hafta sonu gelince ya para harcayacak ya da anasının evine gidecekti. orada da para harcayacaktı ama yemek,su ve tekele ulaşım bedava..
hafta sonu geldi, işten çıkarken güvenliğe eyvallah demek-dememek arasında gitti-geldi, bu durumdan hiç zevk almıyordu. eğer boş gözlerle etrafa bakıyorsa "pazartesi görüşürüz" der geçerim, işi varsa hiç siklemem diye düşündü.
- abii şimdi sen takılırsın, biz yarın da burdayız.
- ulan ben mi seni diktim oraya?
demek istedi ama bunu söyleyebilecek bir insan değildi.
- öyle deme ya üzülüyorum.
- taksim de bira içerken mi abii ?
- ebenin amında bira içerken.
demeyi çok isterdi.
- babanın hayrına mı çalışıyon?
demeyi de.
- ya ne taksime mal gibi evde oturucam işte.
dedi.
bu zor fasıl bitmişti. şimdi servis faslı vardı. "aa bu niye burda indi?" "hacı napıcan bu akşam?" "ay bu da her hafta sonu taksimde!" "off başlıycam şimdi bu şehrin trafiğine." faslı. şoförün yanına oturmak iki açıdan riskliydi, birincisi çekilmez bir muhabbet olan o adamın yani şoförün muhabbeti, yani bizim çocuk şunu duymak istemiyordu: "abi biz emniyete de, belediyeye de dilekçe verdik, yapmıyolar" be arkadaş insanlara dilekçe verdiniz mi, belediyeler, karakollar değil bu sorunu çözümü onlarda arayan bizler yaratıyoruz diye geçirdi içinden bizim çocuk. sonra yan araçtaki kadına bakıp uyuya kaldı. uykusunda iş çıkışı nermin ablayla serviste konuştuğunu gördü, nermin abla ona işten kovulacağından bahsediyordu, sonra bir feryat bir siren sesi trafiğe girmeyen bir metrobüs bariyerlere çarpıyordu.
kendi durağına gelindiğinde inmedi. hafta sonu taksime gidip ne yapacaktı, durdu düşündü, yürürken düşünmeye devam etti, bu arada araç istanbul da 1 km hızla giderken demek istedi yazar yani yürümekten kastı odur, tekrar düşündü, "abi ben eve gitmiycem ya" dedi. "nermin ablaların orda inerim" diye de ekledi.
birincisi şoförün yanına oturmuştu, ikincisi nermin abla son durakta iniyordu, üçüncüsü belki ateşli olmasa bile pis mangal dumanı sinmiş kazak kokusu yayacak bir ilişkiye mani mi oluyordu acaba ?
son durağa gelmeden "müsait bi yerde inebilir miyim" diye okuyucu için berbat ama yan karakterler için gerekli bir espriyle kendini dışarı attı.
bundan sonrası bir kapışmayı izlerken herhangi bir taraftan olmayan ama iki tarafın beraberliğiyle sonuçlansa da maç uzasa isteğiyle yanıp tutuşan izleyici gibi bir durum yarattım mı acaba diye es geçildi yazar tarafından, eve varana kadar.
laptopunun yanına bir ufak vodka eklemeyi unutmadı, yani çantasında bir hazine barındırıyordu. "çantada keklik" diye kötü bir espri yaptı bu sefer içinden. çok yemedi yemeklerden, emekli olmuş babasının ve bir kadın olarak kocası çalışırken çalışan ve de kocası emekli olunca emekli olan, ama sorduklarında annem ev hanımı dediği kadının kocasıyla birlikte izledikleri yarışma programlarını izledi o da, onlar yatana kadar.
onlar yattıktan sonra aklına nermin abla geldi,
sonra servis şoförü,
sonra güvenlik,
sonra taksim,
aklına bir sürü şey geldi.
ikinci kadehi biterken, şişeye baktı, şişedeki yansıması bozuk bir yansımaydı ve komikti. facebook veya twitter hesabı ya da i-phone u ya da ailesinin evinde internet yoktu, daha ne kadar kötü olunabilir bu devirde. gece bu saatte televizyon da açılmazdı, salona gidip.
hayatında hiç tek başına bir ufak votka içmemişti, dördüncü kadehi biterken aklına mahallede kurdukları çete geldi, adını "ufak vodka" koymuşlardı komünizmin etkisiyle, devrimden sonra büyük olacağız diye düşünmüşlerdi.
not: yazar bir ufak vodka içtiği için başlangıcından itibaren bahsetmek istediği konudan sapmış, sonra düzeltmek isterken içine sıçmıştır, haa daha vodka olsa içerdim valla aymazlığındadır.
(rakamla) not 2 : (yazıyla) no tiki...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder