
sikerim böyle işi, gitme ulan! Gitme işte! Gitme…” diye haykırırken, gerçeklik
ne olduğunu bilmesiniz de kendisini dayatır. “Son kez birer bira içelim”
dersiniz, sesiniz istem dışı incelmiş ve çaresizleşmiştir. “Olur” dedi, olur
dedi lan, olur dedi, olur mu olur, olur lan bu iş, bi olurunu buluruz, olur
tabi çünkü gerçekten istiyorum. Ve ben de sorgularcasına baktım. 33’lük Mariachi
ne kızım, sen ki Kırmızı Tuborg içer, önden beni sarhoş eder sonra koynuma
girerdin! Ben vodkamla eriğimi çalıştırmalarını istedim. İlk yudumumu aldıktan
sonra “Hayırdır ya, sen böyle yeni üniversiteli, çıt kırıldım kız birası
içmezdin?” dedim. Bir küçük güldü, hani o belgesellerde Afrika kurağında suyu
bulup kendini içine bırakan canlıların mutluluğu var ya, onu beşle çarp, benim
o küçük gülüşten ne kadar mutlu olduğumu anla… “Erdal” dedi, “Bir daha bana
öyle şeyler yazma olur mu?” Tabii biz, o suyun derinlerindeki timsahları
göremediğimiz için bunlar geliyor hep başımıza. Evlenmiş, simgesini parmağında
taşımaz ruhlum, özgürmüş kocası telefonunu karıştırırken! Yahu bunlar hep
mecburiyet. Kocan olacak zırtapoz, sen masadan kalktıktan sonra instagramdan
baktım, poz da poz. Yazdığım mesaj da ne var sanki? <i>Seni Çok Özlüyorum (Kalp Simgesi)</i><o:p></o:p></span></div>
kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-81708932342540360172017-04-02T05:28:00.000+03:002017-04-02T05:28:23.507+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (20.BÖLÜM)<div align="center" style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: center;">
<b><span style="font-size: 13.5pt;">ALAKASIZ
ZAMANLAR, KADINLAR ve YALNIZLAR (PART - 1)<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><i><span style="font-size: 13.5pt;">Ayrılıktan Üç Saat Öncesi:<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.5pt;">Yanına gidiyordum, mantığımı dinlemeden,
fiziken gidiyordum. Çünkü aklımdan geçen "seni duymuyorum ki"
diyerek, İstanbul'dan yola çıkıp Trabzon'a kadar koşmak, oralı olduğum için
akrabalarımı arayacağı ihtimalinden kaynaklı, soluklandıktan sonra, Gürcü kapısına
varıp, kimlikle geçebildiğimiz için Batum'a varmaktı. Lakin kimliğimi evde, hem
de onun evinde unutmuştum. Bencilliğim kendi evimdeydi hala, yalnızlığım
bakkaldaki bakiyede, ödenmemiş bir borç gibi beni bekliyordu. Ayrılmak
istemiyordum amk! Aklımdan saçma sapan düşünceler geçiyordu. Yanına gidiyordum,
ayaklarım baş olmuş, beni izleyiciyi merakta bırakmak isteyen Türk senaristleri
gibi kötü sona sürüklüyordu. Oysa ki dizi yayından kaldırılacak gibiydi...<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><i><span style="font-size: 13.5pt;">Ayrılıktan Üç Saat Öncesi
(2):<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.5pt;">Eskimiş kanepemin, süngerleri çökmüş
tarafına doğru zıplayarak yatma alışkanlığımdan vazgeçmediğim için, sağ omzumun
sızısı dinmiyordu. Bu yüzden birayı iki elimle kavradıktan sonra yavaşça ağzıma
götürüyordum. Ağrının etkisinden olacak, Asiye'nin gece yarısı gönderdiği
mesajları tekrardan okumak için telefonu elime aldım. Türkçe edebiyat
kitaplarına "Asiye Destanı" konu başlığıyla girmesi gereken satırları
okumak, omzumun acısını arttırdığı için vazgeçtim. Onun yerine, her cumartesi
öğleninde yaptığım gibi, doğruca buzdolabına yöneldim, bira ve kaşar peyniri.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><i><span style="font-size: 13.5pt;">Yarım Saat Önce:<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.5pt;">Aynının tekrarı Arabesk olarak tanımlanır.
Öyle olmasını istediğimden ya da öyle olsa rahatsız olacağımdan kaynaklı değil
fakat tekrar tekrar aynı durumu yaşamak sıkıntı verdiğinden ve ironi yapmayı
sevdiğimden ben kendi halimize AraBest diyordum. Çünkü evdeysem ve izinliysem,
yapmaktan keyif aldığım şeyleri yapmaktan alıkonulmaktan hoşlanmıyordum. Fakat
her seferinde ben ilk düdükten 30 dakika önce yeşil bir salata hazırlamaya
başladığımda yanıma geliyor ve o an kafamın hiç meşgul olmak istemeyeceği bir
hikayeden bana bahsediyordu: Ablasının kocasıyla olan ilişkisinden yeğenlerinin
nasıl etkileneceği önemli bir konuydu, duyarsız gibi görünmek istemem ama ben
ısınma hareketleri yaptığım için çıktığım müsabakadan önce kafamın dağılmasını,
motivasyonumu kaybetmeyi istemiyordum sadece. Ama her seferinde aynı şeyi
yapıyordu. Yanıma geliyor ve iş yerinden bilmem kimi arasam mı diye, sence bunu
giysem çok mu abartı olur diye, bunu giysem çok mu sönük kalırım diye, iş
yerinden bilmem kim aradı diye, o an hiç dinlemek istemeyeceğim konulardan bana
bahsediyordu. Yarım saat sonra Trabzonspor maçı başlıyor ve ben tüm
söylediklerinden uzaklaşıyordum, kendisi de bunu biliyordu. Yine de maç
bittiğinde kaybettiysek mutsuz gibi görünmeye çalıyor, kazandıysak gerçekten
mutlu oluyordu. Artık kendimi vererek kendisini dinleyeceğimi biliyordu. Bir de
şu var, zaten çok seviyordum ama kazandıktan sonra daha da çok
seviyordum. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><i><span style="font-size: 13.5pt;">Yarım Saat Önce (2):<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.5pt;">Kaşar peyniri, o kadar sertleşmiş, o kadar
bayatlamıştı ki, kelimenin yan manasıyla, gerçek bir kaşar olmuştu. Ağzımın
içindeki son dilimi de zorla çiğneyip, yuttuktan sonra, on dört senedir
yaptığım gibi koşarak berbere gittim. Neden koşarak? Çünkü berber Saim ile
aramızdaki ilişkinin monotonlaştığını düşünerek, yeni heyecanlar aramaya
başladık. Kafamdaki hepi topu iki saç teliyle beraber, evden berbere gitme
sürem, yıllar içinde geliştirdiğimiz rekor, toplam üç dakika kırk iki saniye.
Kafamdaki terleri silerken, anladım ki yeni rekor için bir süre daha
beklemeliydik. Masadaki spor gazetesini sinirle elime alıp, çabuk ol, dedim.
Yengen bekliyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><i><span style="font-size: 13.5pt;">Ayrılıktan Yedi YA DA Sekiz
Ay Sonrası:<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.5pt;">Moda Sahil'inde yeni sevgilimle
birlikteydik. Ben bir ağaca yaslanmış, bacaklarımı iki yana açmış, sevgilim
bağdaş kurmuş sırtını bana yaslamış bir halde oturuyor, şarap ve sigara
içiyorduk. "Leş gibi sigara kokuyorsun!" derdi bana eski sevgilim.
İlişkimiz başladıktan sonra evine gidince sigara içmeyi bırakmış, yanımda yedek
t-shirt taşımaya başlamıştım, kokudan rahatsız olmasın diye. Oysa ki yeni
sevgilim bana hiç böyle şeyler söylemiyordu, hala sigara içmeme rağmen... Ki o
da içiyordu, fakat ben onu her öptüğümden leş gibi sigara kokusundan ziyade,
türlü güzel çiçeklerin içinde eritildiği eşi benzeri bulunmaz bir parfüm kokusu
alıyordum. Bence eski sevgilim muhafazakardı, o yüzden bu kadar nefret doluydu,
yeni sevgilim sigarasından bir duman alıp, öpüşürken ciğerlerimi onunla
doldurduğu an bizi gördüğünde.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><i><span style="font-size: 13.5pt;">Ayrıldıktan Yedi YA DA Sekiz
Ay Sonrası (2):<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.5pt;">Moda Sahil'indeyim. Ektirdiğim saçların
özgürce dans etmesi için Halk Partili belediyelerin bahçelerinde geziyorum.
İşin gerçeği, aylardır Asiye'nin peşindeyim. Daha doğrusu, Asiyye'nin
peşindeyim. Meğer benden ayrılabilirse, ismine bir "y" harfi daha ekleyecekmiş.
Tabii, ben bunları yüz kırk karakterlik yazılarda okudum. Okumadığım destansı
mektuplardan sonra açıklayıcı olur diye incelikli düşünmüş eski sevgilim.
<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><i><span style="font-size: 13.5pt;">45 Dakika Sonra:<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.5pt;">"İhtimallerden hoşlanmam ama bu
tesadüf benim düşündüğüm ihtimale yol açacaksa neden olmasın!" Ne
düşündüğümü merak etti. Tesadüfen denk gelmiş, ortak bir arkadaşın masasında
oturmuş iki insandan ibarettik. Arkadaş lavaboya gittiğinden sadece bunu
söyleyebilmiştim. Sorusuna bir cevap vermem gerekiyordu. "Yani bir gün
güzel bir yemek yersin de, Ortakla'da çöp şiş gibi, bir daha başka yerde canın
çekmez ya, seni gördüğüm ilk andan beri, bu güzelliğe ortak olacak karşıma
çıkarsa şişlerim!" diye içimden geçiyor. "Aslında böyle erkek egemen
söylemlerden hoşlanmam..." derken lafımı kesti ve beni öptü.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><i><span style="font-size: 13.5pt;">45 Dakika Sonra (2):<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.5pt;">"Ayrıca doğum günümde Kadir'le
yattım" dedi. Kadir, alt komşum, sadece tavşan gibi seviştiğini biliyorum.
Meğer, Asiyye daha fazlasını da öğrenmiş. "Ayrıca" diye neden
belirttin, Kadir'in, beni aldattığın diğer adamlardan farkı ne? Çorap söküğü
gibi erimekteydim taburenin ayaklarına doğru. Kadir, Nazmi, Turgut... Sence
neden, diyerek ellerini bir ölçüyü göstermek için havaya kaldırdı. Tamam, tamam
dedim, ölçüyü kaçırmak istediğimi anlasın diye. Kadir'in ki uzun yani, bütün
mesele bu mu?<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><i><span style="font-size: 13.5pt;">Ayrılık İçin Buluştuktan 3
Dakika Sonra:<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.5pt;">Menüye kısa bir an, sonra bana uzun uzun
baktı. Gözlerini gözlerimden ayırmadı, gözlerimin derinlerine baktı. Yıllardır
kızım diye sevdiği arabasına son kez bakan bir insan gibi baktı. "Ne
istiyorsun?" diye sordu. "Sigara!" dedim. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><i><span style="font-size: 13.5pt;">Ayrılık İçin Buluştuktan 3
Dakika Sonra (2):<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-size: 13.5pt;">"Bende bir değişiklik var, fark
etmedin mi?" diye sorduğum renkli soruya, hayır diyerek ters cevap
vermesinden anlamıştım, o gün farklı olduğunu. "aşkım sen kelsin, ne fark
olabilir allah aşkına" diyerek onun taklidini yaptığım sahne şovu da
durumu kurtarmayınca, araya girmek zorunda kaldım, aşkım senin neyin var?<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<span style="font-size: 13.5pt;">
<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-55076540808737424222017-03-25T07:30:00.001+03:002017-03-25T07:30:16.015+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (19.BÖLÜM)<div align="center" class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto; mso-outline-level: 2; text-align: center;">
<b><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 18pt;">ISSIZ KADIN<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 13.5pt;">Cesaret, aptalların en çok ihtiyaç duyduğu
şeydir, ama o da en nihayetinde diğer şeyler gibi bir şeydir. Açıkçası her
bahar geldiğinde işi bırakmak istemem, baharı sevmediğimden değil, çok severim.
İşi sevdiğimden de değil, nefret ederim. Fakat bu bahar aptal bir cesaret geldi
ve işi bıraktım. Neden mi yaptım, filmin fragmanını çok sevdim, tamamını görmek
istedim. Filmin adı: Güzeller Güzeli Ezgi...</span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 13.5pt;"> </span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 13.5pt;">Ben yaz çocuğuyumdur,
Güneşi gördüm mü aklıma, montumu çıkarmak gelir; mevsim Şubat olsa bile! Artık
kimse gölgede tutamaz beni. Oturduğum yerde kaykılmaya başlarım. Masadaki
sohbetten uzaklaşırım. Güneş beni alır ısıtır, ben güneşi alır ısınırım. Yine
öyle olmuştu. Kahvecinin kahvesini, müşterilerinin de kendisini sevmediğim
için, zaten konuşulacak ne varsa umurumda olmayacaktı ve aylardan Mart, tepede
güneş vardı. İki masanın arasındaki mesafeyi, hiç kahve içmeden, yaklaşık bir
saatte almıştım. Muhabbetin ne olduğundan gram haberim yoktu ama masaya gölge
düştüğüne göre, güneş hareket halindeydi ve açıkçası montunu sandalyeye
astıktan sonra kazağımı da çıkarmak aptalca bir hareketti. En son olarak
gerisin geri güneşi yakalamak için oturduğum yerde, ayaklarımı ileri,
sandalyemi geri iteklemeye çalıştığım esnada bir şeye çarptığımı fark ettim.
Masada bir şeydi. Ama masanın başındaki bir şeyden çok daha fazlasıydı. Üstelik
bu anı bekliyormuş ve gerilmemişti. Güldü. "Özür dilerim!" Özür mü
dilersin, ben buradayken kendim dahil kimseden özür dileyemezsin, özür
dilenecek biri varsa o da sensin, pamuktan bir sandalyede oturtulmadığın,
sadece sana özel üretilen kahveden içmediğin, güneş bile seni aydınlatmaya
çalışırken, "Ben masayı şimdi fark ettim, asıl ben özür dilerim" dedi
aptal, "Ben siz dururken önce masayı fark ettiğim için daha da büyük özür
dilerim" diye tamamladı cesur. Gülümsedi. İçim ısındı. Güneşe göz kırptım.
"Bu filmi bir daha görebilecek miyim?" Anlamadı, önce güneşe baktı,
sonra bana. "Hangi filmi?" Soruma soruyla karşılık verilmesinden
hoşlanmam; soruma soruyla karşılık veren güzel kadınlardan hoşlanırım. "Şu
fragmanında bana gülümsediğin"<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 13.5pt;">Cesaret, aptalların en çok ihtiyaç duyduğu
şeydir, ama o da en nihayetinde diğer şeyler gibi gelip geçici bir şeydir. Hava
kapalıydı. Mekan Kadıköy. Tüm kadınların güzel ve alımlı, tüm erkeklerin yalnız
ve gururlu, benim taşındıktan sonra çok sevdiğim, taşındık sonra çok özlediğim
Kadıköy. Çalışmıyorsam her buluşmadan on beş dakika önce, eğer güzel bir
kadınla buluşacaksam iki saat önce gideceğim yerde olmak adetimdir. Önceki
akşamüstü numarasını aldıktan sonra çok heyecan yapıp bir hayli alkol alıp
mesaj gönderme yürekliliğini göstermiştim. Sadece bir randevu için parmaklı
demir kapısının önünden geçerken her seferinde ne güzel yer lan diye baktığı
siteye, bir gün yine aynı kapının önünden bakarken, arkasından gelen korna
sesiyle irkilen, sonra mevsim yaz olduğu için siyah camları açık arabayı
kullanan kumral güzeli görüp, kalbi aşkla çarpan ve ne bahaneyle olursa olsun
oraya girme kararlılığıyla hareket edip, pizza kuryesinin cebine 50 lira
sıkıştırdıktan sonra güvenlik engelini aşıp, araba markası ezberleyemediği için
renginden arabayı tanıdıktan sonra, kızın kapısını çalıp, o çok beklediği
pizzayı yirmi dokuzuncu dakikanın son saniyesinde değil üçüncü dakika da
getirmiş olmanın gururuyla, "Yarın buluşalım mı?" yazmıştım. İki saat
daha vardı ve gün içerisinde hiç mesajlaşmamıştık. Bir saat elli dokuz dakika
varken de durum değişmemişti. Bir saat elli sekiz dakika, bir saat kırk iki
dakika, bir saat otuz üç dakika, bir saat yirmi beş dakika, bir saat on yedi
dakika, bir saat on altı dakika, bir saat, elli dört dakika, kırk dakika varken
de. Otuz altı dakika varken durum değişti. Saat gelip geçici bir şeydir.
"Biraz gecikeceğim, özür dilerim" Günün ilk mesajı. Çok fazla gecikme
yani bir otuz üç yıl daha bekleyebilirim, senin gibi bir güzel için ama o kadar
yaşar mıyım bilmiyorum. Geldi. "Çok beklettim mi?" Güldü, çünkü
"Otuz üç yıl kadar" dedim. Heyecanımı bastırmak için tüm seçenekleri
sıraladım "Çay, kahve, bira, rakı?" Son ikisi beni çok rahatlatacaktı
ama o kahveyi seçti. Yudumlarken lafa girdi. Ben giremedim. Çevirirken lafa
girdi. Ben giremedim. Fal bakarken lafa girdi, bu sefer falcı kadın, ben yine
giremedim. Ama hesabı öderim, yalnız ve gururluyumdur. "Ne yapsak?"
Ne mi yapsak, yani şarkı, şiir, öykü, film ben bunların hepsini yaparım.
Dinlersin, söylersin, okursun, izlersin, seversin sevmezsin orasını bilemem ama
bana ilham verirsin. "Bira mı içsek?" Hava zaten kapalı, terbiyesiz
bir de karardı, üşümeye başladı, ağaçlara kıyamadım, benzinliği patlattım, "Ezgi"
dedim. Sanki bu anı bekliyormuş gibi gülümsedi. "Ben bi bira daha içsem
olur mu?" <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 13.5pt;">Cesaret, aptalların en çok ihtiyaç duyduğu
şeydir, ama o da en nihayetinde diğer şeyler gibi kaybedilecek bir şeydir. Bir
sonraki başvurum geri çevrildi, iki sonraki de, üçüncüde ön elemeyi geçebilmek
için film izlemeyi teklif ettim. Fakat sabah uyandığımda yazdığım dizinin
senaryo toplantısıyla, izleyeceğimiz filmin seansının aynı saate denk geldiğini
bilsem, belki son üç gecedir yaptığım gibi en azından son gece o kadar çok içmezdim.
Dedim ki kendi kendime, oğlum diziyi başkalarına yapıyorsun zaten, filmi
kendine yap. Birlikte filmi izledik. "Hangi film?" diye sorduğunda
"Benim elini tutsam diyeceğim ama tutamayacağım filmi" diye
cevapladığım filmi. Filmde bu tarz bir sahnenin olmasının benim kurgumla bir
alakası yoktur. Beni az çok tanıdığı için çıkışta bira içmemiz de bir sakınca
görmedi. Bira içtikten sonra eve davet ettiğindeyse ben bir sakınca görmedim.
Aynı yatakta uyumak? Benim için mümkün değildi, uyuyamazdım, müzede sergilense
milyonlarca turistin görmek için geleceği bir şaheser yanı başımdayken
uyuyamazdım! "Sarılsam sorun olur mu?" Sana sarılmam sorun olacaksa
kollarımı kesebilirim, yanında yatıyorum ya bu kadarına da razıyım.
"Olmaz" dedi. Kollarımı kesmekten vazgeçtim, Sarıldım. Bebeğine
sarılan bir annenin sevgisi ve ürkekliğiyle sarıldım; kardeşinin sırtı
açılmasın diye çırpınan bir abla/abi tedirginliğiyle sarıldım; çok istediği
ayakkabıya sahip olunca onunla yatan bir çocuk masumiyetiyle sarıldım...
