ne olursan ol gel, ama çok uzun kalma

mevlevi tekkesi değil canım burası

21 Ekim 2011 Cuma

meyhane'den bir gün

bir gün meyhaneye giren, herhangi insancıklardan, farklı bir insan girdi. hep erkekler gelirdi. bazen kadınlar da gelirdi. ama yaşı geçkin, ve güzel ya da çirkin diye değerlendiremeyeceğimiz, en azından genç erkeklerin değerlendiremeyeceği kadınlar. onları üst kata alırdık. canım rakı içmek istediğinde kimsenin olmadığını bildiğim üst kata, yalnız bir erkek olarak oturduğum üst kata, yalnızların üstünde yalnız kaldığım üst kata. ve o yalnızların, ben de bir yalnız olarak, o yalnız gelen kadınlardan uzak durmasını sağladığım üst kata.

o yalnız ve yaşlı ve içmeyi seven ablaların gönlümde yeri ayrıdır. harbiden içerler, haybeden değil. yeni yetme çıtırlar ya da müptela olmuş sevimsizler gibi içmezler. rakılarını söyler, "adam" gibi içer, hesaplarını öder ve çıkar giderler. altta ki yalnızların, bir aşk dileyen bakışlarınaysa en fazla tebessüm eder, geçerlerdi. bu arada altta ki yalnızların en fazla bir aşk dileyen, diyerek, yazarın hafifletmeye çalıştığı mevzunun aslında çok güzel, ama o yalnız ve o pis meyhaneye gelen, o yalnız ve pis insanların düşüncesinde ne olduğu fikri, bu yazının okurunun hayal gücüne bırakılmıştır.

altta ki yalnızlar, onlar da ayrı bir mevzu aslında. sabah birbirlerine selam verir geçerler, en fazla bir çayını içerimcidirler. akşam meyhaneye gelirler. akşam olunca o yalnızlar, çoğalır, örgütlenirler.örgütlü bir yalnızlık dolar içeri. çevik meyhane garsonları müdahale ederler. rakı ya da bira. hatta kimileri zengindir, viski içerler ve sosyal sorumluluk projesi olarak başkalarının hesabını öderler. bu bir yerden bakınca statü meselesi gibi görünebilir ama meyhanenin az olan güzelliklerinden biridir de aynı zamanda. meyhane, paran olsun olmasın bir güzel muhabbetin peşinde koşulan yerdir.

ve paranın olup olmamasının, doğrudan ya da ters veya her ne biçim olursa olsun, yalnızlığa dair orantıyla ilgisi yoktur. belki parası olan o gece gidip bir hayat kadını-seks kölesi-seks işçisi ya da her ne diye tabirleyeceksek tabirlediğimizle, ilişki kurma şansına sahiptir ama o da muhabbet ettiği insanla birlikte gider, o insanın parası olmasa da. niyet iyi ama amaç kötü diye bakardım ben, barın arkasından.

barın arkasından baktım çoğunlukla zaten. çalışanlarım sevdiğim arkadaşlarımdı diyebilirim. barın önüne pek az çıkardım. örneğin o ablalar geldiğinde onları karşılayacak ve yalnız ve çirkin milletimden, ve onların kurumsallaştığı vatan diye tabirlenen toprak parçasından ayrı bir yerde olduklarını, kadın başlarına içebileceklerini ve kadın başlarına içerken, erkek sinek dahi onlar istemezse uçamayacağını göstermek için ya da erkek cinsiyetine mensup ergenlikten çıkamamış ve de ergenliğin ne olduğunu bilmeyen bir iki dengesiz başkalarını rahatsız ettiğinde onları defetmek için.

bir gün yine barın arkasındaydım, barın arkasında dediğime bakmayın, bardaydım. iki abla girdi içeri, üst kata aldırdım. onlar dışında toplamda yalnız sekiz ve insanların oturduğu yalnız iki masa vardı. ablalar rakılarını söyledi. o yalnız iki insanın oturduğu bir masa kalktı, ablalar tekrar rakı söyledi. garsonların cebine, iyi iş çıkarmıştık, biraz fazlaca para koyup gönderim. yalnızların son temsilcisi olan masada kalktı birazdan. ablalar yine rakı söyledi. ben çocuklara çıkmadan önce benim mezemi ve rakımı hazırlamalarını söylemiştim, içiyordum yani. müşterilerimin rakılarını verdim.

bu gün meyhaneye giren, herhangi insancıklardan, farklı bir insan gelir mi diye bekledim. ablalar da gittiler, sonra polis geldi, tamam kapatıyorum dedim. bir duble daha içtim kapatmadan, belki gelir diye bekledim, yine gelmedin.

2 Ekim 2011 Pazar

yazasım geldi

yazasım geldi, tutmayın lan beni!

çok fena düşünceler geçti aklımdan, fena sayılmaz dedim, yaz bunları, insanlarla paylaş ki, sosyalist ol ulan!

demode mi?

no non none, haha, işte böyle.

aslında facebooktan girmeliyim, arzuhalime. neden tüm sevdiğim kadınlar, tüm güzel halleriyle karşımdalar, nerde o eski? eski-yeni yani aslında ankarada bir bar var. tamam da bu içkiyle bu karı kızla nereye kadar. bu içkiyle bu karı kızla bu okul bitmez demişti, vakti zamanında izmirde bizim laz bakkal. bitmedi de. ama okula kısa film çekmem gerekti mezun olmak için. ben mezun olamadan uzun çektim.

işte ben yazmaya başlayınca hep böyle yapıyorum, ismini vermeyeyim, onu da edebiyat tarihçisi mi, yoksa sanat tarihçisimi araştırsın demişti orhan veli? neyse ben yine de ismini vermeyeyim, ama o da bu yazıyı okuduktan sonra edebiyat tarihçisine tüyo vermesin. bu arada ben tarihÇisi yazıyorum ama, şüpheliyim. yoksa tarihCisi Mİ? fasollasido..

o yüzden hala beni bu yazma kafasına getiren duyguyu arıyorum, duygu-ruh hali vs. her neyse işte onu arıyorum. dınanı dınanı. cevaplayan yok.

tutmayın lan, yazıcam işte. elbet bi yerde ben de yazdım oldu derim. erdal ağaoğlu.

şimdi o kadına inanın ki, yani bana inanın ona inanmayın aslında demek istediğim şey o kadına inanın derken bana inanın ama ben bir kadın değilim siz yine de bozmayın kızlığımı bana inanın, burası çok mu erkek egemen bir dil oldu?

şimdi bana inanın ki, yani benim o kadına söyleyeceklerime, ama ona da inanın o da insan sonuçta!

şimdi arkadaşlar bana da ona da inanın. ve kimseyi inanmıyor diye yargılamayın. allah hepimize aklı vermiş. şimdi yaptım oldu diyor ali bektaş aman ağaoğlu.

ari ırk almanlar olamaz, ki olamadılar da zaten. ama lazlar olabilir. burada kendime pay çıkarmaya çalışmıyorum. ben kalben izmirliyimdir. lazlar olabilir diyorum çünkü; sadece -ebilmekten bahsediyorum, yani gerçekçi olmuyorum, imkansızı da istemiyorum, o kadar. ama kadınlar olabilir.

yani ari bir ırk olacaksa, adına ırk demiyelim. ari bir cins vardır dünyamızda. işte o cinsini sevdiğim cinsine çeker. hiç bir kadın yoktur ki "beni seviyor musun" diye sormasın, ona sarılırken nirvanaya ulaşmış erkeğe.

peki sen bunu kimlere sordun? hadi bunu geçtim bana niye sormadın? ben halbuki sana sarılıp yatmadan da nirvana... ben sana önceden seni seviyorum dedim diye mi sormadın?

yazasım geldi, ama işte son paragraf kadar saçma oldu, netice. ama sen güzelsin be hatice. işte ben de buna kızıyorum.

eskiden severdik, sevdiğimiz kadın bizi sevsede, bizi!, sevmesede, dizi mantığımı var burda ya, bizi ne? neyse, şiirler yazardık. işte tutarsa ilk onüçten sonra devamını yazardık. biz de, yani ben, ilk üç bölümü çektim kafamda, sonra dedim ki tutar bu iş.

uçak biletini aldım izmire bir gittim, ki ne göreyim, oha lan eskiden güzeldi, şimdi daha da güzel. sonra yine gittim filan. olayı dramatize etmek istemiyorum. bi açtım gözümü karlı dağlar, izmirdeyim! orda bi .... semti var. ben o güzelliğin nerede yaşadığını bilmez miyim? aradım sordum, ineceğim durağı söyledi.

o gün bu gündür. o izmirde, ben afedersiniz ama siktiğimin istanbulundayım.

şimdi facebookta fotoğraflarına bakıyorum, başka sevdiğim kadınlarda var. başka sevdiğim kadınlar davar. davarlar van gölü canavarı olup dünya gündemine oturmuş idi, bunu da unutmayalım. ve bir vanlı köylü kadar temiz kalpliyim ve de ı am the one ulan.

o yüzden burdan ibo, yusuf, alanzinho, godard ve serkana sesleniyorum: olum bu hafta sonu bi binlik rakı içelim mi lan? yazı gibi olmaz hem, ben de oturur ağlarım. samimi bi ortam olur, gazı gelen osurur filan.

kadın çin de bile olsa, bana set kurar, ben de o seddin ihalesine girerim ulan...

27 Eylül 2011 Salı

sevdiğin seni düşünüyor, derler, sigaranın dumanı daire olunca; ben hep seni düşünüyorum, bazen sevmedikleri de düşünüyormuş insanı demek ki. hatta sevilmeyenler daha çok düşünüyordur da denilebilir, canım toplum psikolojisi. ve buradan allahsız komünistlere de selam olsun, pek sevilmez kendileri.

kahvaltıda kahve içerken,yani kahvaltı öncesinde ve biraltıda bira içerken yani uyumadan önce fotoğraflarına bakıyorum. bakmak ne kelime tapıyorum. hem de allahsızca.

kalkınca içme
yatmadan içme
bırak şu sigarayı diye kendime telkinde bulunuyorum.
dumandan oluşmuş bir daire oluyor sevgin, işte en fazla o kadarı oluyor, bir saniye geçiyor gözümün önünden, beni düşünüyor musun? yoksa sen başkalarını düşünürken, ben mi hala seni düşünüyorum. kurunun yanında yaş mı yanıyor, kim ulan o?

dumandan kafam mı güzel oldu yoksa.

kalkar kalkmaz içilir mi?

oğlum yat işte daha içme!

dostum belki bir dairem olur.

varı zaten sattın.

bana daire dediler, dikdörtgen çıktı ama.

aslında ne biliyor musun? ben seni tanımadan öncede aşık oluyordum da. seni tanıdıktan sonra takıldım kahve fallarına. fal da fal ha, bana güzel bir kadın var diyorlar, şu tesadüfe bak, aklıma sen geliyorsun. başka bir kadın daha var diyorlar, aklıma bir başkası gelmiyor, yine sen geliyorsun.

sahi sen neden kahve falları dışında hiç gelmiyorsun? ben kahvaltıyı sevmem ki, kalkar kalkmaz kahve içerin. ama şu an bu paragrafın altını dolduramam.

neyse konumuza dönelim, abi sattım ama yatırım yaptım.

oha kendine yatır mı yaptın?

abi sen en iyisi bayıra karşı yatır beni, tırmala beni kaşı beni, olmaz mı?

aslında ne biliyor musun? ben seni tanımadan öncede aşık oluyordum da. hiç bu kadar saçmalamıyordum.ve eski sevdiklerime ihanet etmek istemem ama, o yuvarlak daire, ufo kadar anlamsızdı benim için. şimdi bir ufo görsem ve içinden bir uzaylı çıkıp, hey dünyalı biz dostuz dese, abi ben neyin derdindeyim-sen neyin derdindesin derim.

tamam canım belki de diyemem.

ama neden herkesin sigara dumanında sevdiği onu düşünürken, ben seni düşünüyorum.

çünkü, sigara sağlığa zararlıdır, ama istersen yarın bırakırım. ufo gelir belki ben senin beni düşündüğünü düşünürüm. dolaylı olarak ben seni düşünürüm.

hiç bir bok değişmez anlayacağın. zaten son bir saattir de beni düşünmediğin belli. hiç daire çıkmadı. umutlandırma bari.

31 Temmuz 2011 Pazar

o kadar çok sevdiğim için,
bu kadar az sevildim.
o kadar çok sevmeseydim,
bu kadar çok üzülmezdim.
ama yine de
o kadar çok sevdiğim için,
bu kadar çok üzülmekten,
ya da
bu kadar çok sevdiğim için,
o kadar çok sevmekten
korkmuyorum.

bir elvedayı bile çok görenlerin değil,
bir vedada azıcık hüzünlenenlerin derdindeyim.

bir kaybedeşin değil,
bir güzel sözün peşindeyim.

o yüzdendir ki,
seni hala çok seviyorum,
hala seviyorum,
az ya da çok.

az ya da çok hüzünleniyorum.

tabi ki.

4 Haziran 2011 Cumartesi

yaniii

yani böyle unutmak istiyor da unutamıyor insan gibi değil. unutmak istiyor da unutamıyor insan gidisinin gidisini. unutmak istemiyor da değil fakat unutamıyor. hatırlamak? belki hatırlamak istemiyor, unutmak değil. belki unuttuklarını hatırlamak istemiyor. unutuyor belki, sonra hatırlıyor. sonra unutmak istiyor da unutuyor insan gibi, ama hatırlıyor.

susuyor mesela, yok kendi kendine konuşuyor. konuştukca paylaşıyor, paylaştıkça azalmıyor acısı. acı bazen konuşunca azalıyor, bazen de azıyor. insan susuyor, aslında konuşsa karşısındaki de konuşuyor. duymak istediğim cümleler? duymak istemediklerimi de söylemiyor. ki bunu da söyledi aslında, şimdi susuyor. burdan ne anlam çıkarmalıyım? beni seviyor mu? sustu, susmak onaylamaktır, peki sevmiyor musun? yine sustu.

içmek lazım unutmak için, yani böyle unutmak istiyor insan.

ben neden bu kadar çok içiyorum?

aklımda tek bir şey kalıyor. içiyorum, işim gücüm yerle bir. sallanıp yamulmak ya da yıkılmak umrumda değil. aklımda bir tek unutmak istediğim, unutmak istiyorum, susuyor.

susma, sustukça, sıra bana koyuyor.

aklımda gecenin bir vakti, çünkü hava kararmadan içmeye başlamamak gibi pek uyamadığım bir kuralım var, ama gündüzde içmeye başlasam yine gecenin o ne ara geleceği ve beni çıldırtacağı belli olmayan vakti, işte hep o aklımda ve hep beni korkutuyor.

acaba diyorum bazen, o da unutmadı ama hatırlamak işine mi gelmiyor? ki galiba öyle.

benim vazgeçemediğimse onu saran güzelliği, sanki sadece sağ omzunda melek var gibi. sanki nur düşmüş yüzüne.

san ki sanrılarım mutluluk verircesine.

ne sanıyor o kendini yahu? demek çok isterdim.

acaba bir unutmanın öğleninde, akşam olunca ha siktir unuttum lan demeyeceğimi bilsem ve bütün gece onu düşünmesem ne iyi mi olurdu? ama sabah kalkınca iki gün geçti konuşmadık.

sahi iki gün önce ne konuşmuştuk: ben çok içmiştim -hadi ya- o çok uykusuzdu. ne konuşmuştuk? ilk aşklarımızdan filan bahsetmiştik. onca yıl geçti unutamamışız. sonuncusunu unutmak mı? saçma.

