ne olursan ol gel, ama çok uzun kalma

mevlevi tekkesi değil canım burası

9 Ocak 2017 Pazartesi

BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (18. BÖLÜM)

FİLMOGRAFİ

Bir masada denk gelmiş içen iki insandan ibarettik. O görüntüleme uzmanıydı, ben nelerin görüntülenmesi üzerine kafa yoruyordum. O adı Ayşegül, sağlık sektöründeydi, ben dizi-film. Ayşegül insanların hastalığının ne olduğunu ortaya çıkartacak veriler sunuyordu, ben insanların neden hasta olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ben masanın bir köşesinde içiyordum, Ayşegül masadaki insanlarla birlikte içiyordu. Hastalıklı bir durumdu benim ki si, o ise filmin en güzel karesiydi, akciğerimin duman tutmamış tek bir bölgesi gibiydi, çekeceğim filmin izleyiciye geçmesini istediğim en sıcak duygusu gibi...

Bir masada denk gelmiş içen birkaç canavar ve iki insandan ibarettik. O tüm masanın beklediği pasta, ben herkesin burun kıvırdığı ucuz biber turşusuydum. Aynı masada olmaması gereken iki ayrı biçimdik. O muhtemelen eve gidip duşunu alacak, ben masadan en son kalkıp, leş gibi alkol kokarak işe gidecektim. Onun gözlerine insanlar ne söyleyecek umuduyla bakacak, bana yine hiç değişmeyeceksin demiş kadar olacaklardı. Tabi ki daha çok ve daha hızlı içmeye başlamıştım. Kendimden sıkıldım yine, bilsem ki şu an bana gidelim dese, iki de bira alır mıyız, diye sormayacağımı belki böyle bunalmazdım.

Bir güzel ve bir derdi güzel, bir masada denk gelmiş. "Sen neden hiç konuşmuyorsun" diye sordu Ayşegül, önce servisimi değiştiren garsona baktım, güldü Ayşegül, "Sen ne ara beni fark ettin?" diye sordum, yine güldü Ayşegül. "Birlikte içiyoruz işte" dedi. Gayr-i ihtiyari garsona baktım, "Tazeliyim mi abi?" dedi. Masadaki herkes bana baktı, ben bir Ayşegül'e, bir garsona baktım, garsonun elindeki şişeyi kaptım, havaya kaldırdım, "Sana ve tüm güzel yalnızlıklara" dedim Ayşegül'e, Ayşegül ve masadaki herkes bana baktı, rakı şişesinin tepesi bilyeli olduğu için içemedim ve rezil rüsva, aynı zamanda göt oldum.

Bir güzelin masasını viran eyledim. Ayağa kalktım, bana nereye gittiğimi sordu. Bara dedim. Tüm yalnız erkeklerin ait olduğu yere, "Sikecekleri bir am bulamadıkları için barmenin kafasını siktikleri yere" diye eklemedim, yürüdüm ve kendime bir bira söyledim. Masada beni tanıyanlar, Ayşegül'ü tanıyanlar, bir de ortak tanıdıklarımız vardır. İlkokul matematiğim, kesişen kümenin beni siklemeyeceğini, diğerlerinin hiç siklemeyeceğini söylüyordur ve öyle de oldu. Gece biterken ne de olsa bir tanesi yanıma gelecek ve bana evinde kalabileceğimi söyleyecekti. Lakin geçmiş deneyimlerinden tecrübeli olduğum için bu sefer hoşlandığım kadınla birlikte olacak kişinin evinde kalmamaya dikkat edecektim.

Çok masalar devirdim, bir başıma. Ayşegül yanıma geldi ve neden böyle yaptığımı sordu. Bir masada denk gelmiş iki insandan ibaret olduğumuzu anlatmaya çalıştım. Ben filmlere öyle bakmam dedi, üstün körü olmaz o iş, en küçük bir noktayı umursamazsan, ucunda ölüm olabilir. Haklıydı, "Haklısın" dedim. Lakin ben dolaylı yoldan intihar etmeyi denediğimi düşünecek kadar, alkolizme bahane üreten ve görüntülenemeyecek duygularla yoğrulmuş bir sinematografım. Dedi ki, duyguların görüntülenmeye değil, hissedilmeye, anlaşılmaya ihtiyacı....!!!!

Öpmeye kalktım, geriye doğru yarım adım atınca tabureden yere kapaklandım. Ertesi sabah gözlerimi açtığımda giydiği bornozun kime ait olduğunu çok iyi biliyordum. Bir masada denk gelmiş içki içen iki insandan ibarettik.