ne olursan ol gel, ama çok uzun kalma

mevlevi tekkesi değil canım burası

14 Aralık 2017 Perşembe

BİR ERKEĞE VURULAN YÜZ AŞK DARBESİ (24.BÖLÜM)

BİR AYRILIK HİKAYESİ

Bazen nefretle, bazen öfkeyle, ara sıra kendinden, çoğunlukla benden tiksinerek bakıyordu bana sevgilim. Yine bir şeylere neden olmuştum çok belliydi ya da yeni bir şeylere neden olmuştum. Sonuçta fonksiyonlarım belliydi: Yemek yapar, bira içer, iyi kötü sevişir, sevgilisini sever ve onun kızacağı şeyler yapardım. Şu an kritik olan soru, son olarak ne yaptığımdı! Sormayacaktım, sormamalıydım, yaptığım hatanın farkında olmamak, iyi hal indirimi almamakla eşdeğerdi benim için. Sonuç kaçınılmazdı cezalandırılacaktım, bari çok yatmayayım derdindeydim.

            Lütfen bu kısmı “Gerçek Kesit” programında karanlıkta tutulan mağdurun anlatımıyla okuyunuz: O gün eve geldiğimde bir gariplik olduğunu sezmiştim. Normalde iş dönüşleri kapıyı açar açmaz canım sevgilim yatak odasından ya da salondan, “Yemek söylüyorum, açsın değil mi?”, “Pizza söylüyorum, sana uyar mı?”, “Canım yaa, çok üşendim yemek yapamadım, dışarıdan söylüyorum tamam mı?” gibisinden sevgi sözleriyle beni karşılardı. Ama o gün eve girdiğimde bana “Dolapta kahvaltılıklar var, atıştırırsın, ben dışarı çıkıyorum” deyip, “Nereye?” dememe kalmadan evden çıktı.

            Pizza söyledim ben de haliyle. Salona geçtiğimdeyse ikinci bir şokla karşılaştım. Oyun konsolu yerinde duruyor ama kontrol kollarını bulamıyordum. Tüm aramalarım sonuç vermedi. Sevgilimi aradığımdaysa başka birisiyle konuştuğunu öğrendim. “Yahu ben onu değil kontrol kollarını arıyorum” diye espri yaptım kendi kendime. Moralimi bozmadım, kötüye yormadım. Pizzanın yarısını yedim, yarısını dolaba kaldırdım. Normalde orta boy bir pizza ikimize yeterdi. Alışkanlıktan yine aynı siparişi vermiştim. Biraz twitter alemine daldım ama bir eksiklik vardı. Timeline değil, yine ülkenin bildik halleri filan ama “Aşkım şunun tweetini okudun mu, bunun yazısını gördün mü?” sorularını duymamayı yadırgamaya başlamıştım. Sanki her şey planlanmış gibi o gün evde çalışmam da gerekmiyordu. Televizyonu açmamla kapatmam bir oldu, uyuşturucunun bazı türlerine karşıyım!

            Ben de arkadaşlarımın yanına gideyim bari diye düşündüm. Lanet olası yüksek topukluların ve kirli sakallıların hepsi evlenmişti. Üstüne anlatmaya doyamadıkları çocukları olmuştu. Beş telefon görüşmesi sadece “çıkamayacaklarını” duymayı beklerken bir saat on dakika sürdü. Bence çevrelerindeki insanlarla konuşabilecekleri yeni bir şey arayışı onları çocuk yapmaya itmişti. Çaresiz, sönük, sinik, yüzsüzlük ve arsızlığı aynı anda içimde taşıyarak sevgilimi tekrar aradım, başka birisiyle konuşmuyordu bu sefer ama benimle de konuşmuyordu, telefonu cevaplamadı. Seçenekler giderek daralıyordu, neler yapabileceğimi düşünüyordum: Porno izlemek… porno izlemek… porno izlemek… eski sevgililerimi aramak! Eski sevgililerimi aramak ilk üç seçenekten farklı olarak, içinde aşk barındırıyordu. Çünkü ben aşık olduğum tüm kadınlara hala aşığım. Aşkı asla gelip geçici bir duygu olarak taşımadım ya da yaşamadım. İlk üç seçenekten sonra eski sevgililerimin aklıma gelmesininse tek bir sebebi var: Aşk aynı köftenin Tekirdağ, Akçaabat, Seyyar versiyonunu yemek gibidir, hepsinin lezzeti ayrı, hepsini özlersin. Böyle nahoş bir örnekle kendilerini andığımı bilseler yiyemem tabi ki, o ayrı mesele. Tamam yemediğinizi biliyorum, canım biraz onlardan birisiyle sevişmek istemiş olabilir.

