ne olursan ol gel, ama çok uzun kalma

mevlevi tekkesi değil canım burası

17 Nisan 2010 Cumartesi

serkan

Önce yazdıklarını okumaya başladım, sonra yazdıklarını kıskanmaya, sonra yazdıklarından kaçıyordum, çünkü sen gündelik hayatta arkadaşlık diye kısa keseceğim dostluk, hadi sen böyle arabeski sevmezsin ama, bi yerde de kardeş gibisin ya, bunları geride bırakarak, şu gündelik hayatta arkadaşlık denen şey olmasaydı, bi idol olacaktın benim için, şimdiyse gün geçtikçe unutulan bir idolden ziyade, her gün hatırlanan bir sevgilisin.

Sonra yazdıklarını okurken fark ettiğim en baskın duygu kıskanma, yazdıklarını tam okuyamayacak kadar hatta, ve sonra, bu arada yazıya dökerken düşünüyorum tabi ki ama, ilk aklıma gelen düşünceleri aktarıyorum şu anda, sonra, bir tatmin duygusu geliyor, tabi ki sana okkalı diye bahsedeceğim, çünkü edebi olsun istiyorum, sana yazarken, bir küfürden sonra, işte bana şunu bahşediyor, ulan bu Serkan, bu ulan Serkan, ulan Serkan bu, ulan Serkan, seni sevdiğim güne lanet olsun, işte böyle bir tatmin duygusu.

Şimdi tüm anlatamamalarımdan ortaya çıkan şu ki: “kelimeler albayım bazı anlamlara gelmiyor”, bu yüzden sana olan sevgimi anlatmaya kelimler yeter ama anlatmıycam, çünkü kelimeler, cümleler oluyor, ve bazı anlamlara yetmiyor. Devrik cümle benim dünyamda, ne kadar devrimciyse, bir devrimcinin kurduğu anlamlı cümleler de, o kadar dik. İşte sen benim imla kılavuzum değil, illa kılavuzumsun.

Her ne kadar anlatamasam, ne kadar da çok anlatsam, yazılı dil, yazılı yazıdır aslında. Aslında Serkan, aslından taviz vermeyen Serkan aslında, aslı gibidir. Bu damgayı da kendisi vurur. Biz de saygı duyarız, ha bir de okumuş adamdır, eyvallah ama, eşeklik baki kalır derler, okumuş eşek değildir.