ne olursan ol gel, ama çok uzun kalma

mevlevi tekkesi değil canım burası

31 Mayıs 2010 Pazartesi

pek

pek yabancısı olduğum bir durum değildi aslında, bile bile kandırmak ve kandırılmak üzerine gelişiyordu herşey. ilk gün ve son gün, doğum ve ölüm gibi birşeydi. ve hala öyle, pekte bir şeyin değiştiğini sanmıyorum. kandırmak ve kandırılmak üzerine gelişiyor herşey, kapitalizmin her noktada yaptığı ve yapmakta olduğu, kapitalizimle yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz, pekte değişen bir şey yok. adı sosyalizm olunca da kandırma ve kandırılma olabiliyor, şu an sosyalizmi savunan bir insan olarak bunu söylüyorum.

hepimiz kadere inanmamakla birlikte, kedere tapınmaktayız, pek eğlenceliyiz yahu.

"recep bey", bu söylemi kullanmakta ki amacım, kılıçdaroğlu sevgisi değil de, neden bazıları kendi isimlerinin sonuna bey eklenip öyle söylenince rahatsız oluyor, yani birisine bey denmesi günümüz gündelik yaşamında gayet olumlu anlamlar taşıyor, şurdan biliyorum: hayatta bi bok başrabilmiş bi adam değilim fakat, bana da yer yer bey dendi, eğer ikinci kez o insanla görüşüceysem bunu söylememesini istedim, ama böyle bir durum söz konusu değilse, tatmin olmadım değil.

neyse pek muhterem başbakanı ülkenin, sayın recep teyyip erdoğan, "kader" dedi. ben kendisini pekte kaderci görmedim, muhalefette de bir keder görmedim aslında. pek'in ördeği hiç yemedik ama, sorsan hepimiz nasıl yapıldığını biliriz.

işte ben böyle bir gece, yarın sabah erken kalkmam gerektiğini bilerek ve de yapmam gereken işler var, gerçekten çok mühim, bir de bunlardan sonra başka bir şehire yolculuk, kaç kilometre gideceğimden değil, ne zaman izmire gitsem, ulan onu bir daha görürsem, ya aşkından ölürüm ya da kölesi olurum oluyorum.

şimdi ne yazdığımın ne anlattığımın ne biçimin ne bilmem neyin ne önemi var ki? pek kendimde değilim sadece, ama sadece şu an değil.

şu an aklıma eskiden beni seven bir güzel, sevmeyen bir güzel, sevme ihtimali olan bir güzel, olmayan bir güzel, bu kadar güzel kadın varken,bir ölüye güzel diyenler var, ben ölüye güzel demem, yüzüne kömür konmadıkça diyenler var, buna ne diyeceğiz sevgili hocam?

bağlamlar ve bağlantılar

sanki bu yalan sonsuza dek sürecekmiş gibi, ama inan ki senin kadar güzelini göreceğime dair bir inancım yok, gözlerin kömür karası, pek bir zengindir bizim coğrafyamız, inan ki günü gelir grev derler, madenler bizim derler, gözlerin ne kadar da güzel, yeryüzüne seslenirler, işte o zaman kıskanmam ben o karayı, pek paha biçilmez olsada benim için kaşıkçı elması değerinde gözlerin, kara elmas pekte hafife alınacak bir maden değildir, en az gözlerin kadar güzeldir.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

ne oldu, canım baykal

ne olduda, herkes bir anda, seni bu kadar çok sevmeye başladı. yoksa o çok sık alıntılatıdığın, ismet inönü'nün sözü, gerçek olduda, bu ülkede namuslu insan sayısı, namussuz insan sayısını mı geçti? ne oldu sayın baykal, partisine geçmek isteyen evli bir belediye başkanına, sekreteriyle olan ilişkisini sorduğunda, onunla da imam nikahım var cevabını alınca, tatmin olan erdoğan'a sende aynı cevabı mı verdin de, siyasi malzeme yapmayacakmış, bu görüntüleri.

zaten herkes, siyasi yoldaşların, rakiplerin bir sevmeye başladılar ki seni sorma, sütten çıkmış ak kaşık oldun birden, erkektir yapar oldun. babam söyler dururdu da, kızardım, sekreteri derdi, "tam olarak sekreteri değildi, şimdi milletvekili". şimdi onunla yaşadığın ilişkiye, evli bir adam olmana filan bi dediğim yokta, bu kadar insan var, senin partine oy veren, senin partin için çalışan, bunca sendikacı, emekçi, aydın, öğrenci, emekli, bunlardan ne yüzle bir daha oy isteyeceksin, mesela seçim listelerinde daha alt sıralarda bıraktıklarına, seçim listelerine almadıklarına, başrole giden yol yönetmenin yatağından mı geçer diyeceksin? merak ediyorum, sayın baykal.

bunları da geçiyorum, çünkü bunlara verilecek bir cevabın vardır senin. ne de olsa, parti senin. partini de, ideolojini de, seven bir adam değilim zaten. şimdi orda burda ismet inönü'ye laf edildiğinde, çanakkale geçilmezcilik oynuyorsun, başkomutan olarak. başkomutanım, sen erdal inönü gibi bir adamı, nasıl yedin bitirdin, hatırlıyor musun? işte o, bu ülkenin namuslu insanlarındandı. senin de en büyük namussuzluğun budur kanaatimce, canım baykal.

aynen aktarıyorum, bunu da duydum başkalarından, "hep suç sikende mi, sikilenin suçu yok mu", bence var, hala size oy veriyor olmak, size derken, bunu siyasi malzeme yapmayacağını söyleyenleri de kastediyorum, bence bu tam olarak siyasi malzeme yapılması gereken bir konudur. çünkü, dokunulmazlık, baraj, seçim kanunları yasası, siyasi partiler yasası gibi, tek adamlığı, oligarklığı, koruyan yasalar anayasamızda oldukça, bu ülkede ne demokrasi mücadelesi verenler, ne emekçilerin hakları için mücadele edenler, ne çevre, hayvan, sağlık, eğitim hakkı için mücadele edenler, bu mevcut filler tepişirken, ezilen çimenler olmaktan kurtulamayacaktır. onlar, ancak laiklik elden gidiyor, ordu darbe yapacak ve benzeri suni gündemlerle bizi aldatacak, kalanında pastanın çikolatasını bugün sen ye, ben çileğini yiyicemcilik oynayacaktır.

şimdi düşünüyorum da, meclistemedyadameydanlarda, ne güzel bir ahlakınız var hepinizin, ne de güzel insanlarsınız, o'nun ne olduğunu tartışmayacağım, ama galiba doğru söylemiş, bence iddia da etmemiş, serzenişmiş bence, elbette ki bacak arasında aradığından da söylememiş, ama sizin gibi namussuzların, bu ülkede güle oynaya cirit atacağını da görmüş bence, şimdi siz kendi namussuzluklarınızı hasır altı ederken, o adamı siyasi malzeme yapıyorsunuz, ben namussuz türkiye partisi'ni kuruyorum, ve araştırmalarım sonucunda, sizi partimizin ilk üyesi yapmayı kararlaştırdım, olur mu canım baykal ?