            O gün kanıma girmeye çalışan şeytanın hesaplamadığı bir şey vardı: Ben ateisttim. Hemen kendimi evden dışarı attım. Kadıköy’de barmen arkadaşı olan, oturduğunda sipariş vermeden içeceği önüne gelen bir insan evladıydım en nihayetinde. Üstelik barda yalnız başıma otururken televizyonda dönen filme bakacaktım ve o yönde oturan güzel kız neden beni sevmesindi ki! “Rock’nrolla!” Anlamaz gözlerle bana baktı. “Filmin adı” dedim. “Ha yok ben filme bakmıyorum” diye beni düzeltti. O sırada televizyonun tam altında oturan ve bana aşağılayıcı bir gülüşle bakan yalı çapkınını fark ettim. Fondip! Bardağımı bara bırakır bırakmaz, yenisi önüme konur!

            Eve döndüğümde bir hayli sarhoştum. Ne yapıyorum, ne yaşıyorum, niye yapıyorum, niye yaşıyorum gibi sorgulamalar içerisindeydim. Kendimi doğrudan banyoya attım, duşumu aldım, dişlerimi fırçaladım, bornozumu giydim ve yatak odasına girdiğimde sevgilimin hala gelmemiş olduğunu gördüm. Telefonuma baktım arayan soran yoktu. Ben bir arayayım sorayım dedim, cevaplayan yoktu. Mutfaktan bir bira alıp salona geçtim, kontrol kolları yoktu! Müzik açtım, sıkıldım. Yeni diziler, biraz baktım sıkıldım. Sosyal medya, iyi niyet temennilerinden, eleştirilerden, yalan yanlış yavşaklardan sıkıldım. Bir bira daha, içerken sızdım.

            Sabaha karşı uyandım. Çişim gelmişti, içtiklerimin etkisiyle erekte olmak ama donsuz yatmanın etkisiyle büzüşmek arasında kalan sakıncalı organım beni uyandırma ihtiyacı hissetmişti. Uyku sersemi çişimi yaptıktan sonra sevgilim aklıma geldi. Yatak odası hala boştu, donsuzdum ve yapacak hiçbir şey yoktu! Aklıma kötü ihtimaller gelmedi değil, hangi ülkede yaşadığımız belli sonuçta ama sevgilimin eve iki saat erken döndüğüm bir gün beni hırsız sanıp yüzüme biber gazı sıkacak kadar tedbirli olduğunu daha doğrusu olmak zorunda kaldığını bilmek, beni polisi aramaktan, arkadaşında kalmıştır diye düşünmeye yönlendirdi.

               Kahvaltı masası en büyük tartışmalarımızın anasıydı! Yapmayı sevmiyordum. Ve uzun süre sonra ilk defa ağzıma bir iki lokma attıktan sonra, kahvemi içip sigaramı tüttürmenin keyfine varıyordum. Sevgilimden mesaj gelmişti: “Gece uyumuşsundur diye aramadım, ben bugün de gelmem sanırım, haber veririm” Hemen bilgisayarın başına oturdum, işim üç saat sürdü. Bütün gün benimdi. Cevap yazdım “Kontrol kolları nerde aşkım?” Mavi tik görünmek bilmedi. İşim de bittiğine göre, çılgın bir gün beni bekliyor olabilirdi. Arkadaşlarla bira içmek, porno izlemek, barda tek başına karizmatik rolü kesmek gibi bokları bugün yemeyecektim. Ama tüm bunları da yapmayacaksam, ne bok yiyecektim?

            Eski sevgiliyi aramak! İyi fikir, heyecanlandırıcı, arzulamıyor da değilim üstelik. Peki ama hangisi? Aşık olduklarımın hepsine hala aşığım, sevgilime de aşığım. Yapmasam mı? Yapsam sonuçları ne olur, yakalanmazsam sorun olmaz. Karşı taraf, bana yeniden aşık olmazlar. Ya olurlarsa tepkin ne olur? Ben zaten aşığım. Ama sevgilin var! Onların yok mu? Ya yoksa! Sosyal medyanın iyi yönlerini alalım öyleyse. Dört farklı sekme, dört farklı kadın, hepsi güzel! Ve sevgilin! O da güzel.

            Gerçek Kesit, mağdur anlatıyor: O gün bende bir gariplik olduğunu sezmiştim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hiç beklemediğim bir şey oldu. Vakti zamanında çok hoşlandığım bir kadın “Nasılsın Erdal?” diye mesaj gönderdi. “Aynı, serseriliğe devam J” diye cevapladım. Akşam buluşmayı teklif etti, kabul ettim. Doğal olarak o da sorgudan geçirdi, yıllardır niye aramamıştım. Çünkü bir zamanlar evli olduğu gerçeğiyle yüzleşememiştim. Sıkışmışlık içerisinde “Denk gelmedi” oldu, tek verebildiğim cevap. Sonra sevgilimi sordu, ama yoktu! Evine gittik, çocuklarını uyuttuktan sonra yanıma geldi. Şarabından bir yudum aldı, anne olmanın verdiği refleksle, ortada duran çocukların eşyalarını kaldırmaya başladı. Bu sırada gözüme kontrol kolları çarptı. Gizlice sevgilime mesaj attım: “Nerdesin sen?”. “Ne oldu kontrolünü kayıp mı ettin?” diye cevapladı. “Kollarımda sen olmayınca!” diyerek üstten bir tavır takındım. “Başkasının kolları mı yani!?” manidar bir soru oldu. “Ödünç almaktan başka çarem yok!” yürü be oğlum! “Konsolu evde bırakmışsın ama!” gel demenin dolaylı yolu, ah canım sevgilim. “Kollar olmayınca manası yoktu!” Biliyorum beni kaybetmek istemiyorsun. “Kollar var, şu an bana sarılıyorlar” Bazen kendimi kolay kaybediyorum galiba. “Ağzına sıçarım lan senin!” Kadehinden bir yudum daha alırken sordu: “Ne, ne diyorsun Erdal ya?” Panikle ayaklandım. “Çok özür dilerim, ben gitsem iyi olacak, özür dilerim!” Çıktım. Önümde iki seçenek vardı: Birincisi hemen geri dönmek, ikincisi eve dönmek. İkincisi!

            Eve girdiğimde korku, endişe, pişmanlık, hayal kırıklığı ve aynı zamanda umut dolu gözlerle etrafa baktım kapıyı açar açmaz. Beklediğim olumsuz, iğrenç, çıldırtıcı manzarayla karşılaşmadım. Kulağıma çalınan rahatsız edici bir seste yoktu. Ağır ve sessiz adımlarla yatak odasına yöneldim, boştu. Banyonun ve mutfağın ışığı yanmıyordu. Salona girdiğimdeyse asıl süprizle karşılaştım, kollar eski yerinde duruyordu, yüzümde bir mutluluk belirdi. Sevgilim acı gülümseyerek bana baktı ve dedi ki “Hala ilk gördüğün şey bu siktiğimin kolları mı?” Ne cevap vereceğimi bilemedim. Dolapta kıyafetlerinin, banyoda kremlerinin olmadığını da fark etmemiştim zaten. Sağlı sollu sağlam yumruklar alıyordum. “Küçük boy pizza söyledim, sana afiyet olsun!” dedi ve çekti gitti. Ona hala aşığım ve sarılacak kollara ihtiyacım var. Ama çocuklarla da iyi anlaşabileceğimizi düşünüyorum.