Uyurken çok döndüğü için her sarılmamıza bir anlam yükledim. O da, döndükçe
sırtım açıkta kalmasın diye yorganı düzeltti. Sabah uyandığımızda öptü beni.
Zorla öptüğüm elleri unutup bir kıyaslama yaptığımda hiçbir seferinde uzanıp
kendi yanaklarından öper şairlerin tedirginliğini anlamamıştım. Şimdi uzanıp
onun yanaklarını öpme tedirginliğindeyim. Bırakmak istemedim, işe gitmesi
lazımdı, ha keza kıyaslayınca biraz geç olmakla birlikte benim de. Birlikte
evden çıktık. Birlikte olmadığımız zamanlarda işteydim. İş kaybedilebilecek bir
şeydir. O gün mesai gece yarısı bitti. Aradım, tüm gün boyunca yanımda olsun
istediğimi, böyle olamayınca telefonla aradım. Konuştuk. "Sen çok
tatlısın, denemek istedim ama olmadı" dedi. "Deneme sürecinden sonra
yine işi kaybettik yani desene" dedim. Güldü! </span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 13.5pt;"> </span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-34112901295843608582017-01-09T06:01:00.001+03:002017-01-09T06:01:29.555+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (18. BÖLÜM)<div style="text-align: center;">
<b>FİLMOGRAFİ</b></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
Bir masada denk gelmiş içen iki insandan ibarettik. O görüntüleme uzmanıydı, ben nelerin görüntülenmesi üzerine kafa yoruyordum. O adı Ayşegül, sağlık sektöründeydi, ben dizi-film. Ayşegül insanların hastalığının ne olduğunu ortaya çıkartacak veriler sunuyordu, ben insanların neden hasta olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ben masanın bir köşesinde içiyordum, Ayşegül masadaki insanlarla birlikte içiyordu. Hastalıklı bir durumdu benim ki si, o ise filmin en güzel karesiydi, akciğerimin duman tutmamış tek bir bölgesi gibiydi, çekeceğim filmin izleyiciye geçmesini istediğim en sıcak duygusu gibi...<br />
<br />
Bir masada denk gelmiş içen birkaç canavar ve iki insandan ibarettik. O tüm masanın beklediği pasta, ben herkesin burun kıvırdığı ucuz biber turşusuydum. Aynı masada olmaması gereken iki ayrı biçimdik. O muhtemelen eve gidip duşunu alacak, ben masadan en son kalkıp, leş gibi alkol kokarak işe gidecektim. Onun gözlerine insanlar ne söyleyecek umuduyla bakacak, bana yine hiç değişmeyeceksin demiş kadar olacaklardı. Tabi ki daha çok ve daha hızlı içmeye başlamıştım. Kendimden sıkıldım yine, bilsem ki şu an bana gidelim dese, iki de bira alır mıyız, diye sormayacağımı belki böyle bunalmazdım.<br />
<br />
Bir güzel ve bir derdi güzel, bir masada denk gelmiş. "Sen neden hiç konuşmuyorsun" diye sordu Ayşegül, önce servisimi değiştiren garsona baktım, güldü Ayşegül, "Sen ne ara beni fark ettin?" diye sordum, yine güldü Ayşegül. "Birlikte içiyoruz işte" dedi. Gayr-i ihtiyari garsona baktım, "Tazeliyim mi abi?" dedi. Masadaki herkes bana baktı, ben bir Ayşegül'e, bir garsona baktım, garsonun elindeki şişeyi kaptım, havaya kaldırdım, "Sana ve tüm güzel yalnızlıklara" dedim Ayşegül'e, Ayşegül ve masadaki herkes bana baktı, rakı şişesinin tepesi bilyeli olduğu için içemedim ve rezil rüsva, aynı zamanda göt oldum.<br />
<br />
Bir güzelin masasını viran eyledim. Ayağa kalktım, bana nereye gittiğimi sordu. Bara dedim. Tüm yalnız erkeklerin ait olduğu yere, "Sikecekleri bir am bulamadıkları için barmenin kafasını siktikleri yere" diye eklemedim, yürüdüm ve kendime bir bira söyledim. Masada beni tanıyanlar, Ayşegül'ü tanıyanlar, bir de ortak tanıdıklarımız vardır. İlkokul matematiğim, kesişen kümenin beni siklemeyeceğini, diğerlerinin hiç siklemeyeceğini söylüyordur ve öyle de oldu. Gece biterken ne de olsa bir tanesi yanıma gelecek ve bana evinde kalabileceğimi söyleyecekti. Lakin geçmiş deneyimlerinden tecrübeli olduğum için bu sefer hoşlandığım kadınla birlikte olacak kişinin evinde kalmamaya dikkat edecektim.<br />
<br />
Çok masalar devirdim, bir başıma. Ayşegül yanıma geldi ve neden böyle yaptığımı sordu. Bir masada denk gelmiş iki insandan ibaret olduğumuzu anlatmaya çalıştım. Ben filmlere öyle bakmam dedi, üstün körü olmaz o iş, en küçük bir noktayı umursamazsan, ucunda ölüm olabilir. Haklıydı, "Haklısın" dedim. Lakin ben dolaylı yoldan intihar etmeyi denediğimi düşünecek kadar, alkolizme bahane üreten ve görüntülenemeyecek duygularla yoğrulmuş bir sinematografım. Dedi ki, duyguların görüntülenmeye değil, hissedilmeye, anlaşılmaya ihtiyacı....!!!!<br />
<br />
Öpmeye kalktım, geriye doğru yarım adım atınca tabureden yere kapaklandım. Ertesi sabah gözlerimi açtığımda giydiği bornozun kime ait olduğunu çok iyi biliyordum. Bir masada denk gelmiş içki içen iki insandan ibarettik. kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-43260684158774504332016-12-29T02:19:00.000+03:002016-12-29T02:19:09.690+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (17. BÖLÜM)<div style="text-align: center;">
<b>ÜÇ DAKİKANIN ŞİİRİ</b></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
Sırtı dönüktü bana, merdivenlerden iniyordum;</div>
<div style="text-align: justify;">
Kahkahasından hoşlandım,</div>
<div style="text-align: justify;">
Tek bacağını gördüm, diğer bacağının üstünde,</div>
<div style="text-align: justify;">
Duruşundan hoşlandım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İşim biraz uzundu, kısa kesemiyordum;</div>
<div style="text-align: justify;">
Heyecanımdan hoşlandım,</div>
<div style="text-align: justify;">
Başımı çevirdim, dosdoğru baktım,</div>
<div style="text-align: justify;">
Cesaretimden hoşlandım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Elini yanağına koydu, düşündü bir an,</div>
<div style="text-align: justify;">
Fikirlerinden hoşlandım,</div>
<div style="text-align: justify;">
Saçı yüzüne düşünce geriye attı,</div>
<div style="text-align: justify;">
Kadınlığından hoşlandım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yüzü bana dönük, beni görebilir diyen,</div>
<div style="text-align: justify;">
Mahcubiyetimden hoşlandım,</div>
<div style="text-align: justify;">
Kaçamakta olsa bakmaya çalışan,</div>
<div style="text-align: justify;">
Gözlerimden hoşlandım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Üstten iki düğmesi açıktı gömleğinin,</div>
<div style="text-align: justify;">
Tarzından hoşlandım,</div>
<div style="text-align: justify;">
Beni fark edince toparlandı, daha dik durdu,</div>
<div style="text-align: justify;">
Memelerinden hoşlandım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Başımı önüme eğdim,</div>
<div style="text-align: justify;">
Utancımdan hoşlandım,</div>
<div style="text-align: justify;">
Yüzümdeki gülümseme beni ele verdi,</div>
<div style="text-align: justify;">
Hınzırlığımdan hoşlandım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Umursamaz göründü beni,</div>
<div style="text-align: justify;">
..............</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Umursamaz göründü beni,</div>
<div style="text-align: justify;">
Tüm kitapların yazarı bendim!</div>
<div style="text-align: justify;">
.............</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Umursamaz göründü beni,</div>
<div style="text-align: justify;">
Tüm kitapları yakabilirim!</div>
<div style="text-align: justify;">
.............</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Umursamaz göründü beni,</div>
<div style="text-align: justify;">
Şair olma fırsatı verdi!</div>
<div style="text-align: justify;">
............</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Umursamaz göründü beni,</div>
<div style="text-align: justify;">
Hayal kırıklığından hoşlandım,</div>
<div style="text-align: justify;">
Aptal bakışlarımı görünce güldü,</div>
<div style="text-align: justify;">
Hayallerinden hoşlandım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Güldüğümü görünce gülmedi,</div>
<div style="text-align: justify;">
Yenilgimden hoşlandım,</div>
<div style="text-align: justify;">
Elimi prize sokar gibi yaptım, yanıma koştu,</div>
<div style="text-align: justify;">
Elektriğimden hoşlandım,</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yalan olduğunu anlayınca tokadı yedim,</div>
<div style="text-align: justify;">
Faturasından hoşlandım,</div>
<div style="text-align: justify;">
Gitti yerine oturdu, üste attığı bacağını değiştirdi,</div>
<div style="text-align: justify;">
Vakurluğundan hoşlandım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yine ayakları yere basmayan,</div>
<div style="text-align: justify;">
Avareliğimden hoşlandım,</div>
<div style="text-align: justify;">
Lakin bir yol vardı yürümem gereken,</div>
<div style="text-align: justify;">
Zorunluluklarımdan hoşlandım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yanından geçerken boş duvara bakan,</div>
<div style="text-align: justify;">
Asabiyetinden hoşlandım,</div>
<div style="text-align: justify;">
Gittiğimi düşününce emin olmak isteyen,</div>
<div style="text-align: justify;">
Gözlerinden hoşlandım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bana bakıyordu, merdivenlerde duruyordum;</div>
<div style="text-align: justify;">
...........</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bana bakıyordu, merdivenlerde duruyordum;</div>
<div style="text-align: justify;">
Aymazlığımdan hoşlandım...</div>
<div style="text-align: justify;">
..........</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bana bakıyordu, merdivenlerde duruyordum;</div>
<div style="text-align: justify;">
Şu an yanına gidebilirim...</div>
<div style="text-align: justify;">
..........</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bana bakıyordu, merdivenlerde duruyordum;</div>
<div style="text-align: justify;">
Üstelik iki mükemmel bacağı vardı...</div>
<div style="text-align: justify;">
.........</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bana bakıyordu, merdivenlerde duruyordum;</div>
<div style="text-align: justify;">
Hadsizliğimden hoşlandım,</div>
<div style="text-align: justify;">
Patron yanımdan geçerken yol verdim, selam vermedi,</div>
<div style="text-align: justify;">
Karısından hoşlandım!</div>
<br />
kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-69812929008338497842016-12-13T03:59:00.001+03:002016-12-13T03:59:24.911+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (16. BÖLÜM)<div style="text-align: center;">
<b>YILBAŞI PARTİSİ</b></div>
Arkadaşlarla her yıl yaptığımızdan farklı bir şey yapmak istiyorduk, yani çok gülelim çok eğlenelim, sonra bazı noktaları unutalım ki utanç duyduğumuzu karşılıklı olarak anlayalım gibi çılgın fikirlerimiz vardı.<br />
<br />
Kadıköy yılbaşı kutlanacak yer değildi, orada daha çok arkadaşlarla rakı içer birbirimize kızardık; Taksim barzo doluydu... Bütçelerimiz de şehir dışı bir otele yetmiyordu ki zaten otele vereceğimiz paraya daha çok rakı-şarap-bira-votka-kolonya ya da ispirto alabilirdik... Çılgın partimizi evde yapmaya ve Allah ne verdiyse içmeye karar verdik.<br />
<br />
Fakat, yemek ve meze problem olmamakla birlikte, işte anlarsınız ya, olur bazen, hepimizin iki nefes çekmişliği vardır, ondan da mı olsa diye bir iki konuşuldu. 32 yaşında olmama rağmen hala bakkala gönderilen velet muamelesi yaptığı için bana arkadaşlarım, onu da buldum...<br />
<br />
Mekan da bizim yazlık oldu tabi ki... Ortamda asılacak kız bile yok biri evli çocuklu, öbürü sadece evli, bir diğer çiftimiz sevgili, benim gibi bir yalnız da var ki, birlikte olsak mutlu olacağımı sanmadığım bir erkek... <b>Ve çılgın bir parti!</b> İçimde neden annemle evde oturmayı seçmedim diye bir soru ve peşi sıra gelen en azından herkes yarın sabah gittiğinde kalan içkiler bana üç gün yeter en az diye kendimi rahatlatma isteği...<br />
<br />
<i>"The Man From Earth"</i> filmini bu geceden sonra yazdım. Yanımda bir Sanat Tarihçisi, bir Hemşire, bir Psikolog, bir Akademisyen, bir Öğretmen, bir DalYarak, bir GötVeren, bir de bunların hepsine dersine veren ben vardım: <b>Hz. İsa!</b><br />
<br />
Kar yüzünden 2 saatlik yolu 8 saatte gelmiştim ve kar yüzünden 3 gün daha yazlıktan ayrılamayacaktım. Neyse ki yanımda "Ekmek kalmamış!", "Cigara var mı daha?", "Hadi içelim ya!", <b>"Ya size de rahatsızlık verdik!"</b> diyen düşünceli arkadaşlarım vardı...<br />
<br />
Ve nihayet kaçınılmaz sonla karşılaşmıştık, ekmeğimiz-suyumuz-cigaramız ve alkolümüz 16 saat içerisinde tükendi. Malumunuz ben de bakkala giden velet olmaktan köye kadar yürüyüp ekmek-su-82paketsigara-rakı-şarap-bira ve hatta köyde bi yokla dediler de ağızlarının ortasına vurasım geldi!!!<br />
<br />
Gittim, ertesi gün insanlar "Ya dün gece abartmışım/abarttık" filan derken biz çılgınların çılgın partisi devam etsin diye 8 km.... Yürüdüm ve burnumdan akan sümük bıyığımın üzerinde donduğu an bakkal kapısından içeri girdim. <i>"Süt,Yumurta,Bal"</i> (Reçel de olabilir) üçlemesinin hangi duygu durumunda yazıldığını o an anladım.<br />
<br />
Duygusu şuydu, köyden gitmek kendini kurtarmak istiyordu. "Ne kadar çok ortak noktamız var" dedim. <b>Anlamadı!</b> Güldü sadece. Beni köyün bakkalına alışveriş yapmaya gelen zengin züppeleriyle karıştırdığını düşündüm. "Kar,kış,kyamet..." diye lafa girdim, toparlamak adına, ne diyeceğimi merak ederek baktı bana, ne diyeceğimi bilmiyordum, "Arkadaşlarla kardan adam yaptık, çok güzel oldu" diye bağlamaya çalıştım, yemedi. Koşarak ekmek dolabına gittim 10-12 tane ekmeği kucaklayıp önüne bıraktım. "Kalabalıksınız galiba!" dedi (imalı).<b> "Yalnızım aslında"</b> dedim. "Arkadaşlar dediniz ya, ben yanlış anladım galiba!" dedi (imalı). "Ya sikicem ne kadar malım" diye içimden geçirdim, "Arkadaşlar bugün var yarın yok, yol kapalı, açılır açılmaz giderler, ben yalnızım aslında!" dedim. "12 lira verseniz yeter" dedi...<br />
<br />
Eve geldim, ekmek parçalarını çiğneyebilecekleri kadarına bölüp arkadaşlarımın karnını doyurdum, sonra "Aaaa ben sigara almayı unutmuşum" deyip yola koyulacaktım ki git gel 16 km. olunca akşam olduğunu fark ettim. Şöminenin başında en güzel aşk sahnelerini konuştuk filan....<br />
<br />
Sabah koşarak köye gittim, köpekler kovaladı, biraz erken yola çıkmışım galiba ortalıkta insan yoktu, hayatımda ilk defa camiye girdim, sabah namazı okunuyordu. İmam karşısında kendisine gülümseyerek selam veren birisini görünce çok şaşırdı. Köpekler uyurken yine sesimi duyunca havlamaya başladı diye düşünmüş olacak ki, bana yormadı. Asıl benim peşime düştüklerini çaktırmamak için <b>"Aleyküm Selam"</b> dedim. <b>"Karıdan mı kaçtın sen de?</b>" diye sormaz mı..... Secdeye vardığı an kaçtım. Sonra faşişt köpekler kapıda pusu kurmuş beni bekliyormuş, bir de onlardan kaçtım.<br />
<br />
Köy kahvesinin önüne kadar koştum, bahçe kapısını açmamla kapatmam bir oldu. Faşizme diz çöktürdüm, beni tatlılıklarıyla kandıracaklarını sanarak kuyruk sallamaya başladılar. Terliydim, kirliydim, üşümeye başladım. Kahvenin kapısı birden açıldı. İçeri girdim, dayı bana sımsıcacık bir çay verdi. Ama o'na beni siker diye korktuğumdan <b>"Sımsıcacık"</b> demedim. "Allah razı olsun dayı" dedim. "Ben anlamam o işlerden, hoca gelir birazdan, o'na söylersin" dedi dayı sabah ki evlilik programının tekrarını izlerken. Aldı beni bir telaş! Tekrar kendime kırmızı kart gösterip kahveden dışarı attım. Nazi subayları kol geziyordu. Bir de ne göreyim, ben nasıl evde arkadaşlarımı besliyorum, Duygu da işbirlikçi olmuş köpekleri besliyordu!<br />
<br />
Başımdan aşağı kaynar sular döküldü! Duygu beni fark etti ve güldü. "Niye güldün?" diye sordum. <b>"Beni mi bekliyorsun?"</b> diye cevapladı. "Evet" dedim. "Tamam gel açıyorum dükkanı"....<br />
<br />
<i>"Issız Adam"</i> projesinin ilk kıvılcımları burada çakmaya başladı. İmam'ın kızı olduğunu öğrenince yani. Artık benim için Yılbaşı günahtı... 8 km. geri koştum ve arkadaşlarımı evden kovdum. İkindiye mütekip öğrendim ki Duygu sevdiği çocukla kaçmış, yoksa köy yerinde kim ne alacak o vakitte! Kahveci dayının yanına gittim, bana evlilik programındaki bir kızı gösterdi, aklımdan geçen gayr-i ihtiyari dilimden döküldü: <b>"Yalnızım aslında"</b>.kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-55132443359188771382016-05-09T04:15:00.002+03:002016-05-09T04:15:53.883+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (15.BÖLÜM)<div style="text-align: center;">
BİR DÜĞÜN KASABI </div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div>
Türk kadınının bir anne, bir abla, bir hala ve bir bacı, bir evlenilecek kadın, çok namuslu bir kız ve eline erkek eli değmemiş, orası burası gün yüzü görmemiş falan filan diye tabirleri var ya abazan ve sapık bilim ERKEKlerinin yazdıkları, bunlara katılmıyorum lakin, o ne haller, o ne pozlar, o hangi gizli seks partisinden dışa vuran kalçalar, bunu anlamıyorum.<div>
<br /></div>
<div>
Ulan altı üstü iki tane insan evlenecek, oturduğum yerden fotoğraf çekmek istiyorum, bir gelinin kafasını, bir damadın kafasını bir kalça kapatıyor. Önce hala kalçası kapatıyor, geniş ve engebeli, sağ lob ve sol lob arasında rakım farkı var. Sonra gelinin en yakın arkadaşı, muhtemelen dul, dışa doğru çıkık, devamında damadın tövbe est... hayvan oğlu hayvanın teki yani, git başka yerde domal lan!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Düğünde eğlenmek benim için zulümdür. Zaten genel olarak eğlenmek zulümdür. Ben içmeden oynayamam ki, e içerken de oynayamam. Oturduğum yerden fotoğraf çekerim, damada ağzımı oynatarak sesimi çıkarmadan "geri zekalı" derim. Gelinin yanına gidip "bu gecede ınınınınını" diye pis espri yaparım ben bunlarla eğlenirim. Bu ikisi ölse mezarlarının başına masa kur, bana içki ver, yine bunları yapıp eğlenirim.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ama bu dünyada iddia ediyorum, tek bir şeyi yapamam, damadın halasının biçimsiz kalçasını gördükten sonra eğlenemem. Yani fotoğraf konusunda çok becerikli olmamakla beraber, şu kadarını biliyorum: hani kadraja giren parmağın oluşturduğu net olmayan ve kirli bir görüntü vardır ya, o parmak sanırım otuz santim uzaktan dursa net ve sevimli görünür. Ama halanın koca götü öyle değildir. Üç metre uzakta durur, büyüktür, sağ lobuna net atsan, sol lob flu kalır ve olabildiğine kirlidir.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Şimdi bak size hiç inandırıcı gelmeyecek ama, hayatta aldığım küçük zevklerden biri, gelin ve damadı mutlu olduğu anlarda fotoğraflayabilmektir. Ve lanet olası halaların, teyzelerin koca götlerinden nefret ediyorum. Biraz inandırıcı olmuş olabilir.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Lütfen çocukları bilgisayar başından uzaklaştırın, çünkü bundan sonra duyduklarınıza gerçekten inanmayacaksınız. Damadın halasıyla yattım. Ve çok eğlendim.</div>
<div>
<br /></div>
</div>
kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-29263188315099334202016-04-07T05:34:00.001+03:002016-04-07T05:34:22.662+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (14. BÖLÜM)<div style="text-align: center;">
<b>KRİSTİNA</b></div>
<div style="text-align: center;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<i>"Kristina
iş yerine ilk geldiğinde, patronumla sevgili olduğuma ilk kez üzülmüştüm. Şimdi
onu son kez göreceğim için çok mutsuzum. Bir de artık işsizim."</i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bazı
kadınlar vardır. Girdikleri mekanlarda tüm bakışlar komutana selam duran
askerler gibi kendilerine dönüktür. İşte benim sevgilim öyle bir kadın. Kristina’ysa
daha çok siyasetçilere benziyor; geçerken destek sloganı atasın, avuçların
patlayana kadar alkışlayasın geliyor. Alkışlarken sizi takip eden bir çift
sevgili gözün olduğunu unutmamanızı tavsiye ederim. Ama zaten Funda küçük pot
kırmalarıma alışıktı, fırçayı ofis ahlakı konusunda patronum olan tarafından
yedim.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Doğal
olarak kasırga sadece beni değil, evleri, ağaçları, Ardaları, Yusufları,
hayvanoğluhayvan Ardaları, Ümitleri ve kitabını siktiğim Ardaları etkiliyordu.
Ben iki bira içelim dediğimde götüm ağrıyo, başım ağrıyo diye kaçacak delik
arayan herifler, sırf Kristina seviyor diye alkolik oldu. Ve ben yemekten sonra
sevgilimle bir kadeh şarap içip hangi filmi izleyeceğimizi belirlemek gibi
kutsal işlerle uğraşırken, onlar belki de dans eden Kristina’nın en edepsiz
bölgelerine bakıyordu.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu işin böyle gitmeyeceğine karar
verdim. Çünkü Kristina o akşam gidecekleri yere beni de davet etmişti.
Sevgilimi karşıma aldım ve dedim ki: “Eğer beni işten kovmayacağına söz
verirsen, sana bi şey söyliycem” Bana sorgular gözlerle baktı, “Ben Kristina’ya
aşık oldum” kovuldum. Böyle olacağını bildiğim için “Aşkım eğer yorgunsan
gitmeyebiliriz ama bizim içinde iyi olmaz mı?” dedim. Olmadı, çünkü diğer tüm
çalışanlar göbek atabilirdi ama patron ve patronun sevgilisi atamazdı. Zaten
çocuklarda (orospu çocukları) Funda’nın orada olmasından kaynaklı en fazla
Zeybek kadar oynayabiliyorlardı. Yine de gözünü sevdiğim batı medeniyeti
Kristina’ya herkesin bir birey olduğu özgüvenini vermişti. Pistten yanımıza
gelip ellerimizden tutunca Funda nazlansa da ben daha fazla kendimi tutamayıp
piste attım. Ve o lanet tangoyu çalmak hangi namussuzun fikriydi bilmiyorum ama
göt gibi pistte kaldım. Anasını siktiğimin piçi Arda tango biliyordu. Götün
götün masaya geri geldim, Kristina’nın bir saniyesini bile kaçırmak
istemiyordum ve Funda son üç yıldır duymaktan en çok nefret ettiğim sözleri
söyledi: “Çok sıkıldım eve gidelim mi?”. Artık canıma tak etmişti ve dedim ki:
“Siktir git ulan, ilik gibi manitayı bu çakallara bırakıp gelip evde senle dizi
mi izliycem manyak?” Funda önce kadehteki şarabı suratıma fırlattı, sonra
şişeyi kafamda kırdı. Tüm bu rezaleti Kristina’nın görmemesi için “Olur aşkım”
dedim ve eve gittik.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Funda
makyajını temizledi ve yatağa girdi. Kristina’nın kırmızı rujunun izi Arda’nın
gömlek yakasında, boynunda ve suratında, tadıysa dudağındaydı. Bu halleri
düşünmek beni çıldırtıyordu. Kapıyı sessizce çektim ve evden çıktım. Onları
bıraktığım mekanda bulamayınca Arda piçine mesaj attım: “Nerdesiniz lan?” Göt
lalesi cevap vermeyince aradım, açmadı. Bir Tango Club gördüm, damsız olduğum
için içeri almadılar “Yahu dışarıdaki insanın başında dam mı olur, burada
mantık hatası” var diye espri yapsam da işe yaramadı. Ben de yoldan bulduğum
bir travestiye “Bu dansı bana lütfeder misiniz?” diye sormaktan başka çare
bulamadım. Kucak dansının vizitesi 100 liraymış bunu da öğrendim. Yanımda bir
travesti altımda kırmızı eşofmanımla bir tango kulübüne girdiğimi fark
ettiğimdeyse çoktan geç olmuştu. Esnada telefonum çaldı, Funda arıyor. Hemen
koşarak mekandan çıktım, ama fark ettim ki travesiti de peşimden koşuyor.
Durdum, durumu anlatmaya çalıştım, çakısını boğazıma dayadı ve tüm paramı
istedi. Cebimde sadece 50 lira vardı. Telefonumu da aldı.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Artık
bir uyur-gezer olmaktan başka çıkış noktası bulamamıştım. Funda ertesi gün beni
psikologa gönderdi, tabi ki arkadaşı. Derdimi çaktırmadan işin içerisinden
nasıl çıkabilirim diye çok çabaladım ve her şeyi daha da karışık hale getirdim.
İş yerine döndüğümde Funda beni gülümseyerek karşıladı. Gülümseme no3: Birazdan
bana bir hediye verecek. Yok kolyenin yapıldığı taş özelmiş de insanı
sakinleştiriyormuş, yok bu kitap başarının sırlarını öğretiyormuş, yok
psikolojik durumum düşünülünce 1 hafta izinliymişim. Ne diyosun ulan, ne
diyosun? Bu Arda piçi bir hafta da karıyı perte çıkartır. “Ama bitirmem gereken
işler var” dedim. “Ben Arda Bey’e söylerim, o sizin işlerinizi de bitirir”
dedi. Çaresiz çıktım. Kendi tabutunu taşıyan ilk meftaydım.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir
şekilde Kristina’yı görmem, ona ulaşmam lazımdı. Tanınmamak için numaralı
gözlüklerimi çıkardım ve güneş gözlüğü taktım. Saat beşte iş yerinden kırmızı
uzun elbisesiyle çıktı. Saat altıya kadar nereye gittiğini öğrenmek için takip
ettim. Girdiği dükkanın ismini görebilmek için numaralı gözlüklerimi taktım.
Kuaföre girmişti. O zaman bu akşam bir randevusu var diye düşündüm. Hava
kararmıştı ve tekrar güneş gözlüğü takamayacağım için bir kuytuya çekilip
kapıyı gözetlemeye devam ettim. Ve kırmızı elbisesiyle kuaförden çıkarken acı
gerçeği fark ettim: Yanlış kadını takip etmiştim.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İznimin
ikinci gününü de Kristina’ya ayırmaya karar verdim. Funda’nın beni gönderdiği
boktan yoga kursundan karnımın çok ağrıdığını söyleyerek ayrıldım. İş yerine
pizzacı kılığında girdim. Kristina’nın masasına kutuyu bırakıp çıktım. Peşimden
Arda pezevengi kutuyu açmış, pizza yerine bir çift bilet bıraktığımı görmüş.
Ben salonun kapısında beklerken Kristina’yla birlikte geldiler. Görünmemek için
kendimi salonun içine attım. Boş bulduğum ilk koltuğa oturdum. Ve işkence
başladı. Kolunu kızın omzuna mı attı o, hayır Kristina da ona mı sarıldı. Filme
herkes gülerken ben ağlıyordum. Ara verilince görünmeden kaçtım demeyi çok
isterdim kendine has bir melodiyle çalan telefonum beni ele verdi. Arada oturan
kişiden rica ettim ve filmi devamında ben de yanlarına oturdum. Filmde kadın
gerçek aşkın hangi erkek olduğunu anlıyordu. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Peki ya
sen Kristina? Arda piçinin aksiyonu boldu ama, biz de duygu adamıydık. Yürü be
koçum. Sıkıştığım yerde Funda’ya aşık olduğum zamanlardan da copy/paste yaparak
parti liderinin mitingde elini kaldıracağı isim olma konusunda hızla
ilerliyordum. Şunu fark etmiştim ki, bana lazım olan şey bir masaydı. Eğer bir
masanın başında rekabete girersem kazanan ban oluyordum. Laf lafı açtı, lafçı
lafı lafa getirdi. Kristina’ya çok özel bir falcıdan ertesi gün için randevu
aldım. Arda’ya da yarın başka randevu kabul etmediğini söyledim. Kızın götünden
ayrılmıyo dal yarak.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kristina’nın falında ben çıkıyordum. Mutlu
oluyordu. Falcının ben olduğunu öğreninceye ve ben aptal saptal konuşmaya
başlayıncaya kadar. Konuşmanın sonunda şaka yaptığımı öğrenince yine bir batılı
gibi olgunlukla karşıladı beni. Çünkü batılılar gerizekalıları olgunlukla
karşılar. Biz de krizleri fırsata çeviririz. Falına bakarken balık yemeyi çok
sevdiğini öğrenmiştim. Funda bu akşam geç gelecekti ve bir kadının gönlüne
giden yol da midesinden geçebilirdi. Şarap, bira da bizi bozacağına göre rakı
içecektik, ne çare. Ve tam ona sarılırken, gördüm pencereden. Funda is coming.
Şaşırdı, yadırgamadı ama, çünkü profesyoneldi. İstersek bize kahve
yapabileceğini söyledi. Kristina artık fala inanmıyordu.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Funda,
hafta sonu yalnız kalıp kalamayacağımı sordu. En kötü ihtimalle bira içer
konsolda oyun oynardım. Üstelik aşık olduğum bir kadın vardı. Yalnız kalan ben
değil Funda olacaktı. Ama x otelde 2 gün boyunca şirket kampı yapılacağını ve
Kristina’nın da orada olacağını öğrendiğim zaman tüm hesaplarım alt üst oldu.
Tüm “Aşkım ben de geleyim, orayı çok seviyorum” ısrarlarıma rağmen, dinlenmem
gerektiği konusunda ısrarlıydı.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir
daha bellboy olursam anamı siksinler. Funda iki gün için dört valiz getirmişti.
Diğer bellboy çocuğun cebine elli lira
sıkıştırıp o işten kurtuldum. Kristina’nın sadece iki küçük valizi ve nefes
kesen bir çekiciliği vardı. Hepsini odaya kadar taşıdım. Bahşiş almadan
ayrıldım.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İlk gün
doğa yürüyüşü yapılacaktı. Diğer bellboy çocuğun cebine 200 lira sıkıştırmak
zorunda kaldım yerime baksın diye. Arda hayvanı tayt giymiş, bu çocuk tam bir
mal bence. Kristina’nın kalçalarından gözümü alamıyorum. Ayağım takıldı ve yere
düştüm. Kristina beni vahşi bir hayvan sandı. Oysa korkulacak bir şey yoktu,
doğadaki tüm hayvanlar bir tehlike hissettiğinde saldırır. Mesela taş atmak
gibi. Kafam acımıştı ve ayı gibi sesler çıkarmaya başladım. Arda lavuğu
korkusundan kızı bırakıp kaçtı. Kristina korkusundan ne yapacağını şaşırmıştı.
Günlük rutin koşumu yapıyormuş gibi oradan geçtim ve artık bir kahramandım.
Beni burada gördüğünden kimseye bahsetmemesini, onu ilk gördüğüm günden beri
aşık olduğumu, Funda bunu duyarsa beni işten atacağını söyledim. Kristina artık
bizi tanımış olmalı ki “Godoş muyum ulan ben?” dedi.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gece
garson kılığına girdim ve servis yapmadığım zamanlarda, ağaçların arkasına
gizlendikten sonra gözlüğümü takıp Kristina’yı gözlemledim. Arda piçi ne kadar
yavşasa da Kristina’nın aklının başka bir yerde olduğu belliydi. Odasına
girmeyi başardım ve yatağının üzerine kadının gerçek aşkı bulduğu filmi bıraktım.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ertesi
sabah paint-ball oynanacaktı. Kimsenin Kristina’yı vurmamasını ve yarışmayı
kazanmasını sağladım. Bunu yapanın başkası olduğunu bir tek Kristina anladı.
Arda’ya birkaç mermi fazladan sıkmış olabilirim.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Not: Bundan sonrası otelde veya geri döndüklerinde bu tarz
romantik sahnelerle ilerleyecek. Karakterimiz işi ve Funda ile Kristina
arasında daha da sıkışacak. Gidemeyeceğini düşündüğümüz noktada ve Kristina da
böyle düşündüğü anda havaalanında belirecek. Zaten Kristina’nın da elinde
fazladan bir bilet daha olacak. </div>
kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-891065695020232882015-12-23T06:39:00.000+02:002015-12-23T06:39:19.955+02:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARDESİ (13. BÖLÜM)<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<b><span style="font-size: 16.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">KÖTÜ
BİR KOMEDİ YAZARININ YAKIN YÜZYILDAKİ YALNIZLIĞI<o:p></o:p></span></b></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<b><span style="font-size: 14.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></b></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<b><span style="font-size: 14.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">BÖLÜM
1<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">SAHNE 1 – EV –
İÇ/GÜN<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Erdal evden çıkmadan önce her zaman
yaptıklarını tekrarladı. Ceketinin sağ cebinde ev anahtarının, sol cebinde
tütününün, iç cebinde çoğu zaman limiti dolu olduğu için kullanamadığı kredi
kartının ve kimliğinin; pantolonun sol cebinde
telefonunun, sağ cebinde az da olsa parasının olup olmadığını kontrol
ettikten sonra annesini öptü.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">SAHNE 2 –
APARTMAN İÇİ/KAPI ÖNÜ – İÇ/GÜN<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Erdal evden çıkar ve çalınırlar diye
korktuğu için yeni ayakkabılarını içeri aldığını hatırlar. Arkasını döndüğünde
annesinin elinde ayakkabılarla ona bakıp gülümsediğini görür.Annesi
ayakkabıları ona uzatır. Erdal da gülümser ama sanki içinde bir acı saklıdır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ANNE<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Oğlum
hep sana dua ediyorum, inşallah tüm istediklerin olacak.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ERDAL<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Ben
ne zaman dua etmeye gitsem ayakkabılarım çalınıyo anne, nası olacak o iş ?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Erdal kendi kendine gülerken
ayakkabılarını bağlar. Döndüğünde annesinin bu sözlerinden pek hoşlanmadığını
belli eden ifadesiyle karşılaşır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ANNE<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-left: 35.4pt; text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Ah oğlum ah. Baban da senin gibi hiç
umursamazdı. Bana dediği son laf: “Yaptıklarıma değil de, yapamadıklarıma
pişmanım oldu.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Erdal, annesine deli gözlerle bakmaya
başladı. Kadıncağız şok oldu oğlunun bu haline, anlam veremedi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ERDAL<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Yapamadığım
pişmanlık kalmayacak, işte bu ya. Annem yerim seni.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Erdal, annesini bir o yanağından bir bu
yanağından öpmeye başladı. Annesi ilk başta anlam veremese de sonradan oğlu
mutlu olduğu için gülmeye başladı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ANNE<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Ay
dur oğlum, kafayı mı yedin?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ERDAL<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Ben
değil anne, izleyici kafayı yiyecek.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">SAHNE 3 – KAFE –
DIŞ/GÜN<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Erdal ve iki arkadaşı konuşmaktadır. Ne
dedikleri duyulmaz.Bir tanesi özür diliyor, diğeri tehdit ediyor gibidir.
Giderek daha da hararetlenirler ve müzik yükselir. Müzik aniden susar ve
Erdal’ın lafı duyulur.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ERDAL<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Yapmadığım
pişmanlık kalmayacak.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Arkadaşları Erdal’a dehşete düşmüş gibi bakarlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">SAHNE 4 – EV –
İÇ/GÜN<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Erdal yine hızlıca ceplerini kontrol eder ve evden çıkar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">SAHNE 5 –
APARTMAN İÇİ/AP. KAPI ÖNÜ – İÇ/GÜN<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Erdal kapıyı açıp dışarı çıkacağı anda
basamakları çıkan komşunun kızını görür. Üzerinde resmi diyebileceği bir elbise
yani üstten üç düğmesi açık beyaz bir gömlek ve kalça kıvrımlarını hissettirecek
diz hizasında bir etek vardır. Normalde girişteki esnafın lafa tutmalarından
kaçmaya çalışan Erdal için bu alışılmadık bir durumdur. Ağzı kulaklarına varır.
<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ERDAL<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bu
ne güzellik böyle.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Komşu kızı bir an duraksar, sonra yürümeye devam eder. Erdal’ın tam
karşısına gelir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>KOMŞU
KIZI<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Hayırdır
15 yıl sonra?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Erdal için bu da alışılmadık bir durumdur.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ERDAL<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">15
yıl önce böyle mi dedim ben ?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Komşu kızı güler.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>KOMŞU
KIZI<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">15
yıldır bi çift güzel lafını duymadık onu diyorum.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Erdal için bu daha da alışılmadık bir
durumdur. Ne diyeceğini bilemez. Komşu kızı yürümeye başlar. Merdivenleri
çıkarken Erdal peşinden seslenir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ERDAL<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Hep
içimden söyledim, yoksa duyardın.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Komşu kızı duraksar. Erdal kapıyı
hızlıca çekip koşmaya başlarsa ilk duraktan son durağa kadar metrobüsten daha
hızlı gidecek gibidir. Komşu kızı kendisine doğru dönmeye başlar. Erdal’ın
aklına ilkokulda yediği dayaklar gelir. Göz göze gelirler. İşte o an Erdal için
dünya dönmeyi bırakır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ANNE <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bi
şey mi dedin oğlum?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Komşu kızından gözlerini ayıramaz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ERDAL<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i style="text-indent: 35.4pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Allah
razı olsun annecim.</span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">SAHNE 6 –
METROBÜS YOLU – DIŞ/GÜN<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Metrobüs yolunda, Erdal ikinci durağa
kadar peşinden koşan güvenliklere yakalanmaz ama metrobüsün şoför tam o
binecekken kapıyı kapatınca dayak yer.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">SAHNE 7 – KAFE –
DIŞ/GÜN<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Erdal iki arkadaşına hararetle bir
şeyler anlatıyordur. Bir arkadaşı ona üzülerek, diğeri küçümseyerek bakar.
Kamera yaklaştıkça Erdal’ın söyledikleri anlaşılmaya başlar. Bir hikaye
anlatıyor gibidir. Yine de son cümlesine kadar neden bahsettiği belli olmaz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ERDAL<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Nasıl
abi? Sonuçta herkes tam binecekken kapıda kalmıştır di mi?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">SAHNE 8 –
APARTMAN İÇİ/AP. KAPISI ÖNÜ – İÇ/GÜN<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Erdal kapıya doğru yaklaşırken,
dışarıdan gelen ve giderek büyüyen gölgeyi fark eder. Koşarak geri çıkar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">SAHNE 9 – EV –
İÇ/GÜN<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Erdal hızlıca odasına girer ve kapıyı kapatır. Annesi merak içerisinde
kapının önüne gelir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ANNE<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Ne
oldu oğlum, iyi misin?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Kısa bir süre ses gelmez. Sonra Erdal’ın bağırarak başladıyıp sesini
kısarak bitirdiği diyalog duyulur.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ERDAL<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Unuttum
amına koyim.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Erdal telaşla odadan çıkar. Kapı deliğine gözünü dayar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 70.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<b>ANNE<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Oğlum
iyi misin, noluyo?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Erdal annesine susmasını işaret eder, hızlı ve sessiz hareketlerle kapıyı
açar. Ayakkabılarına uzanır, alır. Bir gölge merdivenlerde belirir. Erdal
yakalanmadan kapıyı kapatır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">SAHNE 10 –
APARTMAN İÇİ/KAPI ÖNÜ – İÇ/GÜN<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Kapının kapandığını gören komşu kızı kendi kendine gülümser.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">SAHNE 11 –
APARTMAN İÇİ/KAPI ÖNÜ – İÇ/GÜN<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-ansi-language: TR;">Erdal başında kabarık bir peruk, güneş
gözlükleri takmış, kafasını kapıdan uzatır ve bir ses olup olmadığını dinler.
Kimse olmadığına emin olunca dışarı çıkar. Üzerinde düğmeleri boyna kadar
ilikli bir gömlek ve annesinin namaz kılarken giydiği etek vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-15784886687040893922015-11-30T06:58:00.000+02:002015-11-30T07:01:58.481+02:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (12.BÖLÜM)<div class="MsoNormal">
İLK ŞİİRİM NİLÜFER<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Her genç erkeğin hayalidir, güzel bir kadın<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Lanet olsun, aklımdan çıkmıyor tadın.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Babam anladı milli olduğumu,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Ama bilmiyor, katilin kim olduğunu.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Boynumda duran işkence izi,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Sen bu aleme, rezil ettin bizi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Vampir saldırdı diyemedim anneme,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bu kadar büyümemişti Kardak Krizi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İçkime ilaç atsaydın bari,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bacakların mahalledeki Dombili Hasan misali,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kandırdın mahvettin garip Erdali,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bir daha perde astırma bari.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oysa ki geçen bayram el öptüğümde,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Sen bana harçlık bile vermiştin.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Memelerin biraz gözüktüğünde,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Tövbe allahım, günah, bakmam demiştim.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Geçen yaz balkonu yıkıyorken sen,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Af edersin bi artçı deprem sonrası,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kalçaların biraz fazlaca sallanmış idi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Enkazın altında kalan ben idim.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir daha annem börek yapınca sana getirmem,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kardeşime el sürme katil olurum,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Babama sakın bunları söyleme,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gözlüklüyüm ama bela olurum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben bunu nasıl anlatacağım,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Çıktığım kız bana sormayacak mı?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Millet Rus’a gidiyor,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bu yaptığın ayıp olmayacak mı?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bence burdan taşın, evini sat git,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Mafya tehdit etti de, lütfen git.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Yarın bi gün ben evlendiğim vakit,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Karımın yüzüne bakmadan git.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Senden tek istediğim budur Nilüfer,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bak teyze demiyorum, ikinci sefer.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Eğer hoşuna gittiyse bu şiir,<o:p></o:p></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Ya beni öldür, ya da geber. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-62926854667571347502015-09-12T06:32:00.004+03:002015-09-12T06:32:52.804+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (11.BÖLÜM)Bir Japon Polisiyesi: Necla<br />
<br />
<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Necla, japon polisiyesi gibi kadındı. "Çünkü erkek olunca polis, kadın olunca polisiye olur Necla" derdim, hiç gülmezdi, altında bi mana arardı Necla. Mal mal suratıma bakardı. Türlere cinsiyetçi yaklaşım getirdiğim gibi bir eleştiri beklerdim, onu da vermezdi. Zaten Necla'nın bana verdiği şeyler sınırlıydı: Yanında çantası olmayınca sigara paketi, arayanı olmayınca telefonu, sıkılınca televizyon kumandası ve mükemmel bir dajavu.<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Her sevişmemizden sonra, "Bundan daha iyisi olamaz" diyordum. Necla ironik bir şekilde gülüyor, yani millet lafla yapamaz, o gülerken bile ironi yapıyor ve "O kadar emin olma" diyordu. Beni giderek daha da bağımlı hale getiriyordu. Zaaflarımı biliyordu, açıklarımı iyi yakalıyordu Necla.<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Rahatsız mıydım? İlk başlarda hayır. Fakat sonra fark ettim ki, Necla beni sadece yatakta kendisine esir etmiyor, aslında tüm hayatımı tutuklu olarak geçirmeme sebep oluyordu. Başında bulunduğum örgütün içerisine sızan bir polise aşık olmuştum ve artık ondan emir alıyordum. Bir Japon polisiyesi: Necla.<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Karşımda bir profesyonel vardı ve programlı ilerlemeye karar verdim. Önce nedenleri sıralamalıydım. Necla, bana bunu neden yapıyor olabilirdi? Bulabileceği en karizmatik erkek miydim? Hayır. En yakışıklı? Hayır. En zeki? Hayır. En aptal? Hayır. En zengin? Hayır. En Devrimci? Hayır. "En neyim lan ben!" Hepsinden biraz mıyım? Biraz karizmatik, biraz yakışıklı, biraz zeki, biraz aptal, biraz devrimci. Her ortama giderim. Evet, bu bir neden olabilirdi, bunun üzerine yürümeye karar verdim.<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>İkinci aşama, çözüm yollarını tasarlamaktı. Nasıl yakışıklı olmayacağımı biliyordum, beni biraz yakışıklı yapan şey zaten Necla'nın sözleriydi, olduğum gibi davranarak bu açığımı kapatabilirdim. Karizmatik olduğum anlar az da olsa vardı, soğukkanlılığımı koruduğum zamanlara denk gelir. Ama insanın başından soğukkanlılığını koruyabileceği kaç olay geçer ki? Pek geçmez, koruyabildiğim için biliyorum. Önce olay yaratmalıydım, ne olabilirdi? Gezi Parkı'na parayla bi kepçe sokmaya çalışsam, bu sefer başta tereddüt etseler de önce polis durdururdu, halk harekete geçmezdi. Ben de Necla'ya "Bugün beni evde tutamazsın" diye atarlanıp, evden çıktıktan sonra peşimden gelecek kadar etkilenmesini sağlayamazdım. Bu yüzden kitlesel olmayan ama büyük çaplı bir olay yaratmalıydım. Gece sevişirken yanlışlıkla prezervatif çıkmış gibi yapmaya karar verdim. Ama şüphe çekmemek için, Necla'nın yaşadığı andan başka hiçbir şey düşünemeyecek kadar motive olmasını sağlamalıydım. Yatak odasını gitmeden önce, beş bardak havuç-limon-elma suyu içtim, iki kilo kuru üzüm yedim, biraz da kokain çektim ve geciktirici kullandım. Necla, o anlarda belki de ilk defa benimle evlenmeyi bile aklından geçirmişti. Yanına uzandığımda o muhteşem cümleyi söylediği anı hiç unutmuyorum: "Sen benim içime mi boşaldın?" Sadece prezervatif çıkmış dersem, ona karşı çok amatörce kalacağını bildiğim için, "Yanlışlıkla büyük boy almışım" dedim. Bu yazıyı okuyan erkekler için belki yüz karasıyım ama başka çarem yoktu, karizmayı çizdirdim. Zeki bir adam gibi davrandım ama aynı zamanda zeki bir adam olmadığımı da ispatlamam gerekiyordu. Bir kadına 'benimle evlenir misin'demek ya da 'biz evlenemeyiz' demek iyi ya da kötü bir yargı belirtir. İki ihtimalden sonra da sevişmeye devam edebilirsiniz. Ama bir kadını çıldırtacak ve sizin bir 'beyinsiz' olduğunuzu söylemesine neden olacak tek cümle, bir kaza kurşunu attığınız geceden sonra "Gerekirse evleniriz" demenizdir. Hiçbir zeki erkek böyle bir söz etmez. Bu laftan sonra biraz aptal olduğumu ispatlamama gerek kalmamıştı. Sırada biraz zengin olduğumu ispatlamam duruyordu. Yani aslında çok param olmadığını, yani 'ödemem var yoksa verirdim', 'az önce bi arkadaşa verdim' gibi cümleler kuran esnaf yavşaklığını göstermem gerekiyordu. İlk defa bu kadar çirkinleştim: Necla'nın elbiselerini açık arttırma sitesinden sattım, orjinalinden pahalıya gittiler. Bu işe atılmayı düşündüm ama çok zengin olma tehlikesinden dolayı vazgeçtim, biraz aptalım. Ordan gelen parayla salı pazarından Necla'ya yeni kıyafetler aldım. Aynı kıyafetlerden pazarda da satılıyordu. Artan parayı Necla'ya verdim ve o beylik cümleyi söyledim: "Kenarda üç beş birikmişimiz olsun". Biraz şüphelendi sanırım, çünkü o bir profesyoneldi ve bu çok köy kurnazı bir yaklaşımdı. "Benim zaten bankada param var" dedi. "Benim yok ama Necla" diyerek durumu toparlamaya çalıştım. Her ne kadar kıyafetleri için üzgün olsa da ekonomik durumumu da yüzüne çarpmış oldum, artık biraz fakirdim Necla için. Planım takır takır olmasa da, paldır küldür ilerliyordu. Sıra biraz devrimci olduğumu kanıtlamama gelmişti. Lanet olsun ki, benim için işin en zor tarafı buydu. Aslında zaten biraz devrimciydim ama yaşadığım ağır faşizm koşullarında direnmek benim için bir onurdu. "Öyle onur yürüyüşü mü olur amına koyim" LGBT yürüyüşünden önce, "Teröristlerle barış günü mü kutlanır" 1 Eylül'den önce, "Baban ölse her sene mezarına gitmezsin" 10 Kasım'da Anıtkabir'e gitmeden önce aklımdan geçen cümlelerdi. Diyemedim. Bir cuma akşamı Taksim'de bir meyhane de rakı içerken, polis kimlik kontrolü yapmak için içeri girdiğinde "Rakıdan bomba olsa içimde patlatırım, inşallah üçüz olur" dedim. Polis bizim kimliklerimize bakma gereği bile duymadı. Necla güldü. En azından kendi adıma biraz devrimciydim artık.<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span><br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Planım kusursuz işlememişti bunu biliyordum ama bazen hikayeyi yazdıktan sonra güvendiği insanlara okutur yazarlar, 'kusursuz değil ama..' ile başlayan cümleler duyacaklarını bilerek ve en sonunda kendileri büyük yanlışı görürler, o andan sonra bir best-seller çöpe atılması gereken ya da yakılmalı diyebilecekleri bir kitap halini alır.<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>"Çocuğumuz olacak"<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Dönerken 700 saysam da, giderken eve 230 adım mesafede bir meyhane var, koşarak oraya gittim. 120 adımda koştum. Uçtum adeta. 6 saat sonra 2200 adımda eve geri döndüm. Necla, karnındaki çocuğu alıp gitmişti. Biraz karizmatik, biraz devrimci, biraz bi bok olmalıyım, nereye gitti acaba, ya kafayı yiycem amına koyim, filan derken koltuğun üstünde sızıp, halıya yuvarlanmışım.<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Sabah uyandığımda önce ağzımdan akan salyayı sildim. Sehpanın üzerindeki kahve bardağını gördüm, Necla içine sıcak su doldurdu. İçtim. Hiçbir şey konuşmadık. Gittim yüzümü yıkadım. Geri döndüm. Kapının yanında birkaç bavul ya da valiz; şimdi düşününce o an 'bavul ne, valiz ne' diye düşünmüş olmama şaşıyorum ama duruyordu. Necla sehpanın üzerine bıraktığı paraları işaret etti, bu ayın kirası, faturası için filanmış.<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>"Çocuğumuz"<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Necla'yı sürekli aradım. Cevaplamadı. İki ay boyunca. Sonra bir gün ev sahibi sürekli aradığı için telefondan uzak durduğum zamanlar, cevapsız aramalarda Necla'nın ismini gördüm. Geri aradım, tam açmıyo diye kapatacakken cevap verdi. Kürtaj yaptırmış.<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Eve gidip, bi duble rakı daha içip sızdım. Sabah uyandığımda yanımdaki not: "Olur böyle vakalar, Türk polisi yakalar"kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-71067629255752005422015-08-25T04:50:00.002+03:002015-08-25T04:50:30.495+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (10.BÖLÜM)YALNIZLIĞIN KISA TARİHİ<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>İnsanlık tarihi boyunca sürekli arayış içerisinde olmuştur. Acıkınca yemek aramıştır mesela, basit şeylerden başlamıştır. Sıcak aramıştır önceleri, su aramıştır. Sonraları sıcaktan korunmak için klima aramaya, kendisine daha çok dert edinmeye, daha karmaşık şeylerin peşinden koşmaya başlamıştır. Üzümden, rakı yapmış; rakıyı sek içmiş, sonra su katmış, bi duble daha içmiş, evin içinde nefes alamayınca balkona, sinekler ısırınca mağaraya geri dönmüş, yabani hayvan saldırılarına karşı pencerelerine demir korkuluk yaptırmış, bi duble daha içmiş, önce bakmış, sonra birşeyler söylemek istemiş, yutkunmuş, manalı olur diye bir iki ses çıkarmış, unutmayayım diye bu seslerden şarkı yapmış, sonra yine susmuş, uzaklara dalmış, sokaktan geçenleri seyretmiş, bir çakal iki de yaban domuzu görmüş, tüm duygusallığını kaybetmiş, dertlenmiş bu duruma, bi duble daha içmiş, anlamadığı şeyler varmış insanlığın, korkmuş, tapınaklar inşa etmiş, sunaklar yapmış, en güzel en samimi en içten hediyelerini bir hiç uğruna harcamış, şiirler yazdığı kadın onu istemeyince bi duble daha içmiş. <br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>O zamanlar en çok duyduğum söz, "Valla, sen iyisin ha" oluyordu. 'Ben iyi miyim?' diye soruyordum kendi kendime, arkadaşlarım öyle diyor, çünkü artık hiçbirimiz mağarada yaşamıyoruz; eskiler dumanla haberleşirdi, bizse kafa buluyoruz. Onlar ava çıkardı, biz eve sipariş ediyoruz. Tarımı bile bizim için artık başkaları yapıyor; biz de onlar için ağrıyan yere patates basmak yerine ilaç, sınır kavgası yaşamasınlar diye kadastro, aptal kalmasınlar diye akıllı telefon yapıyoruz. 'Ben iyi miyim?', iyiyim, aslında herkes iyi, peki arkadaşlarım bana neden "Valla, sen iyisin ha" diyor. Arkadaşlarım neden kendilerini kötü hissediyor? Çünkü sevgilileri, aşkları, eşleri var. Okuduğum birçok makalede, yalnızlık insanlığın en büyük korkusu olarak belirtilir, ölüm korkusunun bile önüne geçmiştir ve bu okumuş etmiş iş güç sahibi insan evlatları, benim 'iyi' olduğumu iddia ediyor. Yalnızlığın iyi bir şey olduğunu; gece yanında yatan sadece bir kirpiğin bile aslında ne kadar mükemmek bir resim olarak seyredilebileceğini, nefes alıp verirken inip kalkan göğüs kafesinin kıyıya vuran dalgalar kadar huzur verici olabileceğini unutan insan iddia ediyor. Çünkü aranıyor, kaşıntısı var insan evladı insanın.<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>'Benim nerem iyi lan' diye bağırmak geçiyordu içimden. İnsanlar kendilerini boş yere mutsuz ediyordu ve üstelik bu yetmezmiş gibi yalnızlığıma övgüler düzüyordu. Ben mazot almak için şehre inen köylüydüm, onlar altlarında son model ciplerle bizim derenin yanına gelip, 'Valla, hayat size güzel' diyen şanslı zengin piçleriydi. Övüldükçe eziliyor, özgüven kaybım giderek artıyordu. 'Şu rakı bitse de, siktir olup eve gitsem' oluyordum. 'Nesi iyi lan yalnızlığın' diye düşünürken, bir başıma kalmak için can atıyordum. Rakı da illa ki bir yerde bitiyordu.<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Her seferinde eve dönerken önce aklımdan film, dizi izlemek geçiyor, sonra saate bakıyordum ve geç olmuş oluyordu bahanem. Ama işin iyi tarafı gece hangi tekel bayinin, saat kaça kadar açık olduğunu bilmemdi. Giderek teknolojiden uzaklaşmaya, sosyal yalnızlıktansa bireysel yalnızlığı tercih etmeye başlamıştım. Bir kitap ayracı görmüş, yazan cümleyi çok sevmiştim. Masamın karşısındaki duvara bakıyor, hayaller kurabiliyordum bu sayede: "Beş parasızdım ve kadın çok güzeldi". Kitabı hiç okumadım, belki okusam bu cümle ardında ve önündeki cümlelerle birleşince böyle güzel, bana böyle dost olmayacaktı, hayaller yazarın olacaktı o zaman, benim olmayacaktı. Kendi kendime oynadığım tüm oyunlar yasaklanacaktı: "Yalnızdım ve kadın çok güzeldi" oyunu, "Çok param var ve en güzel benim eşim" oyunu, "Yalnızım, kadınım ve çok güzelim" oyunu, "Yalnızsam, çokta güzellik aramam" oyunu, "Param yok, karı desen hiç yok" oyunu, "Karıyı buldunda, parayı mı dert ediyon" oyunu...<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Hayatıma bir renk lazımdı anlayacağınız ama yoktu. Sabah evin neresinde olduğunu yattığım yerden kestiremediğim telefonumun ilk dört çalışına 'ya gereksizin biridir, ya arkadaşlarım boş bir iş için arıyordur ya da bi firma falandır' diye düşünerek cevap vermedim ama beşinci çalışa tepkisiz kalamadım. Arayan annemdi, aradığım renk hayatıma girecekti, dedim ya artık daha karmaşık şeyler peşindeyiz, amcam ölmüştü, 'Yalnızdım ve kadın çok güzeldi'.<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Önce elinde bir tencere yemek taşıyan, cenaze evinde ve başını kapatmış bir kadın gördüm. "Kolay gelsin" dedim, "Saol, başınız sağ olsun" dedi. Güzel miydi, değil miydi onu bile farketmedim. Amcam bir kenar mahallede yaşardı, ben sadece eylemlere ve cenazelere gelirdim buralara. Adımı söyledim, adını söyledi ve işine devam etti. Kötü bir niyetim yoktu aslında ama sanki 'Beni işimden etme', 'Amcan ölmüş, cenaze var, sende boş durma bi şeyler yap' der gibi gitti. İnsanoğlu hala bilmedikleri birilerinden af diliyordu cenazelerde. Ama eskisi gibi değerli mallarını gidenin yanına koymaktan vazgeçilmişti, bu yüzden amcamın iki oğluyla aralarındaki paylaşım kavgasını giderebilmek için uzun uzun konuşmak zorunda kaldım. Eskiden bunu yapıyor muyduk, bilmiyorum ama ikinci günde yine bilmediğimiz bir şeyin söylediğine göre evde küçük bir organizasyonn olacak, hısım akraba konu komşu gelecekti. Dışarıdan içecekleri alma görevi bana verilmişti ve yine evde tanımadığım bir kadın bazı işlere koşturuyordu. Onun da hiç yüzüne bakmadım. "Valla, iyidim ha", o kadar çok alışmıştım ki yalnızlığa varacağım yer burasıydı. Kolay gelsin faslını geçtikten sonra, adımı söyledim, "Biliyorum" dedi. İşine devam etti. Bu sefer peşinden dikkatlice baktım, dün tanışmıtık evet, akşam yine başına örtecekti, çünkü kural böyle koyulmuştu. Belki yalnızlık beni köreltmişti ama merak unsuru hiçte fena durmuyordu. Akşam dua etmediğim için kendimi balkon yerine mutfağa attım. Sigara içerken bir yandan gözlem yapabiliyor, bir yandan da konuşulanları dinleyebiliyordum. Birincisi güzeldi, çok güzeldi, ikincisi yengemin yeğeniymiş, üçüncüsü "Allah razı olsun, her işe koşturuyor". Amcamın çocuklarıyla akşam meyhaneye gittik, sonra babam yanımıza geldi, uzun uzun dertleştik. "Baba, ben amcamın yedisine kadar burda kalayım, belki bi faydam dokunur" dedim. Amcamın çocukları "Yahu biz hallederiz"lere filan girmeye başlayınca, ısrar ettim, babam "İyi olur" dedi, annemden biraz para kopardım. Üçüncü gün ritüeli çokta gerekli bir icat değilmiş, pek gelen olmuyor. Daha uzun konuşma şansımız oldu, hayatımda gördüğüm en güzel konuşan kadın, ne edebi ne bilimsel, ne akılcı ne faydacı, içinden ne gelirse onu söylüyor ama cümleye başlarken bi takılıyor, bi duruyor, ne söyleyeceğini bilmediği için değil, söyleyemiyor sadece. Bu kadar güzel bir söyleyememek olmaz. Hiçbir erkek bir kadının ağzından çıkacak sözleri duymak için böyle bir heyecan yaşamamıştır. Her seferinde acaba şimdi ne diyecek tahmini yapıyorum ve tutarsa acayip keyif alıyorum. Sadece dilimize kazınan ataerkil lafları ettiğinde düzeltiyorum, itiraz etmiyor. Bu kenar mahallelerin en güzel taraflarından biri, herkes biraz politika biliyor. Dördüncü gün ülke meselelerini geçip kendi dertlerimizden konuşmaya başlayınca, gülüşünü fark ettim. Çok az sesli gülüyordu ama gülerken gözlerine bakınca en güzel şarkıları duyuyordunuz. 'Elini tutsam' diyordum içimden, orta okulda işe yaramıştı, fakat yalnızlık bu kadar çok yüzüme vurulmamıştı o zamanlar, şimdi yapamıyordum. Beşinci gün bulaşıkları yıkamasına izin vermedim, kendim yıkadım. İçeri gitti, halası ağlıyordu, o da ağladı. Onları görünce ağlayacak gibi oldum, kondunun üst katına çıktım, amca çocukları maç izliyordu. Altıncı gün rakı aldım, bira da aldım. "Üstte çocuklarla oturucaz, sende gel istersen" dedim. Geldi, o içmedi, biz içtik. Çocuklar konuşurken, onlara cevap verdi bazen, ben çoğunlukla sustum. Ben çoğunlukla susarken, çocuklar konuştu, o cevap verdi bazen. Daha rakı bitmemişti ki, çocuklar bitti. Kendime bi duble rakı daha koydum. Masayı o toplayacaktı, öyle görmüştü, kalkmadı masadan. "Bi kitap ayracı var" dedim, cümlenin önünü sonunu hesaplamadan girdiğim için küçük bi duraksadım, yüzüne baktım, ne diyeceğimi merak ediyordu, ilgisini çekiyordum, "Ayraç ne?" dedi. Soruyu hiç yadırgamadan gayet ince bi şekilde cevapladım: "Ya işte kitap okurken araya koyuyosun, en son kaldığın yeri unutma diye" dedim. Hala bana bakıyordu, 'Acaba ne diye bakıyor' oldum, "Bu kadar mı?" dedi, "Ne bu kadar mı?" dedim. "O ayraç mı neyse niye onu konuştun?" dedi. "Haa" dedim, "Şey yazıyor: Beş parasızdım ve kadın çok güzeldi". "Aman canım" dedi, "Sevdikten sonra para mı dert!". "Yalnızım ve kadın çok güzel" dedim. "Doğrusu bu mu?" dedi. "Çok yalnızım" dedim. "Bak aramızda kalsın ama ben seni sevdim" dedi, sonra yine cümlesine başlamadan önce bi takıldı, aklımdan milyarlarca güzel söz geçti ve devam etti: "Benim sevgilimin bi ablası var, sana onu yapalım mı?" dedi. "Valla, sen iyisin ha" demekten başka çarem kalmamıştı.<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Ayrıca yedinci gün ritüelini kim icat ettiyse götün tekiymiş, katılmadım. kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-89311729897359683082015-08-15T08:00:00.001+03:002015-08-15T08:00:04.448+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (9.BÖLÜM)BİR DAHA ASLA: ASLI<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Kimi zaman insan, çoğu zaman istemeyeceği şeyleri yapmak konusunda hiçbir zaman olmadığı kadar çok isteklidir. Mesela evlilik gibi, sabah başının götünün ağrıyacağını bile bile birkaç kadeh daha içmek gibi veya ne bileyim, paraya çok sıkıştığında tövbe etmek gibi. Bazı yollar vardır, sonu başlangıç noktasıdır. İlerlediğinizi sanırsınız ama vardığınız yer, henüz emeklediğiniz yerdir. İnsanoğlu çok azı ayakta ölmekle birlikte, emekleyemeyecek ya da sürünemeyecek bir duruma gelir ve kendini ilk anasının amından çıktığı durumda bulur, sonra geberir gider. O an'a kadar hiç ölmeyi istemesede bu geriye gidiş, insanevladını çok yorar, mahveder, depresyona sokar, pis koyar, gökte bir yıldız kayar ve eğer biraz okumuşsa "Diyalektiğin bir üst aşamasına geçemedi" yok biraz anlamadığı dilde bir kitabı okuyanların okuduklarını duymuşsa "Taksiratı küsuratı affolsun" diye yadedilir. Ama bu son noktaya gelmediyse; çoğu insan, kimi zaman yapmak istemeyeceği şeyleri yapmak konusunda, her zaman çıldırmışcasına bir arzu duymaktadır.<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Asla "Yapmam" dediğim şeyleri yapmam. İlkeli bir insanımdır. Bu yüzden David Lynch filmleri izlemek dışında başka hiçbir şey için "Yapmam" demedim. Çok zorda kalırsam "Şimdi yapmam" dedim. Ders çalışmak için "Yapmam" demedim mesela, çalıştım, sadece annemin babamın istediği zamanlarda yapmadım, belki de bu yüzden üniversiteyi oniki yılda bitirdim, pişman değilim, sonuçta yaptım. Okul bitince çalışmam gerekti, "Yapmam" demedim. Çalıştım, biraz aksak biraz aralıklı ama çalıştım. Benden istenilen işleri, şimdilik hedeflerim başka diye yapmadım ama "Yapmam" demedim. "Birgün evleneceğim" dedim, "Zamanı gelince", "Şimdi değil" dedim. "Yapmam" demedim. İlkeli bir insan olmakla, ilkeleri olan bir insan olmak arasındaki büyük farkı o zaman anladım. Asla yapmak istemeyeceğim şey, 'ped' reyonunun karşısında durup, marka-model-ebat gözetirken, işin içinden çıkamayınca telefona sarılıp "Hayatım, emin olamadım da..." diye başlayan bir cümleyle alışveriş sepetine benim için hiçte gerekli olmayan bir sürü zımbırtı doldurmaktı. "Yapmam" diyemedim.<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Haftanın beş günü işe gittim. Her sabah bir yumurta, bir iki dilim peynir, birkaç zeytin yedim. Evden çıkarken Semra, kapının yanındaki boy aynasında önce göğüs dekoltesine, sonra bana baktı. Ben çoğunlukla dişlerimi fırçalamayı unuttuğumu bahane edip işe otobüsle gittim. İş yerindekiler bana baktı, Semra'nın göğüs dekoltesini düşündü. Öğle yemeklerinde kadınlarla birlikte salata yedim, sonra kahve fallarına baktım. Hepsini kocası, Semra'nın dekoltesiyle aldatıyordu. Hepsi de kocalarını aldatmak için can atıyordu. Semra'nın kart basma zorunluluğu olmadığı için hep benden önce çıkıyordu. "Şöyle güzel bir akşam yemeği" yiyorduk, sonra eve dönüyorduk. Her akşam tatil için "Mutlaka buraya gitmeliyiz" diyordu Semra, yaklaşık önümüzdeki üçbindörtyüzellibeş yıllık tatil planımız hazırdı. Semra "Ben yatıyorum" dedikten sonra yatağa girmesi bir saati bulduğu için ve bu süre içerisinde ben uyursam bana kızacağı için kendime bir kadeh rakı koyar, ağır ağır demlenir, sonra iş yerindeki dedikoduları bir daha dinler ve uyurdum. Hiçbirisine "Yapmam" demedim.<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Yıllar geçtikçe insan ilk gençliğindeki ya da ergenliğindeki gibi olmak istiyor. Çünkü o zamanlarda kendisini asi kılan ve tüm saçmalıkları yapmasına mani olan herkese kafa tutma arzusu barındıran, görünmeyen, bilinmeyen, kokusuz ve renksiz bir uyuşturucu kullanıyor aslında. Lise bittiğinde toplumsalın üzerimde yarattığı baskıya daha fazla direnememiş, gittiğim dersanenin karşısındaki hayat mektebine bir ziyarette bulunmuştum. Daha doğrusu hem ziyaret hem ticaret. İki tarafta kazanıyordu. Ben adeta bir KOBİydim. Her ne kadar daha sonradan asıl adım olan 'esnaf' kullanılacak olsa da, bankadan çektiğim krediyle açtığım dükkana belediye başkanı, kaymakam çiçek göndermiş ve tüm aldığım riskleri bertaraf edeceğimi bilen bir özgüvenle, gerekirse camiye gider, namaz bile kılardım. Annemden aldığım harçlıktan biriktirdiğimleyse en fazla bu kadarını yapabildim ve ikinci taraf yani Aslı da parasını kazandı. Ben yeni bir yola adım atıyordum, Aslı ise gişede bilet kesiyordu. Biraz sürat yaptım. "O arkadaşınıza söyleyin, bir daha gelmesin" demiş Aslı, "Verdiği paraya yazık" diye de eklemiş. Eğer işleriniz iyi gitmiyorsa belediye başkanından randevu alamazsınız ve önünüzdeki masanın camının altına yerleştirdiğiniz açılış günü fotoğrafındaki çiçeğe bakar derin bir iç çekersiniz.<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Akşam olsa de işten bi an önce kurtulsam diye beklerken, Semra Hanım'da mail geldi. "Yarın akşam, 'çalışma hayatında yeni ilkeler' isimli sunum yapılacaktır. Katılım zorunludur" yazıyordu. "Yapmam" dedim. Yarın oldu. Semra Hanım'ın odasına gittim, izin istedim. "Ama sonra yemek olacak, benim gitmem lazım" dedi. "Git" dedim. Eve gitmedim, canım sadece içmek istiyordu. Önce iki bira alıp sahile indim. Telefonumdan Semra'ya mail attım: "İşten ayrılmak istiyorum, yerime başkasını bulana kadar sizi zor durumda bırakmamak adına çalışmaya devam edeceğim" yazdım. Bu basit cümleyi yazabilmek için iki birayı heba ettim. Sonra bir türkü bara girdim. Altı üstü bi yirmilik rakı içtim, galiba iki de bira; ben bara, hesap bana girdi. Cebimdeki tüm parayı verdim. Üniversiteye girdiğim ilk yıl babam bana verdiği kredi kartını iki ay sonra iptal etmek zorunda kalmıştı, o günden beri kullanmam, canım eve gitmekte istemiyordu. Annemden, babamdan gizli gizli para istemişliğim çoktur, ama saat geç olduğu için ve eğer bunu yaparsam annem muhtemelen dertten kederden tekrar sigaraya başlayacağı için, Semra'yı aramaya karar verdim. Meşgule attı orospu. İlk 'çıktığım kız' telefonunu açmayınca evden aramış babasıyla konuşmuştum. Yalan söyledim, o zamanlar cep telefonu yoktu. Ama o yaşlardayken bunu yapabilirdim. Semra bunu kendi istemişti. Şimdilik haberi olmasa da 'eski' patronumu aradım ve Semra'ya ulaşamadığımı söyledim. Semra telefonu eline aldı, "Canım bi şey mi oldu?" dedi. "Bana bin lira göndermezsen, kocanı öldürürüm!" dedim. Hayır, ben o toplantıdayken şaka yapıyor olamazdım, peki şaka yapmıyorsam niye para istiyordum, eve gitmemiştim ve serserilik mi yapıyordum, yine yatak en son üç yıl önce tanık olduğu ve o gün yasakladığı gibi leş gibi alkol kokan bir herifin horultusuyla ve eve gelmeden önce içtiği işkembenin lanet kokusuyla mı dolacaktı, bunları düşündü Semra, bir saniye içerisinde düşündü bunları Semra. Müsade isteyip masadan kalktı. 'Eve git' dese "Yapmam" diyeceğimi biliyordu. Parayı gönderirken gururuma yediremediğim için tembihledi diyorum ama aslında posta koydu: "Salonda yat, odaya girme"<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Bi taksiye bindim, içmeyi sevdiğim bi yer var, oraya gitmesini söyledim. Giderken yolun kenarında çok güzel bi kadın gördüm. Kadın o kadar güzeldi ki sol şeritteki taksiye fren yapması için önce bağırdım sonra yalvardım. "Hemşerim dur" dedi, bu isteğimin mantıksızlığına beni ikna etti taksici ama "Biraz ilerdeki kavşaktan döneriz" dediğinde ben kendimi kaybettim ve bugüne kadar hastaneye çok insan taşımış biri olarak ambulans şoförüne "Daha hızlı gidemez miyiz?" ya da trafiğe "Yolu açın orospu çocukları!" diye bağırışlarım, o an ki haykırışlarım karşısında bir hiçti. Otelin önünde mutlu mesut arabadan inerken yüz lira yerine yüzelli lira verdim taksiciye, yüzelli lira da oda parası ödedim. Bi de rakıyla meyve söyledim. Bahşişiyle birlikte gelen çocuğa ikiyüz lira verdim. "Yirmi lira bozuğun var mı?" diye sordum, aldım, kalan parayı da o'na verdim. Rakıları o doldurdu. Üstündeki elbiseyi çıkardım, başka bi elbise giydirdim. O suları doldurdu. Makyajını sildim, tablosunu yaptım. Kadehini tokuşturdu. Ojeleri pembeydi, öyle bıraktım. Bir yudum aldı. "İstersen hemen başlayalım, ama rakıya yazık" dedi. Bir yudum aldım. "Başladık zaten" dedim. Adını sordum, "Aslı" dedi. Bende film koptu. Anlattım da anlattım. Aslı'dan başladım, Müzeyyen'den, Derya'dan, Semra'dan bahsettim. Hayatımda ilk defa karşımda bir kadın varken bu kadar uzun konuştum. Ben konuştum, o rakı doldurdu. Ban ağladım, o içti. Gün ışımaya başladı. Semra'dan mesaj geldi: "Nerdesin!" yazıyordu. "Önce aynada kendine baktı, sonra bana bunu yazdı" dedim. Sustu, bi şey demedi. "Sen de var ya yeni gelin gibisin" dedim, güldü. Semra aradı, açmadım. "Ben boşanıcam galiba ya" dedim. "Yapma abi" dedi. "Benimle evlenir misin" dedim. Evet bunu dedim. O an evet dese, açık söylüyorum evlenirdim. "Abi benim iki çocuğum var" dedi. "Onlar benim de çocuklarım, abi deyip durma bana" dedim. "Anlamıyosun abi, karım var karım" dedi.<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Bi duş alıp çıktım, eve gittim, uyudum. Akşama doğru uyandım, kahve içtim. Çok gergindim, rakı koydum kendime ve Semra'yı beklemeye koyuldum. Semra geldi. Ama boş gelmedi: Yanında eski sevgilim ve avukat Deniz Hanım duruyordu. "Yaptım" dedim ama "Yapmam" demedim.kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-44380195280841136152015-07-10T04:56:00.001+03:002015-07-11T04:28:34.137+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (8.BÖLÜM)<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> KABUKLU FISTIK</span>: NİSANUR<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Laik bir sokakta büyümüştüm. Bizde işler hep saçma sapan gittiği için, sokaklar laik, mahalleler muhafazakar ve 'çok milliyetçi bir ilçe'ler oluyor. Bu temelli; burda şunu, şurda bunu istemeyiz yaklaşımları yaşanıyor ve bu öbürünü istemeyen insanların her biri hunharca sömürülüyordu. En önemlisi komşu komşunun külünü muhtaçtır noktasından, birbirimize düşman olma noktasına gelmemizdi. Laik bir sokakta büyümekten hiçbir zaman rahatsız olmasamda, pardon hürriyet, sözcü, aydınlık filan isteyen bir komşu olduğunda rahatsız oluyorum, yani laik bir sokakta büyümekten az rahatsız olsam da, hemen bir birgün gazetesi alıp diğerlerini araya sıkıştırıyorum, görünmesinler diye. Ben de laisizme inanan bir insanım. Yine de aynıların birliğinden ziyade, farklılıkarın zenginliğini tercih ederim. Kast ettiğim şu değil tabi ki, ben müzik dinleyip dans etmekten çok sıkıldım, iki rekat namaz kılalım ya da ne bileyim; hadi birilerini linç edelim filan değil. Hani bayram olur iki kavurma yeriz onun derdindeyim ben. Ha sokakta kesmeye kalkarlarsa ben de karşı çıkarım, o ayrı dava. Ama mesela ben sabah güneş yüzüme vurunca uykum kaçıp, bir de sıcak bastırmışken elime kahvemi alıp balkona çıktığımda kendi kendime 'Aaa yine bayrak asmışlar, ne bayramıydı lan bu, neyse ne ya, el öpünce sadece nutuk çekiyolar, insan bi kutu bira verir' demekten bıkmıştım. Üst katınızda bir albay oturuyorsa ve bu özel günlerde asılan kocaman bayrak salonunuzu ışıksız bırakıyorsa durum daha da çekilmez hale geliyordu. Fakat karşı balkonda bayrağı gördükten sonra ilk defa kendi kendime söylenmeden koşarak geri salona girdim. O da ne, salonum apaydındı. Yoksa ikinci cumhuriyetçiler mi kazanmıştı? Hemen salon duvarına bir seccade, kapıya da karınca duası astım. Telefonumun melodisini ilahiye çevirirken aklım başıma geldi, rengi solmuşta olsa karşı balkonda hala sallanan bir bayrak vardı. Hala bu ülkede din ve devlet işlerinin birbirinden, kadınların tek eşinden ayrılması ihtimal dahilindeydi. Peki ya albay, bağırarak söyledim: "Lan yoksa albay öldü mü?" Koşarak üst kata çıktım, kapı açık ve ev bomboştu. 'Eşyalarıyla birlikte gömülmek istedi galiba' diye düşündüm. "Hayırdır hemşerim?" diye bir ses duydum, albayın salon penceresinden kendi evime bakarken, mutluydum artık salonuma karanlık çökmeyecekti. "Albay öldü mü ya? diye sordum keyifle. "Tövbe tövbeee" dedi dudakların üstündeki ince bıyık. Pek hoş bir tanışma olmadı haliyle. Albay taşınmıştı, bana bir 'eyvallah' dememesinin de tek bir sebebi vardı, biliyorum. Sırf bayraktaki beyaz yıldızı kızıla boyadım diye bana gönül koymuştu albay. Bayraktaki tek hilal, onun için katlanamayacağı bir siyasal hareketi çağrıştırıyordu. Ben de durumu düzeltmek adına yanına iki hilal daha koyunca albay iyice deli oldu. Hilallerin altına birer iki nokta yerleştirdim ve "Barışalım mı?" yazdım, yine ikna olmadı; neyse en sonunda siktir oldu gitti. Artık kolumun altına rakı şişesi sıkıştırmadan da üst kata çıkabilecektim. Kapı deliğinden son eşya taşıyıcısının da ayrıldığını görünce tabakta kuru pastalar ve bir demlik çayla yukarı çıktım. Kapı açıktı, medeni bir insan gibi seslendim "Kimse yok mu?" Nisanur kapıya geldiğinde hayatımda ilk defa bir kadına şunu söyledim: "Selamın aleyküm" İçeri buyur etti beni. Kendisi ev hanımıydı, eşiyse çevre mühendisi olduğunu söylüyordu ama daha çok ev tipi tüpe benziyordu. Biz tüp adamla, 'inşallah'lı 'maşallah'lı konuşurken Nisanur yatak odasında, kapı camına yansıyan görüntüden anladığım kadarıyla valizleri boşaltıyordu ve ilk defa upuzun saçları olduğunu gördüm, 'kabuklu fıstığım' üstünü değişmeye başlayınca. Eğer bu bir film olsaydı, cama yansıyan görüntü tam olarak kalbimin içinde görünüyor olurdu. "İkindi okundu mu" diye sorunca tüp adam, konu nerden nereye geldi bile diyemeyecek kadar boşluktaydım ve "okundu" dedim, "ben kıldım da geldim". Önce bi yadırgadı, ezan saatlerini biliryomuş it, yirmi dakikadır burada olduğuma göre erken kılmış olmayaymışım? Cama Nisanur'un görüntüsü sürekli hareket ettiği için vücut hatlarını çok kavrayamayacağım bir şekilde düşüyordu, ben de gözlerimi daha kısarak bakmak zorunda kaldım. Tüp adam, kendisine kızdığımı sandı ve durumu toparlamak adına bana kıbleyi sordu: "Ne tarafa dönüyoz?" Albay hep, "Türkiye yüzünü batıya çevirmeli" derdi. Elimle batıyı gösterip, içimden "Yat lan!" dedim tüp adama. O, namaza durunca tekrar yatak odası kapısının camına doğru baktım fakat hiçbir şey görünmüyordu. Bir gözümle tüp, gaz kaçırıyor mu diye dikkati elden bırakmadan, oturduğum koltukta biraz daha yana eğilerek diğer gözümle odanın biraz daha içini görmeye çalıştım. Göremeyince biraz daha eğilmeye meylettiğim sırada Nisanur aniden odadan çıkınca bir bardak dolusu sıcak çayı bir dikişte içme kararını bilinç düzeyinde verecek değildim elbet ama bunu bilinç altıma yerleştireninde kitabına tüküreyim. Sanki her şeyin farkındaymış gibi kendi kendine bir gülümsedi Nisanur, bana hiç bakmadan yerdeki koliyi almaya eğildi. İçim zaten yeni komşularım olduğu için kıpır kıpırdı, bir de üstene çayı basınca artık yerimde duramıyordum ve hareket etme fırsatını buldum, "Siz bırakın Nisa Hanım, ben taşırım" deyip koliyi elinden kapmam bir oldu. "Nereye gidecek bu?" diye sorunca eliyle kendisini takip etmemi işaret etti. Peşinden yatak odasına girdiğimde açık olan iç çamaşırı çekmecesi gözüme çarptı ve farklılıkların zenginliğimiz olduğunu bir kez daha anladık, ben ve suç ortağım. Belki beş saniye kadar geçmişti ki, tüpten bir ses geldi: "Öhö öhö" gıcık kapmıştı it, basınç yapıyordu. Yatak odasından çıkmadan dayanamayıp son bir kez Nisanur'a baktım, yine kendi kendine gülümsüyordu. Salona girdim ve seccade toplayan tüpe "Allah kabul etsin" dedim. Nisanur duysun diye de ekledim: "Şüphesiz ki o tüm gerçekleri görüyor" Ertesi akşam işten eve dönerken tüm mahalleliyi hayrete düşürecek bir olay yaşandı; ben ilk defa elimde siyah bir poşet olmadan, kutsal denilen bir kitabın türkçe mealiyle sokağa giriş yaptım. Yatsı namazından beş dakika önce bakkalı aradım ve "Bana beş bira gönder, tam beş dakika sonra çocuk kapıda olsun, zile basmasın ben kapıyı açıcam, bir de siyah poşede koyma" dedim. Muhtemelen birlikte namaz kılıyorlardı ve Nisanur ülkemizde alışılageldiği üzre benim bira içtiğimi görüp beni katı bir laik olarak yaftalayamayacaktı, ama yine de risk almaya değmezdi. Bu bir süre daha böyle devam etti. Televizyon açmayıp sürekli Yusuf İslam dinlemekten çık sıkılmıştım ve iki duble rakı içtikten sonra migrostan aldığım tereyağını ambalajından çıkarıp, bir streç filmin içine sardıktan sonra üst kata çıktım, kapıyı çaldım ve 'kabuklu fıstığım' açtı demeyi çok isterdim ama tüp adam açtı. "Köyden yağ gönderdiler de, size de getirdim" dedim. "Yengen bayılır" dedi. Yengen dedi bana, beni tahrik etti, atletiyle evde oturan tüp. Ev hali bir insana bu kadar mı yakışır, kapıya geldi: "Ayy çok teşekkürler" dedi, 'tatylı kabuklu fıstığım' Tüp adamın telefonu çaldı, nihayet başbaşa kalabilmiştik. "Yarın sabah kahvaltıya bize buyurmaz mısınız?" diye sordu yine hınzır bir gülümsemeyle, 'yaramaz, taytlı, kabuklu fıstığım' Kulağına eğilip "Kahvaltıda olmaz" diyemedim. Fakat her şeyin bir ilki vardı.kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-46506017648705947832015-07-03T06:22:00.002+03:002015-07-03T06:22:11.923+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (7.BÖLÜM)SANAT FAKÜLTESİ MEZUNU: MÜZEYYEN<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Dini inancım yok. Batıl inanç, nazar, fal, kedi kesmek bu gibi şeyleri de iplemem. Çocukluktan beri de yakardığımı hatırladığım tek an; orta okulda okurken aynı zamanda dershaneye gidiyordum ve feci ishal olmuştum, 'Allah'ım beni bu durumdan kurtar, söz inanıcam' demiştim kendisine ve çok samimiydim, o mucizeyi bekliyordum, iyi bir mümin olabilirdim ama sürekli abdestim kaçıyordu ve olmadı. Ben de bir daha inanmayı aklımın ucundan dahi geçirmedim. Bir ergeni dersin ortasında tüm sınıf ona gülerken, zırt pırt tuvalete koşmak zorunda bırakan bir tanrı benim tanrım olamazdı. Eğer ben kahve içtikten sonra keyifle sıçamıyorsam, benden nasıl inanma mı beklersiniz? İnanmadım ben de. Ama 'Deli Emine'ye inandım. Annem, ne zaman beni korkutmak istese, eğer kendi dediklerini yapmazsam 'Deli Emine'nin beni cezalandıracağından bahsetti. Din de zaten böyle bir şey değil mi? Üstelik bizim mahallenin tanrısı kadındı ve annem pozitif ayrımcılık yapıyor olabilirdi. Biat ettim. Tüm erkeklerin yaptığı ve benimde gelecekte yapacağım şeyi, çocuk yaşta öğrenmiş oldum. Fakat tanrının zulmünü öldükten sonra görecektik, her gün üzerimize haçlı seferi düzenleyen, cihad eden, kesip kanımızı içen kadın tanrıdan daha tehlikeliydi ve lanet olsun ki biz dervişler; üstümüzde bir bez parçası, elimizde bir yemek tası, aşkla dolu kalbimiz ve iflah olmaz sikimizle devran ediyorduk. Ben 'Deli Emine'nin sokağından geçtiğimi hatırlamam. Müzeyyen'in evinin önünde en az üç bira içmeden yukarı çıkmışlığım yoktur. Yıllarca hayalini kurduğum 'sex, drug, alcohol' dolu bir hayat üç kat yukardaki teraslı evin içerisinde beni bekliyor fakat ben her seferinde 'karım beni aldatıyor galiba' tedirginliğiyle eve giren koca olmaktan kendimi bir türlü kurtaramıyorum. Haklı sebeplerim de var, haksız da sayılmam. Birincisi Müzeyyen'in kalçaları, ikincisi beyni. "Yapma artık, onlar benim müşterilerim" lafını duymaktan bıkmış haldeyim. Sırf bu yüzden makul, mantıklı bir cevap verebilmek için eve girdiğimde Müzeyyen'in kalçalarına bakmadım. İçerde bir kız acı içerisinde ağda yapıyor, bir hıyar gitar çalıyor, bir başka hıyar kendi kendine gülerken cigara sarıyor, bir teyze ağlıyor ve tualin arkasında durduğu için sadece saçlarını görebildiğim Müzeyyen duyduğu seslerin kendisine hissettirdiklerini resmetmeye devam ediyordu. Elinde ufak rakısıyla içeri giren, işinden çıkıp sevgilisinin yanına gelmiş ben doğal olarak bir sanatçıya malzeme sunmayacağım için hiç dikkatini çekmedim. Koşarak kendimi terasa attım ve hemen horon oynamaya başladım. Çünkü en önemli aşamayı geçmiştim: Müzeyyen'in kalçalarını görmemem lazım. Rakımı da içerdeki ortama hiç dahil olmadan içecektim. Çünkü belli bir süre sonra her şey birbirine giriyor. Saran çocuk ağda yapmaya, teyze gitar tellerine sürtünürek orgazm olmaya, Müzeyyen bana "Sanat, yaratıcı düşünce, özgür bilinç harika" filan demeye başlıyordu. Ama mutfağın terasa açılan kapısını içerden kilitlemek, muhtemelen benim işimdi ve "Hangi piç kurusu..." diye söylenmeye başlayacakken sustum. İçeri girdiğimde yaşanacaklar hiç değişmiyordu: Biz Müzeyyen'le kavga edecekken, ben tam böyle kafamı duvarlara vurup kendimi parçalara ayırmayı ve böylelikle bu boktan yaşamdan kurtulmayı umarken, başka insanların gözü önünde sevişen, boşaldıktan sonra alkış yağmuruna tutulup, Müzeyyen bana masaj yaparken, hıyarın birisinin uzattığı cigarayı içen, kızın birisinin ağzıma koyduğu meyveleri yiyen şeker gibi bir adam olacaktım. Bu yüzden terastaki saksılar için koyulmuş su şişelerinden bir buçukluk olanı gözüme kestim. Yarısına kadar rakıyı doldurdum, kalan yarısına da bir başka şişeden su ekledim. Meze olarakta aloe-vera, limon yaprağı, esrar ve saksılarda başka ne varsa koparıp karıştırdım; köpek maması kabına koydum. Çişim geldiğinde de terasa işedim ama komşular görmesin diye eğilerek yaptım. Bir ara Joan Baez, bir ara Tarkan ve hatta bir ara Grup Yorum dinlediklerini duydum içerdekilerin. Müzeyyen'den mesaj geldi 'Bu akşam sanat terapisi yapıcaz. Sıkılırsın sen, istersen kendi evine git' yazıyordu. Perdenin çok küçük bir aralığı vardı, oradan içeriyi görmeye çalışıyordum ama göremiyordum. Yine tek bir mum yakıp ışığı söndürmüşler, kim bilir içerde ne bok yiyorlardı. Müzeyyen'in gözleri geldiğimi görmemiş, kalçası hissetmemişti. Midem fena bunalıyordu. Mama kabına doğradıklarımı artık elimle yemekten vazgeçmiş, dört ayağım üzerine çöküp bir köpek gibi yiyordum. 'Bunu sen mi söylüyorsun, kalçaların mı?' diye yazdım Müzeyyen'e. 'Kalçalarım konuşamadığına göre?' diye cevapladı Müzeyyen. Ayağa kalktım, alt komşunun çamaşırlarının üzerine bi güzel işedim. 'Ben gelmiyorum öyleyse, sen keyfine bak canım' yazdım. Ve sanırım iki duble kadar rakı kalmıştı şişede, fondip yaptım. Terastan içeri dalmayı düşünürken, kapıyı açmamla ayağımın takılıp kendimi yerde bulmam bir oldu. Koşarak tuvalete daldım, biraz kusup rahatladım. Ne kapıyı çalan oldu, ne 'İyi misin?' diye soran. Salona geri döndüğümde herkesin çıplak olduğunu fark ettim. Ama daha da önemlisi kimsenin beni fark etmediğini gördüm. Herkes trans halindeydi ve teyze Müzeyyen'in kalçalarına öpücük konduruyordu. Tabi ki şarap içiyorlardı ve elime geçirdiğim şişeyi de bir dikişte bitirip, tekrar tuvalete koştum. Dışarı çıktığımda cigara saran hıyar kafasına poşet geçirmiş, diğer hıyar bir yandan şiir okurken bir yandan onu düzüyordu. Müzeyyen'den mesaj geldi: 'Keşke burda olsaydın, seni çok özledim' yazıyordu; bir de kalçasındaki ruj izini fotoğraflayıp göndermişti. Mutfağa girdiğimde koca dolabı bulup içinden birayı zor çıkaracak kadar flu görmeye başlamıştım. Biradan bir kaç yudum aldım ve bu duruma bir son vermeye karar verdim. Müzeyyen'in kalçasına sağlam bir tokak yapıştırmak istesem de dayanamayıp öpmeye başladım. Fakat bu pürüzler de neyin nesiydi? Tekrar tuvalete koştum, teyzenin kalçasına yumulduğumu anlayınca. Biraz daha kustuktan sonra, küvete yattım ve arada tavan olmasına rağmen yukarı doğru seslendim: "Ne geçti lan eline?" kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-18850245981572665952015-06-27T05:17:00.001+03:002015-06-27T05:17:30.264+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (6.BÖLÜM)BİR AŞK SARHOŞU: BAŞAK<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span><br />
Yazlıkta yine kendimce eğlenceler yaratıyordum. Burada geçirdiğim beşinci seneydi ve bir yaz çocuğu olarak yine doğum günümü; gündüz bahçenin otunu temizlerim, sıva yaparım, akşam üstü bi havuza dalar çıkar, yemekten sonra da en az üç kilometre yürüyüşümü yapar, sonra kendime iki duble rakı koyar, vurur kafayı yatarım şeklinde planlamıştım. Çünkü buraya taşındığımızda yaş ortalaması ellibeşti ve artık altmış olmuştu. Üreyemedikleri için genç nüfus artmıyor, aksine beni de kendileriyle birlikte yaşlandırıyorlardı. Bundan üç yıl önce Selma'yla şimdi havuz olan ama o zaman kocaman otların olduğu yerde sevişmiştik. Selma'nın dipdiri bir vücudu vardı. Hani kadınların, üzerinde bir kıyafet gördüğünde, içlerinden 'Ama ben de onun ki gibi durmaz' dedikleri modeller gibiydi Semra. Şimdiyse 'Su o kadar soğuk ki, benim ölüyü diriltti' diyen amcalar var aynı yerde. Ama sağolsunlar, bana doğum günümde en güzel hediyeyi onlar verdi ve beni pide almaya göndermediler mübarek ramazanda. Rakı değil, bira içeceklermiş iftardan sonra o yüzden kuvvetli yemelerine gerek yokmuş. 'Ama, ama, ama! Bugün benim doğum günüm lan! Beni niye çağırmıyorsunuz orospu çocukları?' diye geçirdim içimden. Hırsımdan yürüyüşü altı kilometreye çıkardım. 'Bi daha otobüste yer vereni siksinler' dedim kendi kendime. 