saçmaladığımın farkındayım ama sevgilim olmasanda benimle evlenir misin, demek geçiyor içimden. içimden geçenleri ona ne zaman söylesem aynı cevabı alıyorum: deli ya ve msn de konuşuyor olsaydık daha kolay anlayabilesiniz diye gösteriyorum: deli ya :)

sonra gün geçiyor, bir titreşim ulan o mu acaba dedirtiyor, işte o olduğunu gördüğüm an. anlatamam.

sonra yine konuşuyoruz.

ertesi akşam sarhoş olmak istiyorum. yoksa titrerim konuşamam. unutmak istiyorum ya da benimle evlensin :) msn de kendime böyle güldüm.

birinci gün eyvallah da konuşmadığımız her ikinci gün kafayı yemekle meşgulüm. üçüncü gün o beni aramazsa ben onu ararım. ama şimdiye kadar bir dört olmadı.

ve şunu fark etmek çok acayip, bu yazıyı yazarken üçüncü güne doğru yol almaktayım ama yazının başındaki ikinci günden gelme sıkıntı, yazının sonunda onu düşündükçe üçüncü günün umuduna bırakıyor kendini.

unutmak istiyorum ama, istemekle olmuyor ki.

5 Nisan 2011 Salı

Erdal Bektaş, Bağımlı Milletvekili Adayı

ERDAL BEKTAŞ, BAĞIMLI MİLLETVEKİLİ ADAYI, diyor ki:

Vizyonumuz-misyonumuz-pozisyonumuz gereği, “Ben doldurur, ben içerim. Günah benim kime ne?” isimli duamızı her yatsı ezanından sonra hak yerini bulsun diye, Hakk’a tapan milletim, “şerefe” nidalarıyla, losyonsuz-sansasyonsuz masum bir kadın çıplaklığıyla, yola çıktığımız günden beri, günümüzü gecemize katarak, sabaha kadar içtikten sonra bir sonra ki akşama uyanarak, cumartesi-pazar demeden içiyoruz.

Özel tüketim vergisi, gerçekten özel olandan alınacaksa; bir yanımız yarimiz, bir biramız diğer yanımız diyor, ödenecekse ödenecek, ödenmiyorsa ödemek istiyoruz. Sigara olmadı fıstık, o da yasaklanırsa diye alttan alta hıyar takılıyoruz. Kimimiz, Kadıköy de “abla” dediğimiz bir mini eteğin, kimimiz Taksim de “serseri” denilen çapkın heriflerin, kimimiz İstanbul’umuzun dört bir yanına dağılmış, kimi camekanından içerisi görünen-kimi duvar örülmüş meyhanelerinde yalnız ve yalınız erkekler olarak, bazılarımız da cumayı kaçırmayan insanlar olarak hafta sonu öncesi içiyoruz.

Vizyonumuz-misyonumuz-atraksiyonumuz gereği, “polis de bizim polisimizdir” deyip an geliyor karakola düşüyor, an geliyor alkol metreye içtiğimizin hakkını vermek adına dolu bir nefes üflüyoruz.

Ve biz diyoruz ki: Eğer iktidar olursak; her rakıcıya aylık bin lira, her biracıya aylık altı yüz lira, her şarapçıya sınırsız köpek öldüren sağlayacağız. Bu nokta da örgütüme de seslenmek istiyorum, seçim sürecinde kömür bırakılan her kapıya ısınma sorununu gidermek için iki şişe büyük konyak bırakacaksınız. Üretilmeden şarap veya rakı yapılıyor diye toplatılma riskine karşı her üzüm bağında gece-gündüz nöbet tutacaksınız. Tezek kokusunu duyacaksınız! Asil Türk üzümlerini ve şarap üreticilerini muhtaç oldukları kudreti damarlarındaki asil kanda bulabilmeleri için, ülkemiz üzerinde kötü emelleri olan, yok efendim J&B’ymiş, yok efendim Tequila’ymış, hele ki hele UZO müptelaları ve dağıtımcılarından uzak tutacaksınız.

Muhafazakar-Laik-Faşist-Feodal tüm akşamcıların adayıyım ben. Başkaları bilmem ne partisinin adayı olabilir ama ben partiler üstü bir adayım. Bana bir gün bir iktidar gazetesi, o gün ki iktidara yalanmak için şu soruyu sormuştu: “Neden bu kadar çok içiyorsunuz?” ben de, “İçmeden çekilmiyorsunuz” demiştim. Biz içiciler, gerek yandaş medyanın, gerek polisin, gerek ana-babanın, gerekse komutanın baskısını üzerimizde az hissetmedik. Şunu da vaat ediyorum; iktidara geldiğimizde kısa dönem askerlik yapan her vatandaşımıza askerlik görevini yaptığı her gün üç bira, vatani görevini uzun dönem olarak gerçekleştiren vatandaşlarımıza ise her akşam bir ufak rakı askeri vesayeti kırmak adına devletimizce sağlanacaktır.

Kadınlarımızaysa kalorisi düşük istedikleri alkollü ürün iktidarımızda yüzde elli indirimli olarak sunulacaktır.

Orta öğretim çağına gelen gençlerimiz, kötü yollara sapmamaları için her öğle arasında iki adet alkolsüz birayla geleceğe hazırlanacaktır.

Bunların yanında bizim gibi düşünmeyen vatandaşlarımıza tüm sağlık kuruluşlarında ücretsiz sıkma portakal suyu verilecek ve her Cuma namazından sonra sms yoluyla “alkolün zararları” konulu bilgilendirme mesajı gönderilecektir.

Bankaların düzenli içtiklerini doktor raporuyla kanıtlayanlara “içici kredisi” vermesi yine iktidarımızda sağlanacaktır.

Bir de, biliyorum bir an önce tekel bayiine koşmak istiyorsunuz, lafı çok uzatmadan, damsız erkek kabul etmeyen bar işletmecileri ve sahiplerine seslenmek istiyorum: Hepimiz aynı gökyüzünün altındayız.

Hepinizi saygı ve sevgiyle öpücem diyor ve diyorum ki: “Ben doldurur, ben içerim. Günah benim kime ne ?”

Erdal Bektaş, Bağımlı Milletvekili Adayı

10 Mart 2011 Perşembe

aşık olma ihtimalin varsa,
hiç rol yapma kendine,
olmuşsundur.
bir yetmişlik votkadan,
iki kadeh aldıktan sonra,
oha hala var diyorsan,
oldun sen.
kar yağdığında,
belki sokaklar beyaza bürünmüyor,
ama sen bir çocuk gibi dışarı çıkmak istiyorsan,
aşık oldun.
aşık olma ihtimalin varsa,
ve ihtimaller yok edilmesi gereken saçmalıklardır diyorsan,
işte bu yüzden,
aşık olma ihtimalin yüzünden,
votka içip, kendini raskolnikov sanıyorsan,
kafkanın davasını devam ettiren hanekenin filmindeki,
karlı bir sahneyi hatırlıyor ve sokağa çıkmak istiyorsan,
aşık oldun sen.
ama istesende içinden atamadığın,
can dündar yazısı oldu lan bu,
diye yazdıklarına güldükten sonra,
bir yıldırım türker olmasa da,
onun yazıları da güzel be demek geliyorsa içinden,
aşık oldun sen.
aşık olma ihtimalini düşünmeye başladığın anda,
aslında,
aşık oldun sen.
çiçek alan erkeklere gülüyordun, samimiyetsiz buluyordun,
sen aşık oldun,
bir çiçek buketi,
bir aşka yordun, bir de utanmadan kendine soruyordun,
ben aşık mı oldum?
kolay geçer,
gelir geçer,
geçerli bir cevap sanıyordun.
aşık oldun da ne oldu,
hala sınıfta kalıyordun!
oysa,
o'ysa seviyordun,
o'ysa bir buket çiçek saçma değilmiş,
o'ysa bir buket çiçek kadar güzelmiş,
bir buket çiçek güzelmiş,
bunları yavaş yavaş anlıyordun,
üzülme be oğlum,
altı üstü aşık oldun.
hem de yine hiç şüphen yok biliyorum,
aşık olunacak kadına aşık oldun.
"ama abi ağlayamıyorum"
"ağlasam rahatlarım belki"
"belki bir buket çiçek gelse bana, umursamam"
"bir çiçeğin de adını bildiğim yok"
"abi sence ben aşık mıyım?"
he la aşıksın.
dedi ve gitti.
bense hala votkanın bitmediğine ve onun hala beni sevmediğine ve benim ona aşık olduğuma ve bat dünya bat.

