TİNDER
80’lerin
ilk yarısında doğmanın kötü tarafları var. Bunları çocukken değil de, büyürken
daha iyi anlıyorsunuz. Örneğin, anne-babanız çocukken arkadaşınızla bir şeyi
paylaşmadığınızda size kızarken, büyüdüğünüz de daha paylaşımcı bir dünya için
savaşmanızı da istemiyor. Çünkü benim gibi solcu ebeveynlere sahipseniz, sizin
asla hak yemeyen, çalmayan, çırpmayan insanlar olmanızı istemekle birlikte;
böyle bir ülkede namuslu, onurlu, temiz bir hayat sürmeye çalışmanın, hakkı
yenen için de, kesilen ağaç için de, alın teri akıtanların karşısında uzatılan
o haller için de mücadele etmenin yavrularını canlarından dahi ettiklerini
bildikleri için korkarlar.
Biliyorum, başlıkla pek ilgili başlayamadım ama ancak
böyle başlarsam daha iyi anlaşılacağımı düşünüyorum. Hayatıma ve hayatımıza
internet girdiği günden beri ve daha da genellersek teknoloji; ben hep basit
olsun, zor olmasın arayışındayım. Fakat zaten zor değil aslında bunun da
farkındayım. Yine de kullanırken üzerimden atamadığım bir ikirciklilik haline
sahibim. Çünkü 146 ve çelik kapı yüzünden….
Hatırladığım ilk ölüm büyük amcamın ölümüydü, çocuktum,
dev gibi adam, yemek masasının üzerinde yatıyordu. Ölümün ne olduğunu çok idrak
edememiştim sanırım, çok etkilenmedim. Sonra babaannem öldü, biz nene deriz, e
nenemin de yaşı 80’i bulmuş, son 40 yılında da gözleri görmeden yaşamıştı, ben
15’li yaşlardaydım, o da kurtuldu demiştim. Fakat benim 15’li yaşlarımda ülkeye
internet girmişti. Yani biz biraz da şehirden uzak bir ilçenin, ilçeden uzak
bir noktasında yaşadığımız için, 146’dan bağlanırken coşan fatura bize bir
hayli girmişti. Yine de yılmamıştık, asla yılmayacaktım! Lakin evinize bir
hırsız girdikten sonra, büyük bir travma yaşıyorsunuz. Bizim de başımıza bu
gelmişti ve normalde anahtar kapıda yaşadığımız mahallemizde, pencereler demir
korkuluklarla kaplanmaya, eski kapılar, yerini çelik kapılara bırakmaya
başlamıştı. O gece, mirc chat sayfasında kendimce av peşindeyken, çünkü
çocukluk aşkım Nermin’in beni seven erkekler diye liste yaptığını görmüş ve
benim zihnimin kavradığı kadarıyla 75 milyon kişilik listede sadece benimle
sevgili olmadığını anladıktan sonra, ona ders vermek adına İstanbul’un en güzel
kızıyla birlikte olacağıma karar vermiştim. Ki Nermin’in, şimdi evli ve çocuğu
var biliyorum, güzelini bulmak zordur. Genelde konuştuklarımın bir süre sonra taşak
geçmek için kadın isimleriyle chat sayfalarında takılan erkekler olduğunu
anlıyordum. Yalan ya da doğru bilmiyorum ama Tuğba onlar gibi değildi,
Büyükçekmece’yi avucunun içi gibi biliyor, ve o zaman ki benim de aptallığımdan
kaynaklanan hıyarların, “Birlikte Tarkan konserine gider miyiz?” gibi saçma
sorularını bana sormuyordu. Ben de, ona, onunla ne kadar çok sevişmek
istediğimi, aslında sevmeyi çok sevsem bile, fiziki olan dürtülerimin henüz
önüne geçemediğimi ve yazışırken bazen heyecanlanıp, 31 çektiğimi
anlatmıyordum. Seviyeli Chat bu olsa gerek. Her neyse Tuğba’yla konuştuğumuz ikinci
gece, kardeşimle aynı odada yattığımız için, ve bir abi olmanın verdiği
sorumlulukla, kardeşim uyuduktan sonra Tuğba’ya görüşelim mi diye sordum, tam o
sırada bir çığlık duydum ve kuzenim yoktu artık ve lanet olsun ki eskisi gibi
kapı kolunu aşağı indirmek dışarı çıkmak için yeterli değildi, sinir krizi
eşiğinde tek yapabileceğim şey nasıl açıldığını bilmediğim ve evimizde ilk gecesini
geçiren çelik kapıyı yumruklamaktı.
Uzattım biliyorum. Sonra işte ben 20’lerime filan
geldiğimde internet daha da çok yayılmaya başladı. İlk defa facebook hesabım
oldu ve ilk İngilizce bilmemenin ne kadar boktan bir şey olduğunu anladım,
çünkü ilk paylaşımım “Ermeni soykırımı bir yalandır!” oldu. Bana ‘share’
butonuna basmak ‘siktir et’ demek gibi gelmişti aslında. Yani bugün çok siyaset
yapıyorum ama face’inde az da olsa ekmeğini yedik. Açıkçası sevişmek için
gittiğim en uzun mesafe Çanakkale, aşık olmak için gittiğim en uzun mesafe
İzmir. Fakat benimle sevişmek için 1000 km gelen bir kadın facebook olmasa,
olmazdı. Nihayetinde vardığımız sonuç şu oldu, sevgili olmak istedi, e bi yerde
haklı, o kadar yol geldi, ben de ona: “Artık ne sen Mecnun’sun, ne de ben Leyla”
dedim.
80’lerin ilk yarısında doğmanın iyi tarafları var. Bok
var! İlk gençlik yıllarınızda, ceketiniz omzunuzda kavgaya yürüyorsunuz, sonra
kavga etmeseniz bile kendinizi bozmuyorsunuz, en kötü ihtimalle bi iki kelam
ettiğinizden kaynaklı, en iyi ihtimalle yazdıklarınızdan kaynaklı
tutuklanıyorsunuz. Tutuklanmazsanız da işsiz kalıyorsunuz. Twitter’dan,
Facebook’tan uzak durayım diyorsunuz. Yahu aşık da mı olmayayım dediğinizde
Tinder’a giriyorsunuz ve kimsenin sizi sevmediğini, sevemeyeceğini, aslında
herkesin gerçekten sevilemeyeceğini anlıyorsunuz. Ne saçmaladım ya J
Hala Tinder kullanıyorum, bi gün olacak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder