BİR AYRILIK HİKAYESİ
Bazen
nefretle, bazen öfkeyle, ara sıra kendinden, çoğunlukla benden tiksinerek
bakıyordu bana sevgilim. Yine bir şeylere neden olmuştum çok belliydi ya da
yeni bir şeylere neden olmuştum. Sonuçta fonksiyonlarım belliydi: Yemek yapar,
bira içer, iyi kötü sevişir, sevgilisini sever ve onun kızacağı şeyler
yapardım. Şu an kritik olan soru, son olarak ne yaptığımdı! Sormayacaktım,
sormamalıydım, yaptığım hatanın farkında olmamak, iyi hal indirimi almamakla
eşdeğerdi benim için. Sonuç kaçınılmazdı cezalandırılacaktım, bari çok
yatmayayım derdindeydim.
Lütfen bu kısmı “Gerçek Kesit”
programında karanlıkta tutulan mağdurun anlatımıyla okuyunuz: O gün eve
geldiğimde bir gariplik olduğunu sezmiştim. Normalde iş dönüşleri kapıyı açar
açmaz canım sevgilim yatak odasından ya da salondan, “Yemek söylüyorum, açsın
değil mi?”, “Pizza söylüyorum, sana uyar mı?”, “Canım yaa, çok üşendim yemek
yapamadım, dışarıdan söylüyorum tamam mı?” gibisinden sevgi sözleriyle beni
karşılardı. Ama o gün eve girdiğimde bana “Dolapta kahvaltılıklar var,
atıştırırsın, ben dışarı çıkıyorum” deyip, “Nereye?” dememe kalmadan evden
çıktı.
Pizza söyledim ben de haliyle.
Salona geçtiğimdeyse ikinci bir şokla karşılaştım. Oyun konsolu yerinde duruyor
ama kontrol kollarını bulamıyordum. Tüm aramalarım sonuç vermedi. Sevgilimi
aradığımdaysa başka birisiyle konuştuğunu öğrendim. “Yahu ben onu değil kontrol
kollarını arıyorum” diye espri yaptım kendi kendime. Moralimi bozmadım, kötüye
yormadım. Pizzanın yarısını yedim, yarısını dolaba kaldırdım. Normalde orta boy
bir pizza ikimize yeterdi. Alışkanlıktan yine aynı siparişi vermiştim. Biraz
twitter alemine daldım ama bir eksiklik vardı. Timeline değil, yine ülkenin
bildik halleri filan ama “Aşkım şunun tweetini okudun mu, bunun yazısını gördün
mü?” sorularını duymamayı yadırgamaya başlamıştım. Sanki her şey planlanmış
gibi o gün evde çalışmam da gerekmiyordu. Televizyonu açmamla kapatmam bir
oldu, uyuşturucunun bazı türlerine karşıyım!
Ben de arkadaşlarımın yanına gideyim
bari diye düşündüm. Lanet olası yüksek topukluların ve kirli sakallıların hepsi
evlenmişti. Üstüne anlatmaya doyamadıkları çocukları olmuştu. Beş telefon
görüşmesi sadece “çıkamayacaklarını” duymayı beklerken bir saat on dakika
sürdü. Bence çevrelerindeki insanlarla konuşabilecekleri yeni bir şey arayışı
onları çocuk yapmaya itmişti. Çaresiz, sönük, sinik, yüzsüzlük ve arsızlığı
aynı anda içimde taşıyarak sevgilimi tekrar aradım, başka birisiyle
konuşmuyordu bu sefer ama benimle de konuşmuyordu, telefonu cevaplamadı.
Seçenekler giderek daralıyordu, neler yapabileceğimi düşünüyordum: Porno
izlemek… porno izlemek… porno izlemek… eski sevgililerimi aramak! Eski
sevgililerimi aramak ilk üç seçenekten farklı olarak, içinde aşk
barındırıyordu. Çünkü ben aşık olduğum tüm kadınlara hala aşığım. Aşkı asla gelip
geçici bir duygu olarak taşımadım ya da yaşamadım. İlk üç seçenekten sonra eski
sevgililerimin aklıma gelmesininse tek bir sebebi var: Aşk aynı köftenin Tekirdağ,
Akçaabat, Seyyar versiyonunu yemek gibidir, hepsinin lezzeti ayrı, hepsini
özlersin. Böyle nahoş bir örnekle kendilerini andığımı bilseler yiyemem tabi
ki, o ayrı mesele. Tamam yemediğinizi biliyorum, canım biraz onlardan birisiyle
sevişmek istemiş olabilir.
O gün kanıma girmeye çalışan
şeytanın hesaplamadığı bir şey vardı: Ben ateisttim. Hemen kendimi evden dışarı
attım. Kadıköy’de barmen arkadaşı olan, oturduğunda sipariş vermeden içeceği
önüne gelen bir insan evladıydım en nihayetinde. Üstelik barda yalnız başıma
otururken televizyonda dönen filme bakacaktım ve o yönde oturan güzel kız neden
beni sevmesindi ki! “Rock’nrolla!” Anlamaz gözlerle bana baktı. “Filmin adı”
dedim. “Ha yok ben filme bakmıyorum” diye beni düzeltti. O sırada televizyonun
tam altında oturan ve bana aşağılayıcı bir gülüşle bakan yalı çapkınını fark
ettim. Fondip! Bardağımı bara bırakır bırakmaz, yenisi önüme konur!
Eve döndüğümde bir hayli sarhoştum.
Ne yapıyorum, ne yaşıyorum, niye yapıyorum, niye yaşıyorum gibi sorgulamalar
içerisindeydim. Kendimi doğrudan banyoya attım, duşumu aldım, dişlerimi fırçaladım,
bornozumu giydim ve yatak odasına girdiğimde sevgilimin hala gelmemiş olduğunu
gördüm. Telefonuma baktım arayan soran yoktu. Ben bir arayayım sorayım dedim,
cevaplayan yoktu. Mutfaktan bir bira alıp salona geçtim, kontrol kolları yoktu!
Müzik açtım, sıkıldım. Yeni diziler, biraz baktım sıkıldım. Sosyal medya, iyi
niyet temennilerinden, eleştirilerden, yalan yanlış yavşaklardan sıkıldım. Bir
bira daha, içerken sızdım.
Sabaha karşı uyandım. Çişim
gelmişti, içtiklerimin etkisiyle erekte olmak ama donsuz yatmanın etkisiyle
büzüşmek arasında kalan sakıncalı organım beni uyandırma ihtiyacı hissetmişti.
Uyku sersemi çişimi yaptıktan sonra sevgilim aklıma geldi. Yatak odası hala
boştu, donsuzdum ve yapacak hiçbir şey yoktu! Aklıma kötü ihtimaller gelmedi değil,
hangi ülkede yaşadığımız belli sonuçta ama sevgilimin eve iki saat erken
döndüğüm bir gün beni hırsız sanıp yüzüme biber gazı sıkacak kadar tedbirli
olduğunu daha doğrusu olmak zorunda kaldığını bilmek, beni polisi aramaktan,
arkadaşında kalmıştır diye düşünmeye yönlendirdi.
Kahvaltı masası en büyük tartışmalarımızın
anasıydı! Yapmayı sevmiyordum. Ve uzun süre sonra ilk defa ağzıma bir iki lokma
attıktan sonra, kahvemi içip sigaramı tüttürmenin keyfine varıyordum.
Sevgilimden mesaj gelmişti: “Gece uyumuşsundur diye aramadım, ben bugün de
gelmem sanırım, haber veririm” Hemen bilgisayarın başına oturdum, işim üç saat
sürdü. Bütün gün benimdi. Cevap yazdım “Kontrol kolları nerde aşkım?” Mavi tik
görünmek bilmedi. İşim de bittiğine göre, çılgın bir gün beni bekliyor
olabilirdi. Arkadaşlarla bira içmek, porno izlemek, barda tek başına karizmatik
rolü kesmek gibi bokları bugün yemeyecektim. Ama tüm bunları da yapmayacaksam,
ne bok yiyecektim?