26 Şubat 2011 Cumartesi

bir ihtimal

her sabah yatağımı topluyorum,
istisnasız her sabah;
gece bozacağımı bile bile.

bir gün gelirsin diye bekliyorum,
temiz çarşaflar sermek için.

belki o zaman yataktan da çıkmayız,
toplamaya da gerek kalmaz.

her sabah seni bekliyorum,
istisnasız her sabah;
gece olacağını bile bile.

bir gün gelirsen,
temiz çarşaflar sererim diye.

belki o zaman kahvaltı yaparız,
yatağı toplamayız, geri geliriz diye.

her gece sabaha kadar içiyorum.

21 Şubat 2011 Pazartesi

HİKMET

Bana susmaktan bahsetme !
Nefret ki,
Hikmet edebiyatlarında,
Ölümün kutsallığı üzerine söylenemeyecek tek söz.
Ama ölmekten nefret ediyorum.
Senin ve adı neyse, her kimse
Kimsesiz bir ağaç ya da maymunsa
Onun da ölmesinden nefret ediyorum.
Hikmet,
Sel felaketi olmuş da onca insan ölmüş,
Hikmet, deprem olmuş,
Deniz kumu, hikmet.
Hikmet üzerine inşa edilen kaleler enkaz olmuş.

Eğer konuşacaksan,
Bana susmaktan bahsetme !
Ben bugüne kadar kendime
Sadece ve sadece
Kızdığımda mantığımı kaybetmemek için sus dedim.
Şu an kızgın değilim,
Sadece nefret ediyorum,
Senden,
Ve sadece sana verilen artı bir parmak onlara verilmedi diye
Senin kafeslerinde akrabaları yaşayan maymunlardan.
Hikmettir ki sen kendi türünü de
Belki diğer canlıların bilmediği bir şey
Demokrattın
Onları da hücrelere attın.

17 Ocak 2011 Pazartesi

can'dır...

Ne dost var,
Ne düşman.
Kimi olmuşa,
Kimi olmamışa pişman.

Hangimize dost,
Hangimize düşman?
Kimi eskiyene,
Kimi eskimeyene pişman.

Can Baba’ya saygımız var.
Yine de aşığız,
Yine de aşık.

8 Ocak 2011 Cumartesi

güzel kadınlara
söylediğim tüm sözler,
kadar
güzel değildi,
bunları duyanların
gülen yüzleri.
ben yine aynı sözleri,
söylemekteyim güzel kadınlara,
güzel değil yine
gülen yüzleri.
ama ben güzelim
ve de güzele güzel demem
egosunu asmadıkça.
bu entel dağarcığımla da
o entellerin darağacın da asılamayacak kadar
önemli olduğuma eminim.
gerekirse kendi ipimi çekmesini de en delikanlısından bilir,
ama güzel bir kadına da,
sen çok güzelsin lan demekten asla çekinmem.
çünkü ben
bir yüzü güldürmeyi,
bana gülen bir yüze tercih ederim.
onun için sarhoş olur
ya da
onun için, sarhoş olur
yerlere düşerim.
kur da yaparım az buçuk ama
saatimi kursam da
uyanmak zor gelebilir.
bu kur da
dünyaya ters gelmektedir.
ben de öyleyim.