ne olursan ol gel, ama çok uzun kalma

mevlevi tekkesi değil canım burası

15 Ağustos 2015 Cumartesi

BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (9.BÖLÜM)

BİR DAHA ASLA: ASLI

Kimi zaman insan, çoğu zaman istemeyeceği şeyleri yapmak konusunda hiçbir zaman olmadığı kadar çok isteklidir. Mesela evlilik gibi, sabah başının götünün ağrıyacağını bile bile birkaç kadeh daha içmek gibi veya ne bileyim, paraya çok sıkıştığında tövbe etmek gibi. Bazı yollar vardır, sonu başlangıç noktasıdır. İlerlediğinizi sanırsınız ama vardığınız yer, henüz emeklediğiniz yerdir. İnsanoğlu çok azı ayakta ölmekle birlikte, emekleyemeyecek ya da sürünemeyecek bir duruma gelir ve kendini ilk anasının amından çıktığı durumda bulur, sonra geberir gider. O an'a kadar hiç ölmeyi istemesede bu geriye gidiş, insanevladını çok yorar, mahveder, depresyona sokar, pis koyar, gökte bir yıldız kayar ve eğer biraz okumuşsa "Diyalektiğin bir üst aşamasına geçemedi" yok biraz anlamadığı dilde bir kitabı okuyanların okuduklarını duymuşsa "Taksiratı küsuratı affolsun" diye yadedilir. Ama bu son noktaya gelmediyse; çoğu insan, kimi zaman yapmak istemeyeceği şeyleri yapmak konusunda, her zaman çıldırmışcasına bir arzu duymaktadır.

Asla "Yapmam" dediğim şeyleri yapmam. İlkeli bir insanımdır. Bu yüzden David Lynch filmleri izlemek dışında başka hiçbir şey için "Yapmam" demedim. Çok zorda kalırsam "Şimdi yapmam" dedim. Ders çalışmak için "Yapmam" demedim mesela, çalıştım, sadece annemin babamın istediği zamanlarda yapmadım, belki de bu yüzden üniversiteyi oniki yılda bitirdim, pişman değilim, sonuçta yaptım. Okul bitince çalışmam gerekti, "Yapmam" demedim. Çalıştım, biraz aksak biraz aralıklı ama çalıştım. Benden istenilen işleri, şimdilik hedeflerim başka diye yapmadım ama "Yapmam" demedim. "Birgün evleneceğim" dedim, "Zamanı gelince", "Şimdi değil" dedim. "Yapmam" demedim. İlkeli bir insan olmakla, ilkeleri olan bir insan olmak arasındaki büyük farkı o zaman anladım. Asla yapmak istemeyeceğim şey, 'ped' reyonunun karşısında durup, marka-model-ebat gözetirken, işin içinden çıkamayınca telefona sarılıp "Hayatım, emin olamadım da..." diye başlayan bir cümleyle alışveriş sepetine benim için hiçte gerekli olmayan bir sürü zımbırtı doldurmaktı. "Yapmam" diyemedim.

Haftanın beş günü işe gittim. Her sabah bir yumurta, bir iki dilim peynir, birkaç zeytin yedim. Evden çıkarken Semra, kapının yanındaki boy aynasında önce göğüs dekoltesine, sonra bana baktı. Ben çoğunlukla dişlerimi fırçalamayı unuttuğumu bahane edip işe otobüsle gittim. İş yerindekiler bana baktı, Semra'nın göğüs dekoltesini düşündü. Öğle yemeklerinde kadınlarla birlikte salata yedim, sonra kahve fallarına baktım. Hepsini kocası, Semra'nın dekoltesiyle aldatıyordu. Hepsi de kocalarını aldatmak için can atıyordu. Semra'nın kart basma zorunluluğu olmadığı için hep benden önce çıkıyordu. "Şöyle güzel bir akşam yemeği" yiyorduk, sonra eve dönüyorduk. Her akşam tatil için "Mutlaka buraya gitmeliyiz" diyordu Semra, yaklaşık önümüzdeki üçbindörtyüzellibeş yıllık tatil planımız hazırdı. Semra "Ben yatıyorum" dedikten sonra yatağa girmesi bir saati bulduğu için ve bu süre içerisinde ben uyursam bana kızacağı için kendime bir kadeh rakı koyar, ağır ağır demlenir, sonra iş yerindeki dedikoduları bir daha dinler ve uyurdum. Hiçbirisine "Yapmam" demedim.

