ne olursan ol gel, ama çok uzun kalma

mevlevi tekkesi değil canım burası

21 Ekim 2011 Cuma

meyhane'den bir gün

bir gün meyhaneye giren, herhangi insancıklardan, farklı bir insan girdi. hep erkekler gelirdi. bazen kadınlar da gelirdi. ama yaşı geçkin, ve güzel ya da çirkin diye değerlendiremeyeceğimiz, en azından genç erkeklerin değerlendiremeyeceği kadınlar. onları üst kata alırdık. canım rakı içmek istediğinde kimsenin olmadığını bildiğim üst kata, yalnız bir erkek olarak oturduğum üst kata, yalnızların üstünde yalnız kaldığım üst kata. ve o yalnızların, ben de bir yalnız olarak, o yalnız gelen kadınlardan uzak durmasını sağladığım üst kata.

o yalnız ve yaşlı ve içmeyi seven ablaların gönlümde yeri ayrıdır. harbiden içerler, haybeden değil. yeni yetme çıtırlar ya da müptela olmuş sevimsizler gibi içmezler. rakılarını söyler, "adam" gibi içer, hesaplarını öder ve çıkar giderler. altta ki yalnızların, bir aşk dileyen bakışlarınaysa en fazla tebessüm eder, geçerlerdi. bu arada altta ki yalnızların en fazla bir aşk dileyen, diyerek, yazarın hafifletmeye çalıştığı mevzunun aslında çok güzel, ama o yalnız ve o pis meyhaneye gelen, o yalnız ve pis insanların düşüncesinde ne olduğu fikri, bu yazının okurunun hayal gücüne bırakılmıştır.

altta ki yalnızlar, onlar da ayrı bir mevzu aslında. sabah birbirlerine selam verir geçerler, en fazla bir çayını içerimcidirler. akşam meyhaneye gelirler. akşam olunca o yalnızlar, çoğalır, örgütlenirler.örgütlü bir yalnızlık dolar içeri. çevik meyhane garsonları müdahale ederler. rakı ya da bira. hatta kimileri zengindir, viski içerler ve sosyal sorumluluk projesi olarak başkalarının hesabını öderler. bu bir yerden bakınca statü meselesi gibi görünebilir ama meyhanenin az olan güzelliklerinden biridir de aynı zamanda. meyhane, paran olsun olmasın bir güzel muhabbetin peşinde koşulan yerdir.

ve paranın olup olmamasının, doğrudan ya da ters veya her ne biçim olursa olsun, yalnızlığa dair orantıyla ilgisi yoktur. belki parası olan o gece gidip bir hayat kadını-seks kölesi-seks işçisi ya da her ne diye tabirleyeceksek tabirlediğimizle, ilişki kurma şansına sahiptir ama o da muhabbet ettiği insanla birlikte gider, o insanın parası olmasa da. niyet iyi ama amaç kötü diye bakardım ben, barın arkasından.

barın arkasından baktım çoğunlukla zaten. çalışanlarım sevdiğim arkadaşlarımdı diyebilirim. barın önüne pek az çıkardım. örneğin o ablalar geldiğinde onları karşılayacak ve yalnız ve çirkin milletimden, ve onların kurumsallaştığı vatan diye tabirlenen toprak parçasından ayrı bir yerde olduklarını, kadın başlarına içebileceklerini ve kadın başlarına içerken, erkek sinek dahi onlar istemezse uçamayacağını göstermek için ya da erkek cinsiyetine mensup ergenlikten çıkamamış ve de ergenliğin ne olduğunu bilmeyen bir iki dengesiz başkalarını rahatsız ettiğinde onları defetmek için.

bir gün yine barın arkasındaydım, barın arkasında dediğime bakmayın, bardaydım. iki abla girdi içeri, üst kata aldırdım. onlar dışında toplamda yalnız sekiz ve insanların oturduğu yalnız iki masa vardı. ablalar rakılarını söyledi. o yalnız iki insanın oturduğu bir masa kalktı, ablalar tekrar rakı söyledi. garsonların cebine, iyi iş çıkarmıştık, biraz fazlaca para koyup gönderim. yalnızların son temsilcisi olan masada kalktı birazdan. ablalar yine rakı söyledi. ben çocuklara çıkmadan önce benim mezemi ve rakımı hazırlamalarını söylemiştim, içiyordum yani. müşterilerimin rakılarını verdim.

bu gün meyhaneye giren, herhangi insancıklardan, farklı bir insan gelir mi diye bekledim. ablalar da gittiler, sonra polis geldi, tamam kapatıyorum dedim. bir duble daha içtim kapatmadan, belki gelir diye bekledim, yine gelmedin.

2 Ekim 2011 Pazar

yazasım geldi

yazasım geldi, tutmayın lan beni!

