KRİSTİNA
"Kristina
iş yerine ilk geldiğinde, patronumla sevgili olduğuma ilk kez üzülmüştüm. Şimdi
onu son kez göreceğim için çok mutsuzum. Bir de artık işsizim."
Bazı
kadınlar vardır. Girdikleri mekanlarda tüm bakışlar komutana selam duran
askerler gibi kendilerine dönüktür. İşte benim sevgilim öyle bir kadın. Kristina’ysa
daha çok siyasetçilere benziyor; geçerken destek sloganı atasın, avuçların
patlayana kadar alkışlayasın geliyor. Alkışlarken sizi takip eden bir çift
sevgili gözün olduğunu unutmamanızı tavsiye ederim. Ama zaten Funda küçük pot
kırmalarıma alışıktı, fırçayı ofis ahlakı konusunda patronum olan tarafından
yedim.
Doğal
olarak kasırga sadece beni değil, evleri, ağaçları, Ardaları, Yusufları,
hayvanoğluhayvan Ardaları, Ümitleri ve kitabını siktiğim Ardaları etkiliyordu.
Ben iki bira içelim dediğimde götüm ağrıyo, başım ağrıyo diye kaçacak delik
arayan herifler, sırf Kristina seviyor diye alkolik oldu. Ve ben yemekten sonra
sevgilimle bir kadeh şarap içip hangi filmi izleyeceğimizi belirlemek gibi
kutsal işlerle uğraşırken, onlar belki de dans eden Kristina’nın en edepsiz
bölgelerine bakıyordu.
Bu işin böyle gitmeyeceğine karar
verdim. Çünkü Kristina o akşam gidecekleri yere beni de davet etmişti.
Sevgilimi karşıma aldım ve dedim ki: “Eğer beni işten kovmayacağına söz
verirsen, sana bi şey söyliycem” Bana sorgular gözlerle baktı, “Ben Kristina’ya
aşık oldum” kovuldum. Böyle olacağını bildiğim için “Aşkım eğer yorgunsan
gitmeyebiliriz ama bizim içinde iyi olmaz mı?” dedim. Olmadı, çünkü diğer tüm
çalışanlar göbek atabilirdi ama patron ve patronun sevgilisi atamazdı. Zaten
çocuklarda (orospu çocukları) Funda’nın orada olmasından kaynaklı en fazla
Zeybek kadar oynayabiliyorlardı. Yine de gözünü sevdiğim batı medeniyeti
Kristina’ya herkesin bir birey olduğu özgüvenini vermişti. Pistten yanımıza
gelip ellerimizden tutunca Funda nazlansa da ben daha fazla kendimi tutamayıp
piste attım. Ve o lanet tangoyu çalmak hangi namussuzun fikriydi bilmiyorum ama
göt gibi pistte kaldım. Anasını siktiğimin piçi Arda tango biliyordu. Götün
götün masaya geri geldim, Kristina’nın bir saniyesini bile kaçırmak
istemiyordum ve Funda son üç yıldır duymaktan en çok nefret ettiğim sözleri
söyledi: “Çok sıkıldım eve gidelim mi?”. Artık canıma tak etmişti ve dedim ki:
“Siktir git ulan, ilik gibi manitayı bu çakallara bırakıp gelip evde senle dizi
mi izliycem manyak?” Funda önce kadehteki şarabı suratıma fırlattı, sonra
şişeyi kafamda kırdı. Tüm bu rezaleti Kristina’nın görmemesi için “Olur aşkım”
dedim ve eve gittik.
Funda
makyajını temizledi ve yatağa girdi. Kristina’nın kırmızı rujunun izi Arda’nın
gömlek yakasında, boynunda ve suratında, tadıysa dudağındaydı. Bu halleri
düşünmek beni çıldırtıyordu. Kapıyı sessizce çektim ve evden çıktım. Onları
bıraktığım mekanda bulamayınca Arda piçine mesaj attım: “Nerdesiniz lan?” Göt
lalesi cevap vermeyince aradım, açmadı. Bir Tango Club gördüm, damsız olduğum
için içeri almadılar “Yahu dışarıdaki insanın başında dam mı olur, burada
mantık hatası” var diye espri yapsam da işe yaramadı. Ben de yoldan bulduğum
bir travestiye “Bu dansı bana lütfeder misiniz?” diye sormaktan başka çare
bulamadım. Kucak dansının vizitesi 100 liraymış bunu da öğrendim. Yanımda bir
travesti altımda kırmızı eşofmanımla bir tango kulübüne girdiğimi fark
ettiğimdeyse çoktan geç olmuştu. Esnada telefonum çaldı, Funda arıyor. Hemen
koşarak mekandan çıktım, ama fark ettim ki travesiti de peşimden koşuyor.
Durdum, durumu anlatmaya çalıştım, çakısını boğazıma dayadı ve tüm paramı
istedi. Cebimde sadece 50 lira vardı. Telefonumu da aldı.
Artık
bir uyur-gezer olmaktan başka çıkış noktası bulamamıştım. Funda ertesi gün beni
psikologa gönderdi, tabi ki arkadaşı. Derdimi çaktırmadan işin içerisinden
nasıl çıkabilirim diye çok çabaladım ve her şeyi daha da karışık hale getirdim.
İş yerine döndüğümde Funda beni gülümseyerek karşıladı. Gülümseme no3: Birazdan
bana bir hediye verecek. Yok kolyenin yapıldığı taş özelmiş de insanı
sakinleştiriyormuş, yok bu kitap başarının sırlarını öğretiyormuş, yok
psikolojik durumum düşünülünce 1 hafta izinliymişim. Ne diyosun ulan, ne
diyosun? Bu Arda piçi bir hafta da karıyı perte çıkartır. “Ama bitirmem gereken
işler var” dedim. “Ben Arda Bey’e söylerim, o sizin işlerinizi de bitirir”
dedi. Çaresiz çıktım. Kendi tabutunu taşıyan ilk meftaydım.
Bir
şekilde Kristina’yı görmem, ona ulaşmam lazımdı. Tanınmamak için numaralı
gözlüklerimi çıkardım ve güneş gözlüğü taktım. Saat beşte iş yerinden kırmızı
uzun elbisesiyle çıktı. Saat altıya kadar nereye gittiğini öğrenmek için takip
ettim. Girdiği dükkanın ismini görebilmek için numaralı gözlüklerimi taktım.
Kuaföre girmişti. O zaman bu akşam bir randevusu var diye düşündüm. Hava
kararmıştı ve tekrar güneş gözlüğü takamayacağım için bir kuytuya çekilip
kapıyı gözetlemeye devam ettim. Ve kırmızı elbisesiyle kuaförden çıkarken acı
gerçeği fark ettim: Yanlış kadını takip etmiştim.
İznimin
ikinci gününü de Kristina’ya ayırmaya karar verdim. Funda’nın beni gönderdiği
boktan yoga kursundan karnımın çok ağrıdığını söyleyerek ayrıldım. İş yerine
pizzacı kılığında girdim. Kristina’nın masasına kutuyu bırakıp çıktım. Peşimden
Arda pezevengi kutuyu açmış, pizza yerine bir çift bilet bıraktığımı görmüş.
Ben salonun kapısında beklerken Kristina’yla birlikte geldiler. Görünmemek için
kendimi salonun içine attım. Boş bulduğum ilk koltuğa oturdum. Ve işkence
başladı. Kolunu kızın omzuna mı attı o, hayır Kristina da ona mı sarıldı. Filme
herkes gülerken ben ağlıyordum. Ara verilince görünmeden kaçtım demeyi çok
isterdim kendine has bir melodiyle çalan telefonum beni ele verdi. Arada oturan
kişiden rica ettim ve filmi devamında ben de yanlarına oturdum. Filmde kadın
gerçek aşkın hangi erkek olduğunu anlıyordu.
Peki ya
sen Kristina? Arda piçinin aksiyonu boldu ama, biz de duygu adamıydık. Yürü be
koçum. Sıkıştığım yerde Funda’ya aşık olduğum zamanlardan da copy/paste yaparak
parti liderinin mitingde elini kaldıracağı isim olma konusunda hızla
ilerliyordum. Şunu fark etmiştim ki, bana lazım olan şey bir masaydı. Eğer bir
masanın başında rekabete girersem kazanan ban oluyordum. Laf lafı açtı, lafçı
lafı lafa getirdi. Kristina’ya çok özel bir falcıdan ertesi gün için randevu
aldım. Arda’ya da yarın başka randevu kabul etmediğini söyledim. Kızın götünden
ayrılmıyo dal yarak.
Kristina’nın falında ben çıkıyordum. Mutlu
oluyordu. Falcının ben olduğunu öğreninceye ve ben aptal saptal konuşmaya
başlayıncaya kadar. Konuşmanın sonunda şaka yaptığımı öğrenince yine bir batılı
gibi olgunlukla karşıladı beni. Çünkü batılılar gerizekalıları olgunlukla
karşılar. Biz de krizleri fırsata çeviririz. Falına bakarken balık yemeyi çok
sevdiğini öğrenmiştim. Funda bu akşam geç gelecekti ve bir kadının gönlüne
giden yol da midesinden geçebilirdi. Şarap, bira da bizi bozacağına göre rakı
içecektik, ne çare. Ve tam ona sarılırken, gördüm pencereden. Funda is coming.
Şaşırdı, yadırgamadı ama, çünkü profesyoneldi. İstersek bize kahve
yapabileceğini söyledi. Kristina artık fala inanmıyordu.
Funda,
hafta sonu yalnız kalıp kalamayacağımı sordu. En kötü ihtimalle bira içer
konsolda oyun oynardım. Üstelik aşık olduğum bir kadın vardı. Yalnız kalan ben
değil Funda olacaktı. Ama x otelde 2 gün boyunca şirket kampı yapılacağını ve
Kristina’nın da orada olacağını öğrendiğim zaman tüm hesaplarım alt üst oldu.
Tüm “Aşkım ben de geleyim, orayı çok seviyorum” ısrarlarıma rağmen, dinlenmem
gerektiği konusunda ısrarlıydı.
Bir
daha bellboy olursam anamı siksinler. Funda iki gün için dört valiz getirmişti.
Diğer bellboy çocuğun cebine elli lira
sıkıştırıp o işten kurtuldum. Kristina’nın sadece iki küçük valizi ve nefes
kesen bir çekiciliği vardı. Hepsini odaya kadar taşıdım. Bahşiş almadan
ayrıldım.
İlk gün
doğa yürüyüşü yapılacaktı. Diğer bellboy çocuğun cebine 200 lira sıkıştırmak
zorunda kaldım yerime baksın diye. Arda hayvanı tayt giymiş, bu çocuk tam bir
mal bence. Kristina’nın kalçalarından gözümü alamıyorum. Ayağım takıldı ve yere
düştüm. Kristina beni vahşi bir hayvan sandı. Oysa korkulacak bir şey yoktu,
doğadaki tüm hayvanlar bir tehlike hissettiğinde saldırır. Mesela taş atmak
gibi. Kafam acımıştı ve ayı gibi sesler çıkarmaya başladım. Arda lavuğu
korkusundan kızı bırakıp kaçtı. Kristina korkusundan ne yapacağını şaşırmıştı.
Günlük rutin koşumu yapıyormuş gibi oradan geçtim ve artık bir kahramandım.
Beni burada gördüğünden kimseye bahsetmemesini, onu ilk gördüğüm günden beri
aşık olduğumu, Funda bunu duyarsa beni işten atacağını söyledim. Kristina artık
bizi tanımış olmalı ki “Godoş muyum ulan ben?” dedi.
Gece
garson kılığına girdim ve servis yapmadığım zamanlarda, ağaçların arkasına
gizlendikten sonra gözlüğümü takıp Kristina’yı gözlemledim. Arda piçi ne kadar
yavşasa da Kristina’nın aklının başka bir yerde olduğu belliydi. Odasına
girmeyi başardım ve yatağının üzerine kadının gerçek aşkı bulduğu filmi bıraktım.
Ertesi
sabah paint-ball oynanacaktı. Kimsenin Kristina’yı vurmamasını ve yarışmayı
kazanmasını sağladım. Bunu yapanın başkası olduğunu bir tek Kristina anladı.
Arda’ya birkaç mermi fazladan sıkmış olabilirim.
Not: Bundan sonrası otelde veya geri döndüklerinde bu tarz
romantik sahnelerle ilerleyecek. Karakterimiz işi ve Funda ile Kristina
arasında daha da sıkışacak. Gidemeyeceğini düşündüğümüz noktada ve Kristina da
böyle düşündüğü anda havaalanında belirecek. Zaten Kristina’nın da elinde
fazladan bir bilet daha olacak.