'Havuza tuz değil, kireç atın lan, kokuyosunuz' diye bağırmak istedim. Selma'nın babası geldi sandım, evin ışığı yanınca. Dolapta kesin bi şeyler vardır umuduyla, sekizinci kilometrede yürümeyi bıraktım ve koşarak zili çaldım. Kapıyı bir Emre Bölezoğlu açtı; tam taşaklarına tekmeyi basacaktım ki, Selma'nın sesini duydum: "Tanıştırayım Erdal, komşumuzdur, babamın kankası" Bu kadar mı lan bu kadar mı? Sevişirken dikenlerin götümüze battığı, karıncaların meme uçlarımızı ısırdığı anları ne çabuk sildin attın be! bakışı attım Selma'ya. Emre elini uzattı, karşılık vermeden içeri girdim. Tek bir şansım vardı artık, Selma'ya onun için gelmediğimi göstermeli ve nokta atışı yapıp, mekanı terk etmeliydim. "Şu dolapta benim bi yarım rakım olacaktı" dedim. Ulan ne güzel babalar var, yarımdan biraz fazla rakıyı elime aldım, iki birayı da şortumun ceplerine sıkıştırdım. Mutfaktan çıkarken ceplerime bakmasınlar diye dik dik ikisininde yüzlerine baktım. Evi terkederken, şortun biraları koyduğum ceplerine arkadan bakınca göreceklerini bildiğim için, yüzümü tekrar onlara döndüm ve "Yalnız bu sitede aileler yaşıyor, ona göre!"dedim. Kapıdan geri geri çıktım. Elimdekileri bir kenara soteleyip, bizim ihtiyarların içtiği yere gittim. Bir tanesi elindeki altından deldiği poşete çeşit çeşit meyveler doldurmuş, yıkamaya gidecekti ki; elinden poşedi kaptım. "Beyler ayıp olmuyo mu ya, ramazan vakti! Hadi içiyosunuz adabınızla için, ne bağıra çağıra şarkı söylüyosunuz!" dedim. Bira içicez dedikleri, aslında iftar yemeğiymiş, yani rakı içmiycez bu akşam demekmiş. Şarkılarda başka yerden geliyormuş. Az önce göt olmuştum, şimdi göt oğlanı oldum. Meyve poşedi elimde derhal oradan ayrıldım. "Rakı bardaklarımı almayı unutmuşum" diyerek tekrar eve daldım. "Erdal, hiç değişmemişsin" dedi Selma. Boydan bir süzdüm ve "Sende bir şeyler değişmiş ama" dedim. Emre tam bana ağzına ne geldiyse söyleyecekti ki Selma ağzını kapattı. Havuz başına oturdum, zincirle kapatılmış dolaptan su çıkarmayı başardım. Meyve poşedimde hazırdı, başladım içmeye. Rakıyı bitiremeyecektim ama hala sahur olmamıştı ve annem ayaktayken bu halde eve gitmek istemiyordum. Hala inceden bir kadının şarkı söylediği duyuluyordu. Alkolünde etkisiyle "Arkadaşım bu sitede yaşlı insanlar oturuyo, ayıp olmuyo mu" diye bağırdım. Kadın sustu, sessizlik oldu ve o an Selmaların evinin havuz tarafından görünen ve Salma'nın odasına ait olduğunu bildiğim pencerede, o lanet batı sinemasının klasikleşmiş anlatımlarından birini gördüm; perdenin üzerine birazdan yatağa düşecek iki insanın ön sevişme halindeki gölgeleri düşüyordu. "Sen miydin lan, o az önce bağıran, şimdi de bağırsana" ben bunu kendi kendime söylerken Başak'ta bana söyledi. O az önce bağıran adamdan iz kalmamıştı. Ne diyebilirdim ki, 'Senin şarkın yarıda, benim aklım karıda kaldı' diyemezdim ya. "Çok sıkılıyorum be, bi boka da yaradığı yok, kendi sorunlarımı çözemeyince, başkalarına sarıyorum, eğlence arıyorum işte, sen bana aldırma, ben öyle bağırır susarım, sen şarkını söyle" dedim. "Rakı mı o?" diye sorarken, havuza düştü Başak. Elbette onu kurtarmak için havuza atlamayı aklımdan geçirdim ama ben o kafayla harekete geçene kadar o kıyıya varmıştı. Çıkmasına yardım ettim sadece, ve memeleri Polis Akademisi'ndeki o mükemmel sarışın çavuşun memelerinden daha sertti. Yazlığın az olan güzel taraflarından biri evin tek kapısının olmaması. Hocanın ezana durmasını fırsat bilerek, kendimi hissettirmeden evden havlu, şort ve Selma'dan kalma hala sakladığım tişörtü alarak çıkmam bir oldu. Başak kurulanırken, perdeye düşen gölgelerin yüzde biri kadar net göremediğim fakat çok daha erotik, bir filmin içinde gibiydim. "Tamam, dönebilirsin" dediğinde sihir bozulacak gibi hissettiğim için ilk başta dönmek istemedim. "Oh ya iyi geldi" deyince merak ettim ve dönmek zorunda kaldım. Saçını kuruluyordu, neden bahsettiğini anlamadım. Yanına gidince, "Hangi şarkıyı söyleyelim?" dedi. Aklıma Burhan Çaçan'ın 'Liseli' parçası geldi, kendimi frenledim ve "Ne iyi geldi?" diye sordum. "Evde de rakı vardı ama, herkes sızdı, bende tek başıma içecek halde değildim, havuza düşmek iyi geldi" dedi. Evet yaptım, hemen havuza atladım. Bir kadını güldürmeyi sırf kişisel mevzularımdan değil, çok kutsal bulduğumdan da seviyorum galiba. Ya da Selma şu an hangi fantezinin içinde diye düşünmek beni delirttiği için bunu yaptım. En nihayetinde Başak güldü. Onu da sevgilisi terk etmiş, kendini kötü hissettiğini gören arkadaşları yalnız kalmasına izin vermemişler ve bu geziye onu da dahil etmişler, yalnız arkadaşları sevişmeye başlayınca yine yalnız kalmış. "Benim de eski sevgilim, şimdi şu ışık yanan odada sevişiyor, o yüzden seni çok iyi anlıyorum" dedim. Başak, hiç beklemediğim bir anda beni öptü. Ne kadar içkimiz kaldıysa içtik ve annemin sesimizi duymayacağı kurguda seviştik. Sabah 11'de telefonuma bir not bıraktığımı hatırlamıyordum ama, alarm ötmeye başladı, uyandım ve notu okudum: "Aşkın telafisi olmaz, dün gece çok sarhoştum ve sana her şey için teşekkür ederim ama hala aynı adamı seviyorum" yazıyordu. Elime kahve bardağımı alıp sitenin içinde dolanmaya başladım. Selma da gitmişti. O sırada aklıma geldi: 'Ben en iyisi balkonları boyayayım'.kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-8096672363571375282015-06-23T05:44:00.002+03:002015-06-23T05:44:09.486+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (5.BÖLÜM)<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>SENİNLEYKEN, ÇOK YANLIZIM: SEMRA<br />
<br />
Genelde, ilişki kurmakta zorlanan asosyal bir insanımdır. Bir organizasyon çevresinde yapılacak ve o organizasyonun çeşitli bölge temsilcilerinin katılacağı toplantı, seminer, eğlence gibi etkinliklerde; hemen en sosyal görünen insanı seçer ve yanına yanaşırım bu yüzden. O insanlarla tanıştıkça, ben de tanışır; o oynadıkça, ben de oynarım. Fakat hem yaz hem gece hem hava otuzsekiz derece ve ben şortluyum diye, akşam yemeğinde patronun çalışanlarına sarkmaya çalışan kayınçosu gibiydim. Herkes, erkekler dahil, bana bir küçük gülücük atıyor, sonra kendi eğlencesine dönüyordu. Ben de, patronun kulağına eğildim ve dedim ki: "Enişte, ablam duymasın, senin ki şirket değil, cast ajansı ha. Çakal seniii!" Tek başına da bir yere kadar içiliyor, zaten bu andan sonra hiç yalnız kalmadım. Patron katıla katıla güldü bu söylediklerimi duyduktan sonra. Oğlu, babasına; anası oğluna bakıp güldü. Ben de az önce bana yüz vermeyenlere küçük bir sırıtış attım. "Ohh ya başlarım elbisesine" deyip, önce ceketini sonra kravatını çıkardı patron. "Halay yok mu halay?" dedi. Anında üç ileri üç geri vites yapmaya başladım. En popüler bendim artık. Bir yanımda patron, bir yanımda kayınço vardı. Araya diğer çalışanlar girdi; kayınço halay sonu oldu. Hepsi bana daha yakın olmak istiyordu. Tamam bir kral vardı ama kralın sol taşşağı olmak bile çok prim yapıyordu. Asosyal bir insan, bir oyunda en iyi olabilirdi, her şeyi en çok bilebilirdi, düzenli ve düzensiz olarak çok fazla otuzbir çekebilirdi ve bunların hepsi normaldi. Asosyal bir insan eğer halay başı olduysa; işte bu çok büyük bir tehlikeydi, özellikle patron halaydan çıktıktan sonra: önce çocuk havuzuna sürüklediğim kitleyi, ardından turistlerin takıldığı diskoya soktum. Madonna çalıyordu ve biz hala üç ileri iki geri, iki ileri üç geri, kafamıza göre takılıyorduk. Ama mazotum bitmek üzereydi ve bir turistin elinden birasını kaptım. Artık lider ben olduğuma göre, iş arkadaşlarım da beni örnek almalıydı ve aynısını yaptılar. Fakat kayınço birasını vermek istemeyen bir Alman'a kafa atınca işler çığrından çıktı. Kayınço artık bu hareketin vurucu gücüydü, kadınlar ve çocuklar masum, bense barın üstüne çıkmış olan bitene bakıyordum. Tüm komutanların yaptığı gibi. Bacağımdan beni sarsan bir sol el, sağ tekinde iki bira tutuyordu ve bana "Sahile gidelim mi?" dedi. Ben zaten sahil çocuğuyum, bu yüzden içine kapanık bir sümsüğüm, şiir filan yazıyorum, arada rakı içip ağlıyorum, hayat beni zorunda bırakmasa, ne çalışırım ne çabalarım, işe girerken askerliğimi yaptım, ingilizce biliyorum dedim ama hiçbir 'sir'e 'yes' demişliğim yoktur, annemle birlikte yaşıyorum, hafta sonları babam ve yeni eşine gidiyorum, yaşım otuz olsa da içimde bir çocuk var, onlardan kopamıyorum, her şey o kadar belirsiz ki benim için ne yaşadığımı ben de bilmiyorum, ne yaşamak istediğimi de, gibi cümleler kurup "off senin de kafanı siktim" dedikten sonra "oha ya, kusura bakma, gerçekten çok özür dilerim" dedim Semra'ya. Rakının üstüne bira beni hep böyle yapıyor, duygusallaşıyorum. Semra'yı da dudakta Angeline, kalçada Kardashian, yatakta Sharon Stone yapıyormuş. Ertesi sabah yine aptal bir sarışına dönüşeceği gerçeğini unuttum ve sabah baş ağrasından, mide bulantısından daha kötü, beni kanser edecek o cümleyle uyandım: "Enişten, senden hiç bahsetmemişti" Bir yerde duran şortuma, bir Semra'ya baktım. İlk defa resmi giyinmediğime pişman olmuştum. Ulan eniştem benden niye bahsetsin. Hadi bahsetti diyelim, hangi enişte kayınçocuna güzellemeler düzer, ki ben kayınço bile değilim. Ben, siz öğle yemeğinde kendi tabirimle 'oraya, buraya domalırken' yemekhanede aklından 'oh yine öğle yemeğini beleşe getirdim, akşam iki bira alır menejerlik oyunu oynarım' diye geçiren kişiyim. Ve üstelik artık sen bir Safiye Ayla bile değilsin. Olman da gerekmez. Çünkü benim bağlı olduğum bölgenin, 'kadında üç kilo taşşak var' denen yöneticisisin, beni her türlü sikersin. Nadir de olsa 'iyi" diye hatırladığım zamanlar, bunu yaptı zaten Semra. Üstüm olarak, üstüme çıktı, gitti geldi. Üstüme geldi Semra, sesimi çıkaramadım. Belki bu ilişki bana yardımcı olur, Semra enişteye bir rapor! da benim için verir ve hep hayalini kurduğum küçük bir tekneyi, ikinci el arabayı, oyunun yeni versiyonunu hiç olmadı iki birayı almama yardımcı olurdu. Ben elimden geleni yaptım: Yalın, Kıraç, Volkan Konak konserlerine, arkadaşlarla film izlemeye, yogaya ve en önemlisi alış-verişe gittim. Semra bunların hepsinden sıkıldığımın farkındaydı veya değildi. Ama onu ilk defa gerçek bir aşkla öptüğümü sandığı an, uzun bir hikayenin başlangıcı, Derya'nın kocasının beni ilk defa, benimse Derya'yı son defa görüşümdü.kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-70318086625265903642015-06-12T02:23:00.005+03:002015-06-12T02:23:52.580+03:00BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (4.BÖLÜM)SANAT FAKÜLTESİ MEZUNU MÜZEYYEN<br />
<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Aklıma tüküreyim. Daha doğrusu şansıma ya da her ikisine birden. Bu bela başıma alkole olan zaafım yüzünden geldi. Hayatımda, alkolden tiksindiğim çok az an vardır ve o anlarda kendime 'Bi daha bu kadar çok içmiycem' derim ve biter. Çünkü yine içerim. Ama bu bitmeyen, bitmeyecek, tükenecek ve tükenirken tüketecek bir mevzuydu ve her zaman müşteri dediğimiz, tüketici haklıydı. Sergi açılışı görünce, götün götün içeriye girdim. İşim yoksa, boş zamanlarımda sergi gezmem ama şarap içerim. Şarap içmek benim için; Edip Cansever'dir, Cemal Süreya'dır. Zaten diğer sanatlardan pek anlamam. Fakat ikinci kadehten sonra, güzel bir kadın görürsem ya da memeleri güzel bir kadın görürsem, ki bacaklara da şiir yazılabilir bence, bel de çok önemli, hiç olmadı bir kadın görürsem, ben de şair olurum veya sanat eleştirmeni. Müzeyyen'in yaptığı tablonun yanında kalçaları duruyordu. Müzeyyen, kendisini tebrik eden amcalara, teyzelere, belediye başkanına, halasının oğluna; kalçalarıysa bana teşekkür ediyordu. "En iyi çalışmanız bu Müzeyyen Hanım" diye lafa girdim. Bana doğru döndü, hiç tanımadığı bir adam kendi tablosuyla ilgileniyor, üstelik onu takip ediyordu. "Teşekkür ederim" dedi. Hiç ondan tarafa bakmadım, tabloya odaklanmış gibi yaptım. Müzeyyen kendisini tutamadı ve "Bunu diğerlerinden değerli bulmanızın nedeni nedir?" diye sordu bana. 'Valla bu yoklukta, bahtımıza ne çıkarsa' diyemedim. "Bazı tabloların güzelliğini görmek için bütüne bakılmalı, bazılarındaysa detaylar çok önemlidir. Ne bileyim insanı kendine çeker, içinde bir heves uyandırır. Anlatabildim mi?" dedim, kalçalarına. Anlamıştı Müzeyyen. Beni, akşam arkadaşlarıyla içecekleri mekana davet etti. Müzeyyen'in arkadaşları, üçü kemik çerçeveli gözlük takan, dördünün vücudunun görünebilir yerlerinde dövme olan, ikisi nihilist, biri budist, toplamda bir kaç sevemeyeceğim insandan oluşuyordu. "Ne oldu canım, sıkıldın mı?" diye sordu Müzeyyen. Kulağına eğildim ve "Aslında çok söylemek istediğim bir şey var ama utanıyorum." dedim. Tabi ki bana 'canım' dedikten sonra ne olduğunu bilecek ve bana yardımcı olmak için elinden geleni yapacaktı. "Çok güzel olmuş" deyip teşekkür ettim. Müzeyyen'in yatağından seyrettiğimiz ve sadece bir penis şeklinden oluşan ama aslında benim nü portrem olacak tabloya. Erken uyanması, evden çıkış süremi uzatmıştı, yine de işe gitmem gerekiyordu. Her ne kadar iş yerinde benden başka kimse olmadığını söylesem de duş alıp çıkmam konusunda ısrarcı olunca karşı koyamadım, ihtiyacım da vardı. Hayatımda ilk defa bir kadın sırtımı keseliyordu ve burada anlatamayacağım bir takım güzellikler... Kardeşlerim, "göt" dediğin nedir ki, bok üretir bok! Elimde bi otuzbeşlik rakı, bok yoluna gidiyordum ben de. Adresi kolay akılda kalan kadınlara da zaafım var. İçeri girdiğimde, kendi portremin üzerinin örtüldüğünü gördüm. Müzeyyin'in karşısındaki model, tam bir orospu çocuğuydu ve çıplaktı. "Yanlış zamanda geldim galiba" dedim. Aslında ben yaratıcıya yakarıyordum ama Müzeyyen üstüne alındı. "Hayır canım, saçmalama. Sen geç takıl kafana göre, birazdan benim de işim biter sana eşlik ederim" dedi. Ulan arkadaş, ben bardağa rakı koyuyorum, tam ağzıma götürücem, herif kaldırıp bana koyuyor. Tuale bakıyorum, 'rakı mı sahte lan' diyorum kendi kendime, Müzeyyen bildiğin adamın nü portresini yapıyor ve boyu benden uzun. Arada kadehlerinden birer yudum alıyorlar, yine devam. Ben bardağı kaldırıp indiriyorum, piç kurusunun orası burası kalkıp iniyor, Müzeyyen de bi kalça var, zaten başa bela. Lavuk, bana "Kusura bakmıyosunuz di mi, bazen şey oluyorum da" demesin mi bir de, bir de Müzeyyen "Yok, erkek arkadaşım bunları sorun etmez" demez mi? Ulan kalkıp gidicem, gidemiyorum, elimi ayağımı nereye koyacağımı bilmiyorum. Müzeyyen durumu anladı ve "Biraz ara verelim mi?" dedi. Müzeyyen tuale uzun uzun bakarken; lavuk, portresini bir örtüyle kapatıp yanıma geldi. Bu arada, ben bilmem ne diye elini bana doğru uzatıyordu ki, "Alkole ve adresi kolay bulunan kadınlara zaafım var. Şimdi siktir git lan burdan!" diye bağırdım. Üstünü bile giyemeden, beline sardığı örtüyle kaçtı gitti. Müzeyyen, beni donumu kadar soyduktan sonra yatağa yatırdı ve tarifleyemeyeceğim kadar güzel bir masajla bütün sinirimi aldı. Sabah çıkarken, "Akşama ne yapmamı istersin?" diye sordu. "Kalçalarından başka bir şey istemiyorum" diye cevapladım. Müzeyyen'in yedek anahtarıyla kapıyı açtım ve eve girdim. Salon, mutfak ve yatak odası aynı yerdeydi ve ortalıkta kimse yoktu. "Müzeyyen" diye seslendim. "Banyodayım, birazdan çıkarım. Sen ken keyfine bak" diye cevap verdi. Kendime bir duble rakı koyup, Müzeyyen'in çalışmalarını incelemeye başladım. Artık şiir dışında da bir sanat dalında kendimi geliştirmem gerekiyordu. Fakat boy boy penis portreleri beni benden almıyordu. Önce banyodan çıkan yarım kalmış portreyi, sonra Müzeyyen'i, sonra orospu çocuğunu gördüm. 'Bugün, özgür bırakılan zihinsel çağrışımla...' diye başlayan cümlenin gerisini dinlemeden evden çıktım. Müzeyyen'in oturduğu semtte, sokakta bira içmek abes karşılanmıyordu ve üç bira içtikten sonra fark ettim ki anahtarımı almayı unutmuştum. Bakkaldan altı bira daha alıp, geri döndüm. Kapıyı daha önce hiç tanımadığım bir hıyar açtı. İlk defa bir lavuğun sevgilisi olan bir hıyar görüyordum ve Müzeyyen evde yoktu. Sanırım üçüncü biradan sonra ikisini de evden kovdum, sonra kalan biraları içip sızmışım. Sabah Müzeyyen kahvaltıyı hazırladıktan sonra beni uyandırdı. Bana kahve hazırlamıştı, kendisi şarap içiyordu. Tek bir şey söyleyebildim: "Bi daha bu kadar çok içmiycem". kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-64018840301309769492015-05-28T04:25:00.000+03:002015-05-28T04:25:04.792+03:00Bir Erkeğe Vurulan Yüz Aşk Darbesi (3. Bölüm)DERYA'NIN AVUKATI DENİZ<br />
<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span><br />
Çok içtiğim akşamlar prensip olarak eski sevgililerimden evlenmiş olanlara ulaşmaya çalışmam. 30 Nisan gecesi, semtin bir avuç solcusu olarak, yine "Yarın ne yapıyoruz" sorusunu sormak üzere, kahvenin arka tarafında yani bi nevi gizli karargahta buluştuk. Tuvalete gitmek için ön taraftan geçmemiz gerekiyordu ve kağıt oynamaya dalmış halkımızın içinden bir karşı devrimci çıkar da bize "İşçi sınıfının mücadelesi prostat mı yapıyo lan, zırt pırt tuvalete gidiyonuz!" der korkusuyla, oyunlar bitip millet dağılana kadar hiç birimiz işeyemedik. Neyse ki harbi çocuklardık ve hiçbirimiz bira içmezdi. Vurduk rakının dibine, otobüsün yarın aynı yerden, aynı saatte kalkacağını tekrar öğrenmiş olduk. 