ne olursan ol gel, ama çok uzun kalma

mevlevi tekkesi değil canım burası

7 Nisan 2016 Perşembe

BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (14. BÖLÜM)

KRİSTİNA

                "Kristina iş yerine ilk geldiğinde, patronumla sevgili olduğuma ilk kez üzülmüştüm. Şimdi onu son kez göreceğim için çok mutsuzum. Bir de artık işsizim."

                Bazı kadınlar vardır. Girdikleri mekanlarda tüm bakışlar komutana selam duran askerler gibi kendilerine dönüktür. İşte benim sevgilim öyle bir kadın. Kristina’ysa daha çok siyasetçilere benziyor; geçerken destek sloganı atasın, avuçların patlayana kadar alkışlayasın geliyor. Alkışlarken sizi takip eden bir çift sevgili gözün olduğunu unutmamanızı tavsiye ederim. Ama zaten Funda küçük pot kırmalarıma alışıktı, fırçayı ofis ahlakı konusunda patronum olan tarafından yedim.

                Doğal olarak kasırga sadece beni değil, evleri, ağaçları, Ardaları, Yusufları, hayvanoğluhayvan Ardaları, Ümitleri ve kitabını siktiğim Ardaları etkiliyordu. Ben iki bira içelim dediğimde götüm ağrıyo, başım ağrıyo diye kaçacak delik arayan herifler, sırf Kristina seviyor diye alkolik oldu. Ve ben yemekten sonra sevgilimle bir kadeh şarap içip hangi filmi izleyeceğimizi belirlemek gibi kutsal işlerle uğraşırken, onlar belki de dans eden Kristina’nın en edepsiz bölgelerine bakıyordu.

                Bu işin böyle gitmeyeceğine karar verdim. Çünkü Kristina o akşam gidecekleri yere beni de davet etmişti. Sevgilimi karşıma aldım ve dedim ki: “Eğer beni işten kovmayacağına söz verirsen, sana bi şey söyliycem” Bana sorgular gözlerle baktı, “Ben Kristina’ya aşık oldum” kovuldum. Böyle olacağını bildiğim için “Aşkım eğer yorgunsan gitmeyebiliriz ama bizim içinde iyi olmaz mı?” dedim. Olmadı, çünkü diğer tüm çalışanlar göbek atabilirdi ama patron ve patronun sevgilisi atamazdı. Zaten çocuklarda (orospu çocukları) Funda’nın orada olmasından kaynaklı en fazla Zeybek kadar oynayabiliyorlardı. Yine de gözünü sevdiğim batı medeniyeti Kristina’ya herkesin bir birey olduğu özgüvenini vermişti. Pistten yanımıza gelip ellerimizden tutunca Funda nazlansa da ben daha fazla kendimi tutamayıp piste attım. Ve o lanet tangoyu çalmak hangi namussuzun fikriydi bilmiyorum ama göt gibi pistte kaldım. Anasını siktiğimin piçi Arda tango biliyordu. Götün götün masaya geri geldim, Kristina’nın bir saniyesini bile kaçırmak istemiyordum ve Funda son üç yıldır duymaktan en çok nefret ettiğim sözleri söyledi: “Çok sıkıldım eve gidelim mi?”. Artık canıma tak etmişti ve dedim ki: “Siktir git ulan, ilik gibi manitayı bu çakallara bırakıp gelip evde senle dizi mi izliycem manyak?” Funda önce kadehteki şarabı suratıma fırlattı, sonra şişeyi kafamda kırdı. Tüm bu rezaleti Kristina’nın görmemesi için “Olur aşkım” dedim ve eve gittik.

                Funda makyajını temizledi ve yatağa girdi. Kristina’nın kırmızı rujunun izi Arda’nın gömlek yakasında, boynunda ve suratında, tadıysa dudağındaydı. Bu halleri düşünmek beni çıldırtıyordu. Kapıyı sessizce çektim ve evden çıktım. Onları bıraktığım mekanda bulamayınca Arda piçine mesaj attım: “Nerdesiniz lan?” Göt lalesi cevap vermeyince aradım, açmadı. Bir Tango Club gördüm, damsız olduğum için içeri almadılar “Yahu dışarıdaki insanın başında dam mı olur, burada mantık hatası” var diye espri yapsam da işe yaramadı. Ben de yoldan bulduğum bir travestiye “Bu dansı bana lütfeder misiniz?” diye sormaktan başka çare bulamadım. Kucak dansının vizitesi 100 liraymış bunu da öğrendim. Yanımda bir travesti altımda kırmızı eşofmanımla bir tango kulübüne girdiğimi fark ettiğimdeyse çoktan geç olmuştu. Esnada telefonum çaldı, Funda arıyor. Hemen koşarak mekandan çıktım, ama fark ettim ki travesiti de peşimden koşuyor. Durdum, durumu anlatmaya çalıştım, çakısını boğazıma dayadı ve tüm paramı istedi. Cebimde sadece 50 lira vardı. Telefonumu da aldı.

                Artık bir uyur-gezer olmaktan başka çıkış noktası bulamamıştım. Funda ertesi gün beni psikologa gönderdi, tabi ki arkadaşı. Derdimi çaktırmadan işin içerisinden nasıl çıkabilirim diye çok çabaladım ve her şeyi daha da karışık hale getirdim. İş yerine döndüğümde Funda beni gülümseyerek karşıladı. Gülümseme no3: Birazdan bana bir hediye verecek. Yok kolyenin yapıldığı taş özelmiş de insanı sakinleştiriyormuş, yok bu kitap başarının sırlarını öğretiyormuş, yok psikolojik durumum düşünülünce 1 hafta izinliymişim. Ne diyosun ulan, ne diyosun? Bu Arda piçi bir hafta da karıyı perte çıkartır. “Ama bitirmem gereken işler var” dedim. “Ben Arda Bey’e söylerim, o sizin işlerinizi de bitirir” dedi. Çaresiz çıktım. Kendi tabutunu taşıyan ilk meftaydım.

                Bir şekilde Kristina’yı görmem, ona ulaşmam lazımdı. Tanınmamak için numaralı gözlüklerimi çıkardım ve güneş gözlüğü taktım. Saat beşte iş yerinden kırmızı uzun elbisesiyle çıktı. Saat altıya kadar nereye gittiğini öğrenmek için takip ettim. Girdiği dükkanın ismini görebilmek için numaralı gözlüklerimi taktım. Kuaföre girmişti. O zaman bu akşam bir randevusu var diye düşündüm. Hava kararmıştı ve tekrar güneş gözlüğü takamayacağım için bir kuytuya çekilip kapıyı gözetlemeye devam ettim. Ve kırmızı elbisesiyle kuaförden çıkarken acı gerçeği fark ettim: Yanlış kadını takip etmiştim.

                İznimin ikinci gününü de Kristina’ya ayırmaya karar verdim. Funda’nın beni gönderdiği boktan yoga kursundan karnımın çok ağrıdığını söyleyerek ayrıldım. İş yerine pizzacı kılığında girdim. Kristina’nın masasına kutuyu bırakıp çıktım. Peşimden Arda pezevengi kutuyu açmış, pizza yerine bir çift bilet bıraktığımı görmüş. Ben salonun kapısında beklerken Kristina’yla birlikte geldiler. Görünmemek için kendimi salonun içine attım. Boş bulduğum ilk koltuğa oturdum. Ve işkence başladı. Kolunu kızın omzuna mı attı o, hayır Kristina da ona mı sarıldı. Filme herkes gülerken ben ağlıyordum. Ara verilince görünmeden kaçtım demeyi çok isterdim kendine has bir melodiyle çalan telefonum beni ele verdi. Arada oturan kişiden rica ettim ve filmi devamında ben de yanlarına oturdum. Filmde kadın gerçek aşkın hangi erkek olduğunu anlıyordu.

                Peki ya sen Kristina? Arda piçinin aksiyonu boldu ama, biz de duygu adamıydık. Yürü be koçum. Sıkıştığım yerde Funda’ya aşık olduğum zamanlardan da copy/paste yaparak parti liderinin mitingde elini kaldıracağı isim olma konusunda hızla ilerliyordum. Şunu fark etmiştim ki, bana lazım olan şey bir masaydı. Eğer bir masanın başında rekabete girersem kazanan ban oluyordum. Laf lafı açtı, lafçı lafı lafa getirdi. Kristina’ya çok özel bir falcıdan ertesi gün için randevu aldım. Arda’ya da yarın başka randevu kabul etmediğini söyledim. Kızın götünden ayrılmıyo dal yarak.

                   Kristina’nın falında ben çıkıyordum. Mutlu oluyordu. Falcının ben olduğunu öğreninceye ve ben aptal saptal konuşmaya başlayıncaya kadar. Konuşmanın sonunda şaka yaptığımı öğrenince yine bir batılı gibi olgunlukla karşıladı beni. Çünkü batılılar gerizekalıları olgunlukla karşılar. Biz de krizleri fırsata çeviririz. Falına bakarken balık yemeyi çok sevdiğini öğrenmiştim. Funda bu akşam geç gelecekti ve bir kadının gönlüne giden yol da midesinden geçebilirdi. Şarap, bira da bizi bozacağına göre rakı içecektik, ne çare. Ve tam ona sarılırken, gördüm pencereden. Funda is coming. Şaşırdı, yadırgamadı ama, çünkü profesyoneldi. İstersek bize kahve yapabileceğini söyledi. Kristina artık fala inanmıyordu.

                Funda, hafta sonu yalnız kalıp kalamayacağımı sordu. En kötü ihtimalle bira içer konsolda oyun oynardım. Üstelik aşık olduğum bir kadın vardı. Yalnız kalan ben değil Funda olacaktı. Ama x otelde 2 gün boyunca şirket kampı yapılacağını ve Kristina’nın da orada olacağını öğrendiğim zaman tüm hesaplarım alt üst oldu. Tüm “Aşkım ben de geleyim, orayı çok seviyorum” ısrarlarıma rağmen, dinlenmem gerektiği konusunda ısrarlıydı.

                Bir daha bellboy olursam anamı siksinler. Funda iki gün için dört valiz getirmişti. Diğer bellboy çocuğun cebine elli  lira sıkıştırıp o işten kurtuldum. Kristina’nın sadece iki küçük valizi ve nefes kesen bir çekiciliği vardı. Hepsini odaya kadar taşıdım. Bahşiş almadan ayrıldım.

                İlk gün doğa yürüyüşü yapılacaktı. Diğer bellboy çocuğun cebine 200 lira sıkıştırmak zorunda kaldım yerime baksın diye. Arda hayvanı tayt giymiş, bu çocuk tam bir mal bence. Kristina’nın kalçalarından gözümü alamıyorum. Ayağım takıldı ve yere düştüm. Kristina beni vahşi bir hayvan sandı. Oysa korkulacak bir şey yoktu, doğadaki tüm hayvanlar bir tehlike hissettiğinde saldırır. Mesela taş atmak gibi. Kafam acımıştı ve ayı gibi sesler çıkarmaya başladım. Arda lavuğu korkusundan kızı bırakıp kaçtı. Kristina korkusundan ne yapacağını şaşırmıştı. Günlük rutin koşumu yapıyormuş gibi oradan geçtim ve artık bir kahramandım. Beni burada gördüğünden kimseye bahsetmemesini, onu ilk gördüğüm günden beri aşık olduğumu, Funda bunu duyarsa beni işten atacağını söyledim. Kristina artık bizi tanımış olmalı ki “Godoş muyum ulan ben?” dedi.

                Gece garson kılığına girdim ve servis yapmadığım zamanlarda, ağaçların arkasına gizlendikten sonra gözlüğümü takıp Kristina’yı gözlemledim. Arda piçi ne kadar yavşasa da Kristina’nın aklının başka bir yerde olduğu belliydi. Odasına girmeyi başardım ve yatağının üzerine kadının gerçek aşkı bulduğu filmi bıraktım.

                Ertesi sabah paint-ball oynanacaktı. Kimsenin Kristina’yı vurmamasını ve yarışmayı kazanmasını sağladım. Bunu yapanın başkası olduğunu bir tek Kristina anladı. Arda’ya birkaç mermi fazladan sıkmış olabilirim.


Not: Bundan sonrası otelde veya geri döndüklerinde bu tarz romantik sahnelerle ilerleyecek. Karakterimiz işi ve Funda ile Kristina arasında daha da sıkışacak. Gidemeyeceğini düşündüğümüz noktada ve Kristina da böyle düşündüğü anda havaalanında belirecek. Zaten Kristina’nın da elinde fazladan bir bilet daha olacak.