ne olursan ol gel, ama çok uzun kalma

mevlevi tekkesi değil canım burası

13 Eylül 2010 Pazartesi

evet, yetmez, zaten size de yetmeyecek

"yavrum" der büyükler ailelerde, "kim sana ne kadar harçlık verdi" diye sorarlar, bayramlarda. çünkü daha çok harçlık veren daha çok sevilecek insandır bu topraklarda. işte o bayramlar başlatır bu ülke insanını henüz daha çocukken dilenmeye.

sonra zaman geçer, tanrılar değişir ve harçlığın adı kömür, makarna vs. olur. dilenciler bu sefer el öpme eylemini oy verme biçiminde gerçekleştirirler. bunu ister ön teker nereye giderse arka teker oraya diye anlatalım, ister yedisinde neysen yetmişinde de oysun diye. bu ülkem insanının üretilme biçimidir. ha arada kaporta çizilirde boyamak gerekirse, ne bileyim sorunlu din dersleri vardır mesela, ya da iş alabilmek için cuma namazına gitme zorunluluğu.

üniversiteye girmek isteyen gençlerimizin, memur olmak isteyen üniversitelilerimizin başlarına ne gelmişti sahi, sahiden bunu da düşünüyor mu yetmez ama evetçiler. o geçsin diye canlarını dişlerine taktıkları anayasa paketi bu iktidarın bu tarz uygulamalar yapmasının önüne geçiyor mu?

ben cevap vereyim, HAYIR. aksine şunu hatırlatmakta yarar görüyorum, 61 anayasasına evet diyen solcuları bence de haklı olarak eleştirirler ve kalkıp utanmadan bugün evet demişler. kırk yıl sonra soldan ve doğal olarak demokrasiden yana olacak olan insanlar, hiç merak etmeyin sizi de tarihte layık olduğunuz yere koyacaklar.

demokrasi mücadelesi tarihin hiçbir döneminde, hiçbir coğrafyada zalimlerle, gericilerle uzlaşarak başarıya ulaşmamıştır. abdurrahman dilipak denen adamın yanında yer aldığınız için şimdi bir kez daha kendinizle gurur duyun.

"yetmez ama evet" dediniz, evet yetmeyecek ne size, ne bu ülkeye, ne aziz nesin'e, ne yılmaz güney'e, ne ahmet kaya'ya, ne mahir çayan'a, ne de bu ülkede demokrasi için mücadele vermiş ve vermekte olan onurlu insanlara yetmeyecek, ve günü gelecek siz de göreceksiniz ki, size de yetmeyecek.

ama tek bir şüphem var, size yetmeyen demokrasi mi olacak yoksa teokrasi mi?

9 Eylül 2010 Perşembe

can sıkıntısı

öyle denize yüz metre ilanıyla geçiştirdiğimiz kiralık hayatlar, o yüz metreci insanları beton duvarlar arasına hapsetmekle ve televizyona bakıpta tatil yörelerine iç çekmekle geçti. balkonlar aynalı camların arkasından seyredilen sokaklar, sokak gazeteciliği diyebileceğimiz, bir nevi merakla doldu taştı. istanbul, daha dün çocuktu, çiçekli bahçelerinde koşan dört nala atlar ve kardeş katili hükümdarlar geçti. ergenlik hali izmir ve ankara ve diyarbakır ve yurdumun en doğusundan en batısına ve en kuzeyinden en güneyine, akraba kürt ve türklerin genç yaşta evlendirilen anne ve babalarının özürlü çocuklarını bıraktı. cami sinagog kilise yanyanaydı, hoşgörüydü, hepsi ilahi dindi ve hepsi doğruyu kendisi söylemekteydi. ama fetvayı şeyhülislam vermekte, şeyhülislama da maaşını kardeş katilleri ödemekteydi. darbeciler, darbe vuracakları başbakandan, maaş almakta, başbakan darbe yaparsanız maaşınızı ödemem ha diyememekteydi. medyamız çok kutuplu ama kutup başları pas tutmuş çalıştırmak için biraz itikleyivermek gerekmekteydi. çünkü bu bir gelenekti, gaz pedalının hidroliğindeki sorun nedeniyle biz demokrasiyide frene bastıktan sonra tekrar çalıştırmak için iteklemek zorunda kalıyorduk. ama demokrasimizin insanı iteklemesine vatan hainliği komünistlik bölücülük gibi yaftalar yaftalıyorduk. üç tarafı denizlerle, kalan güç tarafıysa düşmanlarla dolu ülkemizde, savaşın olmadığı deniz kenarı yerlerin kirası daha çoktu, mesela istanbulda izmirde deniz kenarı yerler daha pahalıydı, hatta ankarada bile deniz kenarı olsa paha biçilmez ama deniz kenarı olmasada pahası çok biçilmiş yerler vardı. mesela mecliste bir konut sahibi oldun mu, torununun torununun sırtı yere gelmezdi. tabi ki çırpmada üç puan alacaklarda oldu, onlar da bu ülkede kitap oldular, film oldular, can oldular, onlar gibi kimse sevilmedi ama kardeş katili değillerdi. bir de bizim en önemli sorunumuz, kardeş kanı dökenlere kin gütmektir, bu yüzden fatihimiz tek, fethedenimiz canımız ciğerimizdir. sahile yüz metre var, ama ben ev sahibiyim, kardeşimle bira içiyoruz, eğer beni de yüzyıllar boyunca anacaksanız onu öldüreyim, bunu yapabilir miyim? evet. şaka leyn, hayır. kardeş katillerini kahraman yapanlar bu ülkeye getirse getirse teokrasi getirir. adına da demokrasi derler. size de hayırlı bayramlar.