Yıllar geçtikçe insan ilk gençliğindeki ya da ergenliğindeki gibi olmak istiyor. Çünkü o zamanlarda kendisini asi kılan ve tüm saçmalıkları yapmasına mani olan herkese kafa tutma arzusu barındıran, görünmeyen, bilinmeyen, kokusuz ve renksiz bir uyuşturucu kullanıyor aslında. Lise bittiğinde toplumsalın üzerimde yarattığı baskıya daha fazla direnememiş, gittiğim dersanenin karşısındaki hayat mektebine bir ziyarette bulunmuştum. Daha doğrusu hem ziyaret hem ticaret. İki tarafta kazanıyordu. Ben adeta bir KOBİydim. Her ne kadar daha sonradan asıl adım olan 'esnaf' kullanılacak olsa da, bankadan çektiğim krediyle açtığım dükkana belediye başkanı, kaymakam çiçek göndermiş ve tüm aldığım riskleri bertaraf edeceğimi bilen bir özgüvenle, gerekirse camiye gider, namaz bile kılardım. Annemden aldığım harçlıktan biriktirdiğimleyse en fazla bu kadarını yapabildim ve ikinci taraf yani Aslı da parasını kazandı. Ben yeni bir yola adım atıyordum, Aslı ise gişede bilet kesiyordu. Biraz sürat yaptım. "O arkadaşınıza söyleyin, bir daha gelmesin" demiş Aslı, "Verdiği paraya yazık" diye de eklemiş. Eğer işleriniz iyi gitmiyorsa belediye başkanından randevu alamazsınız ve önünüzdeki masanın camının altına yerleştirdiğiniz açılış günü fotoğrafındaki çiçeğe bakar derin bir iç çekersiniz.

Akşam olsa de işten bi an önce kurtulsam diye beklerken, Semra Hanım'da mail geldi. "Yarın akşam, 'çalışma hayatında yeni ilkeler' isimli sunum yapılacaktır. Katılım zorunludur" yazıyordu. "Yapmam" dedim. Yarın oldu. Semra Hanım'ın odasına gittim, izin istedim. "Ama sonra yemek olacak, benim gitmem lazım" dedi. "Git" dedim. Eve gitmedim, canım sadece içmek istiyordu. Önce iki bira alıp sahile indim. Telefonumdan Semra'ya mail attım: "İşten ayrılmak istiyorum, yerime başkasını bulana kadar sizi zor durumda bırakmamak adına çalışmaya devam edeceğim" yazdım. Bu basit cümleyi yazabilmek için iki birayı heba ettim. Sonra bir türkü bara girdim. Altı üstü bi yirmilik rakı içtim, galiba iki de bira; ben bara, hesap bana girdi. Cebimdeki tüm parayı verdim. Üniversiteye girdiğim ilk yıl babam bana verdiği kredi kartını iki ay sonra iptal etmek zorunda kalmıştı, o günden beri kullanmam, canım eve gitmekte istemiyordu. Annemden, babamdan gizli gizli para istemişliğim çoktur, ama saat geç olduğu için ve eğer bunu yaparsam annem muhtemelen dertten kederden tekrar sigaraya başlayacağı için, Semra'yı aramaya karar verdim. Meşgule attı orospu. İlk 'çıktığım kız' telefonunu açmayınca evden aramış babasıyla konuşmuştum. Yalan söyledim, o zamanlar cep telefonu yoktu. Ama o yaşlardayken bunu yapabilirdim. Semra bunu kendi istemişti. Şimdilik haberi olmasa da 'eski' patronumu aradım ve Semra'ya ulaşamadığımı söyledim. Semra telefonu eline aldı, "Canım bi şey mi oldu?" dedi. "Bana bin lira göndermezsen, kocanı öldürürüm!" dedim. Hayır, ben o toplantıdayken şaka yapıyor olamazdım, peki şaka yapmıyorsam niye para istiyordum, eve gitmemiştim ve serserilik mi yapıyordum, yine yatak en son üç yıl önce tanık olduğu ve o gün yasakladığı gibi leş gibi alkol kokan bir herifin horultusuyla ve eve gelmeden önce içtiği işkembenin lanet kokusuyla mı dolacaktı, bunları düşündü Semra, bir saniye içerisinde düşündü bunları Semra. Müsade isteyip masadan kalktı. 'Eve git' dese "Yapmam" diyeceğimi biliyordu. Parayı gönderirken gururuma yediremediğim için tembihledi diyorum ama aslında posta koydu: "Salonda yat, odaya girme"