1 Mayıs sabahı değişmez bir rutinimiz vardı. Otobüsün varabildiği son noktaya kadar, semtin solcu abi-ablaları, geldiyse amca-teyzeleri ve çocuklar ön koltuklarda otururdu. Çünkü arka taraf, leş gibi alkol kokan ve otobüse kendine zor atıp hemen bir koltuğa yayılmış, ağzından salyalar akan arkadaşlardan ve benden oluşurdu. Yine o lanet biber gazının etkisiyle hafiften böğürerek ve öksürerek kendime geldim. "Siz inmeyin, siz inmeyin" diye arkadaşlardan birisi, zaten bu tarz durumlarda "Ay ne yapsak, dönsekmi" tepkisinin yükseldiği ön tarafa seslendi. "Kaptan, orta kapıyı aç" dedi öbürü. "Kaptan, varsa bi otuzbeşlik aç, yoksa ben indikten sonra kapıyı kapat" gibi havalı bir laf edip otobüsten indim ki, gelenek olduğu üzere içimizden birisi, gece o kadar içtikten sonra, aç karnına gazı yiyince, kusmaya başladı. Ve bu anı gören yoldaşlarının, bir gözünde orak, diğerinde çekiç belirdi. Yaralı arkadaşlarını tekrar otobüse bindirdiler, ve "Orospu çocukları" diyerek hücum ettiler. İçlerinden, memur çocuğu olduğu belli olan bir tanesi: "Benim babam emekli polis ulan, şerefsizler" diye bağırdı. Diğerleri ona güldüler. Bir başkası yine kusacak gibi oldu, ama düşmana moral verir endişesiyle kendini tuttu. Ve o esnada kahramanımız, atılan yoğun gazdan kaçan insanların oluşturduğu arbedede yere düşen bir kişiyi, kolundan tutup kaldırdı. Görece sakin, bir noktaya vardıklarında, bir apartmanın merdivenlerine oturtup, elindeki suyla yüzünü yıkadı. "Yüzü, nasıl desem, böyle abi burda her taraf bina ya, bunalıyoz. İki ağaç görünce insanın içine bi ferahlık geliyo. Sonra ormana gidiyoz, o kadar ağacın arasında bi çiçek görüyoz. Bu sefer o çiçek bize bi mutluluk veriyo. Yani insan o nadide olanı arıyo, öbürlerine benzemeyeni. O çiçeği alıp, evine götürmek istiyo. Bu boktan, betondan dünyada, görünce hem içine huzur veren, hem de görünce mutlu olacağın bir çiçek gibiydi yüzü" dedim, arkadaşlardan birisi hemen sordu "Eee, naptın?" Kendime yakışanı yaptım tabi ki, sabah ki gazla, bana kalırsa ülkede sosyalizmin koşulları olgunlaşmıştı ve "İyi misin yoldaş?" diye sordum. Arkadaşlar güldü. Sonra tekrar gaz atıldı, dağıldık ve gece üstüne bir de arkadaşların maskarası olunca ben Derya'ya mesaj attım: "Bu halk, bu ihaneti unutmayacak!" Sanıyormuş ki, yanlış kişiye mesaj atmışım. Ulan ben bankada sıra beklerken aldığım numarayı unuturum, eski sevgililerimin numarasını unutmam, gerekirse arar, oy isterim. "Senin filmini yapıcam lan, cümle alem görsün" Şimdi de, "beyfendi" olduk. Bu evli bir kadının telefonuymuş, sonu ünlemli. "Nolcak, bana da muta nikahı kıyar, sevaba girersin. OLMAZ MI?" yazdım. "KİMSİN LAN SEN???" diye cevap geldi. Başka cevap yazmadım, gönül rahatlığıyla yatağıma uzanıp, uyudum. Sabah uyandığımda, telefonum da iki cevapsız arama vardı. Her zaman ki gibi umursamayarak, önce kahvemi yapmak için ısıtıcıya su koydum, sonra kendime bir sigara sardım. Suyu doldururken telefonum bir daha çaldı, ilgilenmedim. Kahvemi, sigaramı ve telefonumu alıp balkona çıktım. Aynı numara üçüncü kez aramıştı. Kahvemden bir yudum alıp, sigaramı yaktıktan sonra, geri döndüm: "Hep aynı numarayı yapıyosunuz" Kısa bir sessizlikten sonra, karşıdan ne demek istediğimi, haklı olarak anlamayan ve kibar bir kadın sesi geldi: "Pardon!?" Müşteri hizmetleri çalışanlarına acıyorum ama şirketlerden nefret ediyorum. "Bakın hafendi, herhangi bir 'ihlas' ürünü ya da tatil paketi veya 'çok uygun bir kredi' almak istemiyorum, anlatacaklarınız sonunda da hiçbir şeye ikna olmam ama dinlemem size bir fayda sağlayacaksa, sonuna kadar dinleyebilirim" dedim. "Hayır yanlış anladınız, ben bir firma adına aramıyorum Erdal Bey" dedi kadın. Gerçekten şaşırmıştım: "Nasıl olur, bugüne kadar bana herhangi bir tüzel kişilik dışında 'bey' diyen olmamıştı" diye cevap verdim. Kadın bir an için güldü, fakat kendini hemen toparladı. Çünkü beni ciddi bir mesele için arıyordu. Derya'nın o sümsük kocası, 'Nerdesin lan? Adresini ver it!' yazmak yerine, beni bir avukata vermişti. Mevzuyu anlayınca keskin zekam devreye girdi ve "İyi de, kanıtınız var mı?" diye sordum, ağzımı yayarak. "Halk ihanetleri unutmaz" dedi, avukat hanım. Ve beklenen açıklama geldi: "Bakın avukat hanım, tüm samimiyetimle söylüyorum, prensip olarak evli olduğunu bildiğim eski sevgililerimi rahatsız etmem" Hem hoşuna gitmiş, hem de sormadan edememişti: "Evli değilse?" Ben bazen, çok tatlı bir çocuk olurum: "Ne bileyim, en azından kocası benden şikayetçi olmaz" Bu sefer güldüğünü anlamamam için telefonu ağzından uzaklaştırdı ve sonra bana duşa girip, evden çıkıp, minibüsten indikten sonra bürosunun kapısını çalana kadar, iyi bir gerekçe bulmam için yeterli olacağını düşündüğüm süreyi verdi. Ve ben, 'eski sevgili hakkı' başta olmak üzere, bir sürü saçmalığı aklımdan geçirirken elim zile dokundu. Avukat Hanım'ın şu an bir görüşmesi vardı ve sekreterine normal şartlar altında 'iki torba çimento' yazdırabilmek için, açık söylüyorum, çocuğum bırakın yüzüme tükürmeyi, suratıma sıçabilirdi. Fakat ben, sistemin bize kurduğu tuzaklara hazırlıklı bir bireydim ve lavobonun yolunu tuttum. Döndüğümde, avukat hanım müsait, sekreter hala aşırı seksi, bense biraz rahatlamıştım. Odaya, kapıyı çalmadan girdim. Avukat hanımla göz göze geldik. Hemen kapıyı kapattım ve çaldıktan sonra içerden gelecek cevabı bekledim. "E hadi girin bari" dedi Deniz. Hayatımın en ürkek kapı açışıdır. Sıradan bir devlet memuru işini yapsın diye, bir yandan titreyen, bir yandan da gülümseyerek heyecanını gizlemeye çalışan bir köylü gibiydim. Buyur ettiği yere oturduktan sonra, ilk defa kafasını kaldırıp bana daha detaylı baktı Deniz. "Erdal Bey, siz dün 1 Mayıs'a katıldınız mı?" diye sordu. "Ben dün, çok güzel bir çiçek gördüm. Tam adını soracaktım ki, duvar yıkılırsa altında kalmaktan korkanlar saldırdı. Biz de mecburen gittik, taş yığınının arasındaki bir ağacı kurtuluş sandık. Üzerine beton da diksen, topraktan bir çiçeğin tüm engellere rağmen çıkacağını unuttuk. Ben kadere inanmam. Zaten Derya, beni bu gibi inanmayışlarım yüzünden terk etti. Şimdi sizden tek bir ricam olabilir, mümkünse tüm dünyaya yayılın ve bu güzelliğin yerine beton dikip, insanı iki ağaç dalına muhtaç edenlerden, bizi kurtarın, en azından bana bir borcunuz var. Bir kere de siz beni kurtarın" diye cevapladım. Sonra, Derya'nın sümsük kocasını ikna etti avukatları Deniz Hanım. Benimle sevgili oldu. Prensip olarak evlenmem diyordum. Evlendim ve Deniz boşanma davamızda, Semra'nın avukatlığını yapıyordu.kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-70633966111309854932015-05-23T03:28:00.003+03:002015-05-23T03:28:50.638+03:00Bir Erkeğe Vurulan Yüz Aşk Darbesi (2.Bölüm)DERYA<br />
<br />
Kimilerinin egosu çok büyüktür, ele avuca sığmaz. Bildiğin zenci şeyi gibidir. Benim egomsa küçüktü. Neyse ki Derya, mutasıp bir ailenin kızıydı ve bunu sorun etmedi. Ta ki "Babam, Allah'ın izniyle siz de evlenin" dedikten sonra benim, "İzin verir mi ki?" cevabımı duyana kadar. "Vallaha Allah'a demedim, baban izin verir mi?" diye sorsam da kaçınılmaz son giderek yaklaşıyor, Derya her gün benden biraz daha uzaklaşıyordu. Ona göre ben artık, "Bencil, egoist, sadece kendisini düşünen, başkalarının değer yargılarına hiç önem vermeyen, bir de üstüne kendisine demokrat diyen.." Derya'nın lafını sadece ona sevgi sözleri söyleyeceğim zaman yarıda keserdim. Bir keresinde "Dünya güzel ama" diye lafa girmişti. Yine Çepraz'dan bahsedecek sanmıştım. Altı ay önce Çipras dedikleri adama, bugün nasıl Çepraz dediklerini hala anlayamam. Konu uzamasın diye "Sen daha güzelsin" demiş ve lafını yarıda kesmiştim. İşe yaramıştı. Derya "Allah şahidimdir ki, seni seviyorum" demişti. Kendimi tutmuş, "En az iki şahit olmadan bu nikah kıyılamaz. Arabistan değil kızım burası. Öyle olsaydı benim de, dört tarafım derya deniz olurdu" dememiştim. Benim bunları demediğimi duyunca, beni ilk kez yanağımdan öpmüştü Derya. Eğer iyi bir strateji belirlersem konuyu değiştirebiliyordum. Lanet olası stratejik yanılgı ya da bilmiyorum biraz da algıda seçicilik. Tüm söylenenleri bir kenara bırakmış ve sormuştum: "Egoist derken, neyi kastediyosun?" Lafını, bugüne kadar ilk defa ona güzel bir söz söylememek için kesmem Derya'yı biraz şaşırtmış, biraz üzmüş, ama en çok sinirlendirmişti: "Sadece kendini düşünüyorsun" dedi. Doğrusu, ben de kendime hakaret edildiğini düşündüğüm için sinirliydim ve Derya'nın bu cevabını o an hiç dinlemedim, biraz da kabalaştım sanırım: "Lan ne gördün de, ne konuşuyon!" dedim. Soğukkanlılığını kaybetmiş bir erkek, ya kaybeder ya da kaybeder. "Ne diyosun sen be!" dedi Derya. Elim ayağıma dolandı. Lafını unutup, izleyiciye çaktırmadan, ya sahne arkadaşlarım ya da reji duruma el atsada beni kurtarsa, diye bekleyen oyuncunun o, kısa ama saatler süren tedirginliğini yaşadım. Reji yardım etti. Aklımı sikiyim: "Dinimize göre biz evlenemeyiz" İlaç olsa bilerek kendi içkime atar, oracıkta bayılır kalırdım. "Ya ne dini, ne dediğinin farkında mısın, bi kere namaz kılmışlığın mı var, ne zaman kahvaltıda buluşsak leş gibi rakı kokuyorsun, bi gün oruç tutmuşluğun mu var, ben seni tüm bunlara rağmen sevdim. Babama bi kere olsun 'inanmıyor' demedim" Dedi Derya. "Ya ben o dinden mi bahsediyorum. Ben dinimiz islamdan bahsediyorum" Derya ne olur soru sorma, bana öyle bakma, bildiğim tek şey, peygamberinizin "yanınıza 'bilmem ne' ağacı alarak savaşa giderseniz, sağ salim evinize dönersiniz" hadisi, onu da çok saçma olduğu için anlatıyorum. Bak korkudan ağacın adını da unuttum. Sordu Derya: "Niye evlenemiyomuşuz, dinimize göre?" İyi poker oyuncuları rest çeker, kötü poker oyuncularıysa reste restle karşılık verir. "Çünkü ben kafirim" Derya, ne diyeceğini şaşırdı, samimi görünüyordum. Buna eminim. Rol yapmadığımı ve onunla evlenmek için bir engel çıkarmadığımı, aksine bu engeli nasıl aşacağımızı düşündü Derya: "İyi ya daha çok sevaba girerim" dedi. Hazır ortam yumuşamışken bir şaka patlatayım dedim: "Gusül abdesti almam ama" Derya'nın kafasında bin soru işareti vardı, binbir oldu. "Tövbe yarabbim, tövbe" Derya karşıma ilk defa güzel bir kadın olmaktan çıkıyor, yolda elele gülüşen çiftleri gören bir imamın kendi kendine yakınmalarını başkalarının da duymasını istediğini zaman ki gibi konuşuyordu: "Allah'ım sen bizi affet" O sırada üst taraftaki egom sustu ve alt taraftaki egom devreye girdi: "Yahu cima yapıcaz diyorum, zina değil. Bunun nesine kızıyosun" dedim. "Babam, izin vermez" dedi ve gitti Derya. Yıllar sonra, Üsküdar'da bir alışveriş merkezinde Semra'yla dolanırken gördüm Derya'yı. Kocası yakışıklı bir adamdı, bir de çocuğu vardı. Kocası çocuğuyla, Semra vitrinle ilgilenirken göz göze geldik. Benim gözlerimde kocaman, o'nun dudağının kenarında küçük bir gülümseme belirdi. Ben elimi sallamak için havaya kaldıracaktım ki, o bunu anladı ve kendi elini kaldırıp parmağındaki yüzüğü gösterdi. Ben de hareketimi kesmedim ve elimi sallamaktan vazgeçip parmağımda bir yüzük olmadığını ona gösterdim. Kendini tutamadı ve kahkaha attı. Kocası bu ani kahkaha karşısında önce Derya'ya, sonra Derya'nın baktığı tarafa yani bana baktı. Göz göze gelecek gibi olduğumuz anda hızla Semra'nın dudaklarına yapıştım. Semra ne olduğunu anlamadı ama mutlu oldu. Derya ne yaptı bilmiyorum. Çünkü bir daha göt korkusundan o tarafa bakamadım. kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-51116401071186984592015-05-18T03:45:00.003+03:002015-05-18T03:45:37.725+03:00Aslında Selma Beni Çok Sevmişti. <span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Bunu söylemekten çok hoşlanmıyorum ama Selma, bana, bildiğin aşık olmuştu. Normalde, benim kendi arkadaşlarıma 'Kızı nasıl tavladım' diye böbürlenerek anlatacağım hikayeyi Selma, yine benim arkadaşlarıma şöyle anlatırdı: "Biz şimdi bununla, aynı sitede oturuyoruz. Ben hep uzaktan görüyorum bunu, genelde kendi kafasına göre takılıyo filan. İşte çarşıya gidecekse, evlerinin önünden geçerken insanlara 'Bir şey lazım mı?' filan diye soruyo ama nerde içki içiliyosa bu orda. Babamla bile içiyo. Bi gece telefonumda yüklü bi program var, baktım ordan bi like geldi..." Arkadaşımın birisi bu kısımda hemen devreye girer ve sorar mutlaka: "Bi baktın Brad Pitt", adımı söylemezler bilerek, çünkü karşısında alacakları "Ahh nerdeee!" cevabı onlar için benimle taşşak geçmenin en güzel yoludur. Selma da, o yolun yolcusudur, tam olarak beklendiği gibi devam eder: "Ahh nerdeee! bi baktım bu. Dur dedim, bakayım ben de o'nu like edersem bi şey yazacak mı? Yazdı. Ne yazdı peki?". Yine Selma'nın lafı yarıda kesilir, "Memelerden bahsetmeyi sevmem ama çok güzel göğüslerin var" diye tahmin yürütür bir arkadaşım, bir öbürü, "Bugüne kadar haftada sadece iki saatimi benim için özel olan bir şeye, Trabzonspor maçlarına ayırdım. Bundan sonra senden sadece haftada iki saat uzak kalayım, geri kalan her anım özel olsun" diye devam ettirir. Selma, tam "Yok yok, az dinleyin" deyip lafa girecektir, bir başkası sözünü keser: "Yılda bir altılı oynarım, ilk ayakta yatarım, senle yatmam". Derin bir sessizlikten sonra hepimiz güleriz. Evet, bu ve diğerleri tam olarak benim verebileceğim cevaplardır. Ama, o gün öyle yapmadım. Ben de Selma'dan hoşlanmıştım. Bana da sorarsan, bahçesinde dolaşan bir yavru kediydi, öyle uyuşuk, öyle tatlı, öyle güzeldi ki, yanına gidip, selfie çektiresin gelirdi; bir de Adnan Hoca'nın kediciklerinden çok çok daha içtendi. Bir doğallığı vardı, yani bir insan olamamışlığı, içinde çok ilkel zamanlardan kalma bir kadın vardı, bir kadın olamamışlığı vardı Selma'nın. Babası aynı masalarda denk geldiğimiz zamanlarda o'ndan bahsederdi: "Beni kızım var mesela, kimileri erkek çocuk der durur. Niye?" İçimden 'Yarrak sevdası" diye geçirirdim. Sonra babası devam ederdi: "Selma, erkek gibi kız". Selma 'Kadın gibi kadın ulan' derdim içimden. O gün de, Selma'ya karşı olan bu hislerimi tam olarak tercüme edeceğini düşündüğüm için "Kadın gibi kadınları çok seviyorum" yazdım. Bu güldü tabii, güldüğüne adım gibi eminim, öyle 'bak ya, tam aptal' gibisinden değil, bildiğin hoşuna giderek güldü. Anlatmaya devam etti, Selma: "'Sen, tam bi serserisin' yazdım, bende buna. Yani söylediklerine verilecek en makul cevapta, buydu bence." Arkadaşlarım devamının kendi hayal güçlerininin bile sınırlarını zorlayacağını bildikleri için, "Ne yazdı sonra?" diye sordular. Selma, şöyle devam etti: "Ben bir tam, bir de öğrenci serseriyim" Hep birlikte güldük. Selma da cevabımı okuduğunda güldü, adım gibi eminim. Güldü ve bana şu cevabı yazdı: "Pekiii, seni diğerlerinden ayıran ne?" Cevabım hazırdı: "Ufuk çizgisi", Selma da hazır cevap olduğumu anlamış olmalı ki, önce şöyle bir mesaj: ":)", sonra da kendisinin bu cevaba hazır olmadığını belirten böyle bir mesaj gönderdi: "???" Sonra babası araya girdi, "Oğlum, sen bu bardakları mutfağa koy." dedi uzun bir es verdi, "Yarın filan hallederiz" diye geçiştirme çabalarına girdi. 'Sabah, bugünün işini yarına bırakma diyodun bana, şimdi gencim diye işi bana kitliyon, arada kızın olmasa senle çay bile içmem lan' diye geçirdim içimden. Bulaşığı yıkamaya başladım, arada aklıma geldi, aradığım cevap, buna yazdım: "Diğerlerinde gördüğün kadarı var. Ben de, çok değil ama azcık fazlası" Arkadaşım araya girdi, "İyi de oğlum, kadınların istediği şeyden bahsetmemişsin" dedi. Haklıydı, bahsetmemiştim ve dersimi almıştım. Selma'nın göğüsleri gerçekten çok güzeldi ve beni bırak, bundan bahseden arkadaşımla, sonra bacaklarının çok güzel olduğundan bahseden bir kadınla birlikte olmuştu. Yine de Selma, aslında beni çok sevmişti. Bunu, kafadan uydurmuyorum. Bir keresinde "Ayakların çok güzel" diyen sevgilisine devamında ne söyleyecek acaba diye uzun uzun bakmış, sevgilisi "Yanlış bi şey mi söyledim?" diye sorunca; aklına ben gelmişim ve 'Senin her ayağını tek geçerim' diyeceğimi bilerek gülümsedikten sonra sevgilisine şunu demiş: "Geç bu ayakları" ve ondan ayrılmış, ya da en azından ben böyle umuyorum, babasına, 'senin kız bu aralar boşta mı?' diye soracak halim yok ya!! kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7461322468125524239.post-10959187721704960252015-03-12T05:03:00.000+02:002015-03-12T05:03:11.477+02:00"TarikAt 'Başlangıç'" Doğrusu otuz yaşıma geldiğimde, geleceğime dair kurduğum tüm hayaller, bugün yaşadıklarımdan çok farklıydı, geçmişte yaşananlar ve gelecekte yaşanacaklardan da. Bira içebiliyorsa mutlu olan bir adamken, arpanın orijinal haliyle karşılaştığımda bu kadar mutsuz olabileceğimi ve insanlık tarihinin ilk baş kaldırısını bir at olarak gerçekleştirebiliceğimi hiç düşünmemiştim. Üstelik son baş kaldırılardan birine şahit olacak bir coğrafyada İstanbul dolaylarında gerçekleştirmiştim bunu.<br />
<br />
Bakırköy'de orta sınıf bir ailenin tüm sevgisini verebilecekleri, verdikleri ve devamını getiremedikleri tek çocuğuydum ben. Eminim ki arkamdan çok ağlamışlardır. Yine de onların otuz yıl boyunca sevebilecekleri bir çocukları vardı. Şimdi düşünüyorum da, benim böyle bir şansım hiç olmadı, herkes ölürken bir şeyler eksik kalır, onlar için eksik kalan o kadar çok şeyi yaşadım ki, bugün hayranlıkla izledikleri filmlere bakıyorum ve kurulan tüm ütopyaların aslında insanlığın yakın veya uzak geçmişinde yaşadıkları olayların ve olguların ucuz birer kopyası olduğunu görüyorum. Ben öldüğümde eksik kalacak tek şeyse bir evlat olacak. Bakırköy'de ergenliğime geldiğimde babamın bana dediği gibi: "Bak oğlum buranın, başı kumarhane, ortası meyhane, sonu tımarhanedir. Aman bunlardan uzak dur" diyemeyeceğim bir evlat.<br />
<br />
Aslında tüm bu olacakların haberi bana on, on-bir yaşımdayken verilmişti fakat farkında değildim. O zamanlar ana-vatanımız yavrulayalı henüz yirmi-yirmi beş sene olmuştu ki, eğitimde kaliteyi devletin kurumları sağlamaktan uzak kaldığı için özel dershane açan ve anamızın ya da babamızın "Mesut çok zeki çocuk ama çalışmıyor" sözüne sonuna kadar destek verdikleri öğretmenlerimizin cepleri para görsün diye biz, haftanın beş günü hayatımızın sikildiği yetmiyormuş gibi kalan iki günde de ders almak zorunda kaldık. Tabi bu benim dengelerimi çok bozdu ve midemi de. Ağzımdan çıkanlardan nefret ettiğim kadar atılan gazlardan nefret etmemişimdir. Malum bir otuz yıl normal yaşadım, ondan sonrası çok uzun ve otuz yıldan çok daha eskisine dayanıyor. Dengem yine bozuk anlayacağınız. O güne dönersek, artık küçük bir çocuk olarak yaşadığım acı da diyemeyeceğim fakat baş etmekte zorlandığım böğürtüyle mücadelemde pes etmek üzereydim. Ve sadece şu çıktı ağzımdan: "Bugüne kadar sana inanmadığım için özür dilerim" Kandırdım enayiyi.<br />
<br />
Fakat Serhat'ın 'Gazi Koşusu'nu kazanma ısrarı ve bildiğimiz kadarıyla en az üç çocuğunun olması 2023'de tüm planlarımızı bozacaktı.<br />
<br />
<br />kadınalkolgodardhttp://www.blogger.com/profile/09904014060248261283noreply@blogger.com0