çok fena düşünceler geçti aklımdan, fena sayılmaz dedim, yaz bunları, insanlarla paylaş ki, sosyalist ol ulan!

demode mi?

no non none, haha, işte böyle.

aslında facebooktan girmeliyim, arzuhalime. neden tüm sevdiğim kadınlar, tüm güzel halleriyle karşımdalar, nerde o eski? eski-yeni yani aslında ankarada bir bar var. tamam da bu içkiyle bu karı kızla nereye kadar. bu içkiyle bu karı kızla bu okul bitmez demişti, vakti zamanında izmirde bizim laz bakkal. bitmedi de. ama okula kısa film çekmem gerekti mezun olmak için. ben mezun olamadan uzun çektim.

işte ben yazmaya başlayınca hep böyle yapıyorum, ismini vermeyeyim, onu da edebiyat tarihçisi mi, yoksa sanat tarihçisimi araştırsın demişti orhan veli? neyse ben yine de ismini vermeyeyim, ama o da bu yazıyı okuduktan sonra edebiyat tarihçisine tüyo vermesin. bu arada ben tarihÇisi yazıyorum ama, şüpheliyim. yoksa tarihCisi Mİ? fasollasido..

o yüzden hala beni bu yazma kafasına getiren duyguyu arıyorum, duygu-ruh hali vs. her neyse işte onu arıyorum. dınanı dınanı. cevaplayan yok.

tutmayın lan, yazıcam işte. elbet bi yerde ben de yazdım oldu derim. erdal ağaoğlu.

şimdi o kadına inanın ki, yani bana inanın ona inanmayın aslında demek istediğim şey o kadına inanın derken bana inanın ama ben bir kadın değilim siz yine de bozmayın kızlığımı bana inanın, burası çok mu erkek egemen bir dil oldu?

şimdi bana inanın ki, yani benim o kadına söyleyeceklerime, ama ona da inanın o da insan sonuçta!

şimdi arkadaşlar bana da ona da inanın. ve kimseyi inanmıyor diye yargılamayın. allah hepimize aklı vermiş. şimdi yaptım oldu diyor ali bektaş aman ağaoğlu.

ari ırk almanlar olamaz, ki olamadılar da zaten. ama lazlar olabilir. burada kendime pay çıkarmaya çalışmıyorum. ben kalben izmirliyimdir. lazlar olabilir diyorum çünkü; sadece -ebilmekten bahsediyorum, yani gerçekçi olmuyorum, imkansızı da istemiyorum, o kadar. ama kadınlar olabilir.

yani ari bir ırk olacaksa, adına ırk demiyelim. ari bir cins vardır dünyamızda. işte o cinsini sevdiğim cinsine çeker. hiç bir kadın yoktur ki "beni seviyor musun" diye sormasın, ona sarılırken nirvanaya ulaşmış erkeğe.

peki sen bunu kimlere sordun? hadi bunu geçtim bana niye sormadın? ben halbuki sana sarılıp yatmadan da nirvana... ben sana önceden seni seviyorum dedim diye mi sormadın?

yazasım geldi, ama işte son paragraf kadar saçma oldu, netice. ama sen güzelsin be hatice. işte ben de buna kızıyorum.

eskiden severdik, sevdiğimiz kadın bizi sevsede, bizi!, sevmesede, dizi mantığımı var burda ya, bizi ne? neyse, şiirler yazardık. işte tutarsa ilk onüçten sonra devamını yazardık. biz de, yani ben, ilk üç bölümü çektim kafamda, sonra dedim ki tutar bu iş.

uçak biletini aldım izmire bir gittim, ki ne göreyim, oha lan eskiden güzeldi, şimdi daha da güzel. sonra yine gittim filan. olayı dramatize etmek istemiyorum. bi açtım gözümü karlı dağlar, izmirdeyim! orda bi .... semti var. ben o güzelliğin nerede yaşadığını bilmez miyim? aradım sordum, ineceğim durağı söyledi.

o gün bu gündür. o izmirde, ben afedersiniz ama siktiğimin istanbulundayım.

şimdi facebookta fotoğraflarına bakıyorum, başka sevdiğim kadınlarda var. başka sevdiğim kadınlar davar. davarlar van gölü canavarı olup dünya gündemine oturmuş idi, bunu da unutmayalım. ve bir vanlı köylü kadar temiz kalpliyim ve de ı am the one ulan.

o yüzden burdan ibo, yusuf, alanzinho, godard ve serkana sesleniyorum: olum bu hafta sonu bi binlik rakı içelim mi lan? yazı gibi olmaz hem, ben de oturur ağlarım. samimi bi ortam olur, gazı gelen osurur filan.

kadın çin de bile olsa, bana set kurar, ben de o seddin ihalesine girerim ulan...