Eski sevgiliyi aramak! İyi fikir,
heyecanlandırıcı, arzulamıyor da değilim üstelik. Peki ama hangisi? Aşık
olduklarımın hepsine hala aşığım, sevgilime de aşığım. Yapmasam mı? Yapsam
sonuçları ne olur, yakalanmazsam sorun olmaz. Karşı taraf, bana yeniden aşık
olmazlar. Ya olurlarsa tepkin ne olur? Ben zaten aşığım. Ama sevgilin var!
Onların yok mu? Ya yoksa! Sosyal medyanın iyi yönlerini alalım öyleyse. Dört
farklı sekme, dört farklı kadın, hepsi güzel! Ve sevgilin! O da güzel.
Gerçek Kesit, mağdur anlatıyor: O
gün bende bir gariplik olduğunu sezmiştim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hiç
beklemediğim bir şey oldu. Vakti zamanında çok hoşlandığım bir kadın “Nasılsın
Erdal?” diye mesaj gönderdi. “Aynı, serseriliğe devam J”
diye cevapladım. Akşam buluşmayı teklif etti, kabul ettim. Doğal olarak o da
sorgudan geçirdi, yıllardır niye aramamıştım. Çünkü bir zamanlar evli olduğu
gerçeğiyle yüzleşememiştim. Sıkışmışlık içerisinde “Denk gelmedi” oldu, tek
verebildiğim cevap. Sonra sevgilimi sordu, ama yoktu! Evine gittik, çocuklarını
uyuttuktan sonra yanıma geldi. Şarabından bir yudum aldı, anne olmanın verdiği
refleksle, ortada duran çocukların eşyalarını kaldırmaya başladı. Bu sırada
gözüme kontrol kolları çarptı. Gizlice sevgilime mesaj attım: “Nerdesin sen?”. “Ne
oldu kontrolünü kayıp mı ettin?” diye cevapladı. “Kollarımda sen olmayınca!”
diyerek üstten bir tavır takındım. “Başkasının kolları mı yani!?” manidar bir
soru oldu. “Ödünç almaktan başka çarem yok!” yürü be oğlum! “Konsolu evde
bırakmışsın ama!” gel demenin dolaylı yolu, ah canım sevgilim. “Kollar
olmayınca manası yoktu!” Biliyorum beni kaybetmek istemiyorsun. “Kollar var, şu
an bana sarılıyorlar” Bazen kendimi kolay kaybediyorum galiba. “Ağzına sıçarım
lan senin!” Kadehinden bir yudum daha alırken sordu: “Ne, ne diyorsun Erdal ya?”
Panikle ayaklandım. “Çok özür dilerim, ben gitsem iyi olacak, özür dilerim!”
Çıktım. Önümde iki seçenek vardı: Birincisi hemen geri dönmek, ikincisi eve
dönmek. İkincisi!
Eve girdiğimde korku, endişe,
pişmanlık, hayal kırıklığı ve aynı zamanda umut dolu gözlerle etrafa baktım
kapıyı açar açmaz. Beklediğim olumsuz, iğrenç, çıldırtıcı manzarayla
karşılaşmadım. Kulağıma çalınan rahatsız edici bir seste yoktu. Ağır ve sessiz
adımlarla yatak odasına yöneldim, boştu. Banyonun ve mutfağın ışığı yanmıyordu.
Salona girdiğimdeyse asıl süprizle karşılaştım, kollar eski yerinde duruyordu,
yüzümde bir mutluluk belirdi. Sevgilim acı gülümseyerek bana baktı ve dedi ki “Hala
ilk gördüğün şey bu siktiğimin kolları mı?” Ne cevap vereceğimi bilemedim.
Dolapta kıyafetlerinin, banyoda kremlerinin olmadığını da fark etmemiştim
zaten. Sağlı sollu sağlam yumruklar alıyordum. “Küçük boy pizza söyledim, sana
afiyet olsun!” dedi ve çekti gitti. Ona hala aşığım ve sarılacak kollara
ihtiyacım var. Ama çocuklarla da iyi anlaşabileceğimizi düşünüyorum.