Bi taksiye bindim, içmeyi sevdiğim bi yer var, oraya gitmesini söyledim. Giderken yolun kenarında çok güzel bi kadın gördüm. Kadın o kadar güzeldi ki sol şeritteki taksiye fren yapması için önce bağırdım sonra yalvardım. "Hemşerim dur" dedi, bu isteğimin mantıksızlığına beni ikna etti taksici ama "Biraz ilerdeki kavşaktan döneriz" dediğinde ben kendimi kaybettim ve bugüne kadar hastaneye çok insan taşımış biri olarak ambulans şoförüne "Daha hızlı gidemez miyiz?" ya da trafiğe "Yolu açın orospu çocukları!" diye bağırışlarım, o an ki haykırışlarım karşısında bir hiçti. Otelin önünde mutlu mesut arabadan inerken yüz lira yerine yüzelli lira verdim taksiciye, yüzelli lira da oda parası ödedim. Bi de rakıyla meyve söyledim. Bahşişiyle birlikte gelen çocuğa ikiyüz lira verdim. "Yirmi lira bozuğun var mı?" diye sordum, aldım, kalan parayı da o'na verdim. Rakıları o doldurdu. Üstündeki elbiseyi çıkardım, başka bi elbise giydirdim. O suları doldurdu. Makyajını sildim, tablosunu yaptım. Kadehini tokuşturdu. Ojeleri pembeydi, öyle bıraktım. Bir yudum aldı. "İstersen hemen başlayalım, ama rakıya yazık" dedi. Bir yudum aldım. "Başladık zaten" dedim. Adını sordum, "Aslı" dedi. Bende film koptu. Anlattım da anlattım. Aslı'dan başladım, Müzeyyen'den, Derya'dan, Semra'dan bahsettim. Hayatımda ilk defa karşımda bir kadın varken bu kadar uzun konuştum. Ben konuştum, o rakı doldurdu. Ban ağladım, o içti. Gün ışımaya başladı. Semra'dan mesaj geldi: "Nerdesin!" yazıyordu. "Önce aynada kendine baktı, sonra bana bunu yazdı" dedim. Sustu, bi şey demedi. "Sen de var ya yeni gelin gibisin" dedim, güldü. Semra aradı, açmadım. "Ben boşanıcam galiba ya" dedim. "Yapma abi" dedi. "Benimle evlenir misin" dedim. Evet bunu dedim. O an evet dese, açık söylüyorum evlenirdim. "Abi benim iki çocuğum var" dedi. "Onlar benim de çocuklarım, abi deyip durma bana" dedim. "Anlamıyosun abi, karım var karım" dedi.

Bi duş alıp çıktım, eve gittim, uyudum. Akşama doğru uyandım, kahve içtim. Çok gergindim, rakı koydum kendime ve Semra'yı beklemeye koyuldum. Semra geldi. Ama boş gelmedi: Yanında eski sevgilim ve avukat Deniz Hanım duruyordu. "Yaptım" dedim ama "Yapmam" demedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder